Eski sokaklar – Bölüm 2

“Ağzını burnunu kırmışlar adamın!” diyordu bakkal müştersine, “Neyse ki Sadri bey bulmuşta gece yarısı hastaneye götürmüş!”

“Kim yapmış belli mi?” diye sordu Füsun hanım, mahallede olan bitene çok meraklıydı.

“Kendine gelmediği için bilmiyorlar daha!” dedi bakkal ballandıra ballandıra anlatası vardı ama o kadar biliyordu ne yazık ki.

Füsun hanım teşekkür edip çıktı bakkaldan. Yokuşun altına kadar rastladığı herkese duyurdu bildiğini.

Gülşen, Serap eteğinde çöpü çıkarmaya çıkınca bağırdı karşı balkondan komşuları.

“Kız Gülşen babanı hastanelik mi etmişler!”

“Olmuş öyle bir şey!” dedi Gülşen hızla çöpü bırakıp, Serap’ı çekiştirip girdi içeri.

“Anan orada mı?” diye seslendi komşu ama cevap vermedi. Biliyordu ki nasılsa kimlerin dövdüğünü. Hiç istemiyordu arkadaşlarının buna karışmasını ama adamın halini görünce de içine  soğuk su serpilmişti. Hastaneden öyle kolay kolayda çıkamayacağı için bir süre rahat ederlerdi. Çocuklar maske taktık bizi tanıyamaz demişlerdi ama kendine gelene kadar da emin olamayacakları bundan.  Serap ağzından bir şey kaçırır diye hiç bahsetmiyorlardı onun yanında. Ferhat’ın işi onlar konuşurken kızı oyalamaktı artık.

Adamın yediği dayağı gören olmamıştı. Onca patırtıya rağmen ses duyanda olmamıştı. Böyle bir mahalleydi burası. Bir olay oldu mu herkes kör, sağır ve dilsiz olurdu. Ne polise, ne belaya kimse karışmak istemezdi. Birinin hesabı vardı ki adamı benzetmişlerdi. İşte meraklıların aradığı meselenin ne olduğuydu. Yoksa adama ne olduğunu zaten umursadıkları yoktu. Ferhunde hanımı ve çocukları dövdüğünü de biliyordu herkes. Zaten şiddete meyili vardı hergelenin. Mutklaka da hakketmişti yediği dayağı.

Ferhunde hanım geceyi hastanede kocasının başında geçirdi. İki gözü iki çeşme ağladı durdu. Gülşen annesinin bu anlamsız tavırlarını bir türlü anlayamıyordu. Babası öldüğünde bile böyle hırpalamamıştı kendini bir yıl sonra da bu adamı bulup gelmişti. Adam resmi nikah bile yapmamıştı kadına. Güya imam nikahları vardı. Zaten de bu herifin soyadını taşımaya gönüllü değildi çocuklar. Babaları öyle çok iyi bir adam olmasa da en azından dayağı yoktu. Bu pis herif annesini önce dövüyor sonra kolundan çeke çeke odaya sürüklüyor başka türlü sesler geliyordu. Gülşen böyle gecelerde kardeşi duymasın diye şarkıcılık oynatıyordu uyuyana kadar Serap’a. Kızın ad nefesi zaten az geldiği için şarkı söyleme derdine öksürük krizine giriyor. Sesler kesilene kadar böyle idare ediyorlardı.

Gülşen arkadaşları şüphe çekmesin diye bir hafta gelmeyeceğini söyledi arsaya. Hem annesinin de hastaneye ne zaman gidip, ne zaman geleceği belli olmuyordu. Komşılar da anası yokken fingirdiyo demesinler diye en uygunun evde durmak olduğuna karar vermişti. Zaten sokağa adım attığı anda meraklıların sorularına maruz kalmakta istemiyordu. Annesi ne istiyorsa anlatırdı onlara.

Serap sıkılıyordu böyle de, “Utku ağabey bizim merak etmez mi?” diyordu ablasına sürekli.

“Haberi var onun azıcık kıçını kır evde oyna sende!” diye azarlıyordu Gülşen’de onu. Yaz tatili olduğundan oyalayacağı bir şey bulamıyordu kardeşine, ders, kitap gibi şeylerle Çocuk okul tatil diye avaz avaz bağırıp kaçıyordu kitap gördü mü?

Mahallenin okulundan da keyif almasını veya sevmesini bekleyemezdi tabi kimse. Daha birinci sınıfta aşılıyorlardı okul nefretini çocuklara. Öğretmenler evdekilerden beterdi. Hiç biri burada görev yapmaya gönüllü olmamıştı. Zorla geldikleri okulda bunca sorunlu çocukla uğraşmak onları da nefret ettirmişti yaptıkları işten. Evlerine bir somun ekmek götürmek için sınıfa bıçakla geleninden tutta, madde bağımlısı olanına kadar her tür çocuk vardı burada.

