Gülşen ve Serap gecekonduya geçtikten üç hafta kadar sonra üvey babaları Tufan’a mahallenin yakınlarında bir araba hızla çarpıp kaçmış, adam oracıkta ölüvermişti. Yusuf’ın ağabeyi kazayı gördüğü için haber gecekonduya hemen ulaşmıştı. Gülşen hiç tepki veremedi duyduğunda.
“Layığını bulmuş!” dedi Murat hemen. Diğerleri de onu onayladılar.
“Artık eve dönebilir miyiz?” dedi Serap ise hiç düşünmeden.
Kimse cevap veremedi çocuğa.
“Hayır!” dedi Gülşen “O bizim annemiz değil artık unutmak zorundasın!”
Serap gözleri dolarak sustu ve Feryal’in evden getirdiği bez bebeği ile oynamaya başladı.
“Anneannem dikmişti bana köydekyen. Ben de öyle saklıyordum!” diyerek getirip Serap’a hediye etmişti onu oynasın diye. Serap’ın evlerinde de hiç bebeği olmadığı için o kadar bağlanmıştı ki bu oyuncağa, bir kez olsun elinden bırakmıyor. Uyurken de ona sarılıyordu. Gecekondu karanlık olduğundan geceleri biraz ürkütücü oluyordu etrafı. Çocuklardan biri mutlaka yanlarında kaldığı için kendilerini güvende hissediyorlardı biraz. Yoksa iki kızın burada kalmaları gerçekten zordu.
Elbette hiç birisi aslında hepsinin çocuk olduğunu ve gerçekten başlarına bir bela gelse başedemeyeceklerini düşünemiyorlardı. Onlar birbirlerinin varlığından güç alıyorlardı sadece. Gerçek tehlikelere karşı her zaman savunmasızlardı aslında.
Yusuf’un Tufan denen o pisliğin ölüm haberini getirmesinin ardından Ferhat gelip Murat ve Utku’yu polisin gelip aldığını haber verdi gece konduya. Ferhunde hanım, kızının serseri arkadaşlarının bir ay kadar önce kocasını ölesiye dövüp hastanelik ettiklerini. Sonra kızın evden ayrıldığını ve şimdi de muhtemelen intikam için ona arabayla çarpıp kaçmış olabileceklerini söylemişti.
Gülşen neredeyse öfkeden patlayacaktı bu sözleri duyduğunda.
“Ne? Bunu nasıl söyler?”
Ferhat zaten sakin ve sessiz bir çocuk olduğu için geriledi Gülşen’in öfkesine. Diğerleri çocukları almak için karakolun önünde beklediklerinden Ferhat’ı göndermişlerdi haber vermeye. Kızların yanında Feryal vardı şimdilik sadece.
“Gidip annemle konuşacağım şikayetini derhal geri alsın!” dedi Gülşen kapıya doğru yürüyerek. Feryal hemen kalkıp yapıştı onun koluna;
“Bizim çocuklar o saatte işteydiler zaten. Onların yapmadığı ortaya çıkacaktır! Bence sakin ol ve oturup bekleyelim!”
Ferhat’da kızlar konuşurken Serap’ın yanına oturudu. Kız önüne döktüğü taşları araba yapmış kendi kendine oynuyordu. Bir taşta o aldı eline ve kulağı kızlarda, Serap’a eşlik etti bir süre.
Akşama doğru diğer çocukların hepsi geldi gecekonduya, Utku ve Murat’da yanlarındaydı. Aynen Feryal’in dediği gibi çocukların o saatte çalıştıkları yerlerde oldukları ispatlandığından polis serbest bırakmıştı. Yusuf’un ağabeyi de olayı gördüğü için mahallenin çocuklarından hiç biri olmadığına dair şahitlik etmişti. Araba buralarda gördükleri birilerine ait değildi. Çalıntı bile olabilirdi zaten. Bu fakir mahallenin hiç bir alanında kamera olmadığı içinde Tufan’ın katilinin kim olduğu bulunamadı. Zaten adamın ölmesinden iki ay sonra Ferhunda hanım bir başka adamı bulup getirdi eve.
Feryal’in annesi mahallenin lafını sevdiği için anlatıyordu evde. Kadın Gülşen ve Serap’ın da hâlâ mahallede olup kızlarıyla görüştüğünü bilmediği için anlatıyordu duyduklarını onun yanında.
Gülşen tam gün işe başlamıştı, pantolon ve gömlek ütülemeyi de öğrenip. Yevmiyeden maaşa da çevirmişti patronu ücretini. Okulların açılmasına da az kaldığı için Serap’ın eski gittiği okula devam etmesi gerekiyordu. Böylece okul saati gelip kimsenin onun yanında durmasına gerek yoktu.
Levent babasının durumu iyi olduğu için yiyecek içecek işini üstlenmişti epeyce. Bazen evden kaçırıyor. Bazen harçlığından alıp getiriyordu. Bu mahalleden kopamamasının nedenlerinden biri de Gülşen’di zaten. Eskiden beri ona karşı bir şeyler hissediyor ama bir türlü dile getiremiyordu. Birde ağabeyleri gibiydi buradaki çocukların hepsinin tabi. Kızın onu bir ağabey olarak gördüğünü düşündüğü için de açılmaya cesaret edemiyordu. Bu yüzden elinden gelenin fazlasını yaparak Gülşen’in hep mutlu olmasını sağlamaya çalışıyordu. Çocukların bir kısmı farketmişlerdi Levent’in kıza zaafını ama mahallenin ağabeyine böyle bir imada bulunmak hiç birinin yapacağı şey değildi.
Aralarında Ferhat ve Levent hariç hepsi çalışıyorlardı aslında. Kimi babalarının yanında. Kimi yaz tatilinde sağda solda, kimi de her gün sanayide. Levent’in yeni yaşadığı yerde ki çocuklar ise yaz geldi mi yazlıklarda, kafelerde, oyun sahalarındaydılar. Artık delikanlı olduğu halde yine de onların yanlarında dolanmaktan hoşlanmıyor, kendini aiy hisettiği bu sokaklara geri geliyordu.
Günler böyle akıp giderken, bir gün Feryal geldi ağlayarak gecekonduya. Babası ablasını altmış beş yaşında bir adama para karşılığı veriyordu. Kız henüz on dokuz yaşındaydı.
“E reşit olmuş, niye itiraz etmiyor?” dedi Derviş.
“Cahil cahil konuşma Mürşide ablayı bilmiyor musun nasıl sessiz bir kızdır o!” dedi Kemal onu dürterek.
“Sizin için yapıyorum!” diyor ablam, “Çok ağlıyor ama bir şey diyemiyor! Babam parayı almış çoktan!”
“Kaçıralım ablanı da !” dedi Murat bu sefer, “Ne olacak ki?”
Gençler birbirlerine baktılar olur mu diye.
“On sekiz yaşını da geçmiş nasıla, kimse bir şey diyemez!” dedi Utku’da hemen.
“Söylerim bu akşam!” diyerek heyecanla ayrıldı Feryal yanlarından. Ablası ile o da gelirdi buraya, bir daha da dönmezlerdi o eve. Her şey çok güzel olurdu. O da bulurdu bir iş Gülşen gibi, ablası da yemek temizlik o işleri yapardı. Mis gibi geçinip giderlerdi.
“Bu işin sonu nereye varacak bakalım?” diye güldü Barış kendi kendine, “Yakında her birimiz evi barkı bırakıp buraya doluşacağız herhalde!”
“Niye olmasın ki, baksana şu oğlanın gözüne!” dedi Yusuf Ferhat’ın gözünü göstererek. Babası verdiği parayı kaybetti diye dövmüştü oğlanı bir güzel. Kaybetmemişti oysa Ferhat o parayı, getirip gece kondunun kutusuna atmıştı ama arkadaşları dahil kimseye dememişti yaptığını.
Hepsi dönüp ona bakınca eğdi başını önüne, “Benim dikkatsizliğimden oldu!” dedi mırıldanır gibi.
“Ne dikkatsizliği oğlum! Sanki başka mevzu olunca yemedin mi dayak! Daha dört ay önce evde rakı bitmiş diye dövmedi mi baban seni?” dedi Utku sinirli sinirli.
Cevap vermedi Ferhat, önüne bakmaya devam etti. Murat “Üzerine gitme şunun” der gibi vurdu Utku’nun koluna. O da kesti bu muhabbeti. Üzülüyorlardı bu çocuğun sessizliğine. Bu grubun içinde olmasa, mahallede de çok ezerlerdi onu. Bir kaç yaşta küçüktü hepsinden. Yine de ayrılmıyordu aralarından. Muhtemelen o da kendini güvende hissediyordu onlarla. Burada hep beraber yaşayalım deseler ilk o gelirdi koşa koşa.
O gece Kemal gecekonduda kalacağından hepsi vedalaşıp ayrıldılar oradan. Feryal’den gelecek habere göre plan yapacaklardı sonra.
Ertesi gün hepsi işe gittiler. Ferhat geldi yeniden Serap ile kalmaya. Akşama hepsi geleceklerdi zaten. Feryal’in ablasının cevabına göre şekillenecekti her şey ama bu konu hepsinin aklına topluca yaşama fikrini sokmuştu iyice.
(devam edecek)