Aslında hepsinin kurtarılması gerekti bu çocukların ama başta aileleri, sonra mahalleli, öğretmenleri ve tüm sosyal çevreleri onlardan kurtulmaya bakıyordu daha çok. Eski ve pis sokakların istenmeyen yeni çocuklarıydı onlar.

On gün sonra annesinin boynuna kolunu dolamış, bir ayağında alçı seke seke geldi üvey babaları eve. Daha kapıdan girer girmez bir bahane bulup bağırdı kendi kendine oynayan Serap’a. Aklı sıra kızı iyice korkutacak, gece olunca da sesini çıkarmamasını sağlayacaktı herhalde.

Zaten aportta bekleyen Gülşen “Dayağa doymadın herhalde sen!” dedi diklenip adama, “İstersen bir posta daha dövsünler seni!”

Annesinin boynundan destek alıp yürüyen o adamın gözlerinde yanıp sönen şimşekleri gördü ondan. Ferhunde hanımı ittirdiği gibi yürüdü Gülşen’in üzerine.

“Vay küçük sürtük, demek senin işindi bu olanlar! Görüyor musun Ferhunde kızını?”

Gülşen, Serap’ı kolundan çektiği gibi soktu odaya ve arkalarından kilitledi kapıyı.

İçeriden kırıp dökme sesleri geldi önce, belli ki öfkesinden önüne geleni deviriyordu üvey baba.

“Tufan dur yapma!” diyen sesi duyuluyordu Ferhunde hanımın.

Sonra sert bir şekilde kapı sesi duyuldu ve gürültü kesildi.

Ferhunde hanım geldi kızların kapısına, “Gülşen! Çık çabuk dışarı. Senin o serseri arkadaşların mı yaptı yoksa bunu!” diye bağırdı.

Gülşen adamın sesi duyulmayınca kalkıp açtı kilidi. Önce gözlerle etrafı kontrol etti kapı aralığından sonra ardına kadar açtı.

“Serap’ı sıkıştırıyor anne bu adam! Kızın kilodunu indirmeye çalışmış geçen gün!”

“Ne ? Bir de iftira mı atıyorsun utanmadan kocama?”

“Anne ne iftirası?”

“Siz bana mutluluğu çok görüyorsunuz babanızdan sonra? O bacaksız zaten sürekli hasta numarası yapıyor. Şimdi de bunu mu çıkardınız! Tuh! Yazıklar olsun size. O adam olmasa babanızdan sonra iki çocukla kim bakacaktı acaba bize hı?”

“Sen buna bakıyorsun babamdan kalan maaşla anne!” diye diklendi yeniden Gülşen. Duyduklarına inanamıyordu. Adam kız kardeşini taciz ediyor annesi adama iftira atıyorsun diyordu.

Serap ağlamaya başlamıştı çoktan, ardından öksürük krizi gelmişti yine.

“Eğer sen bu adamı yeniden eve alırsan, bu adam bize rahat vermeyecek anne!” dedi Gülşen bağırarak.

“Sus terbiyesiz! Sen o sokak serserileri ile fazla dolaşmaya başladın zaten! Asıl senin ne haltlar karıştırdığına bakmalı!”

“Anne sen nasıl konuşuyorsun benimle?” dedi Gülşen şaşkın şaşkın.

“Babanız ikinizi başıma bırakıp gitti öteki dünyaya. Kolay mı sanıyorsun sen hayatı daha bacak kadar boyunla! Baban çok mu iyi adamdı sanki ha? Bu evde neler yaşandı sizin haberiniz oldu mu acaba bir defa?” diye ağlamaya başladı Ferhunde hanım.

“Anne adam kızını taciz ediyor diyorum. Kızın orasını burasını sıkıyormuş eliyle, kucağına oturtmaya çalışmış daha ne anlatayım ben sana!”

“Tufan  haklı! İftiracı çıktınız siz! Defolun gidin buradan! Ben artık kendi hayatımı yaşamak istiyorum! Seneye on sekizine gireceksin sen de! Git o serseriler baksın sana!” diyerek avaz avaz bağırmaya başladı Ferhunde hanım.

Gülşen’de öfkeyle girdi odalarına bir çantanın içine ne tıkabildiyse aldı. Tuttu ağlayan kardeşini kolundan çıktı evden. Bu gece o herif geri geldiğinde yaşanacaklardansa, sokaklarda kalmayı tercih ederdi bin kere.

(devam edecek)

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s