“Neyi konuşayım büyükbaba?” dedi Barış iç çekerek, “Hayat bana bir mesaj vermek ister gibi onu bir kez karşıma çıkardı ve birbirmize bağırdık. İkinci kez karşıma çıkardı, durum ortada! Sence bundan ne tür bir mesaj çıkarmalıyım? Güliz hanım halime bakıp ne düşünüyordur acaba? Yıllardır aradığı kızını bulup bulup kırıyorum! Hoş ona çıkarıp annesinin kalbinide verecek değilim tabi! Kafam çok karışık büyükbaba? Onu öyle ağlarken görmek beni çok üzdü!”
“Evlat hayatta böyle şeyler karşımıza çıkar. Bunlar ne bir sınav, ne bir ödül, ne de bir ceza değil. Bu sadece bir tesadüf. Kendini suçlayacak bir şey yapmadın sen. O da, sen de birbirinizin kim olduğunu bilmiyordunuz. Müneccim de olmadığınıza göre yaşanılanlara göre hareket etme şansınız, dolayısıyla kastınızda yoktu.
Nazlı çok doldu yaşadıklarından onun için her şey çok yeni zaten yaşayacaktı bu ağlama krizini bizim evimizde oldu. Bu da iyi oldu hiç değilse yanlız değil şu anda. Biz onunlayız.”
Barış büyükbabasına baktı dönüp, “Sen onunlasın!” dedi.
“Olanları unutmalısın. Onunda seni suçlayacağını sanmıyorum. İkinizin de kafası çok karışık. Yarın yeni bir gün, tanışmanıza yeni baştan başlayabilirsiniz! Onun ve senin konuşacaklarınız vardır mutlaka. İkiniz birbirinize benim yaptığımdan çok yardım edebilirsiniz belki. Belki o yüzden sizi karşı karşıya getiriyordur hayat olamaz mı?”
“Olabilir tabi” dedi Barış gülümseyerek. Dedesinin yüzündeki yorgun çaresizliği görmüştü. Bütün hayatını bu sevgi dolu güçlü adama borçluydu ama artık onun da yaşlandığını görebiliyordu. Bu gün asıl dinlenmesi gereken ve hırpalanan oydu aslında. Kalkıp onun boynuna sarıldı sımsıkı.
“Ben sana sahip olduğum için çok şanslıyım büyükbaba!” dedi sevgiyle.
Yaşlı adam koluyla onun sırtını sıvazladı.
“Ben de sana sahip olduğum için çok şanslıyım” dedi fısıltıyla.
Sonra doğruldu ve torununa iyigeceler dileyerek çıktı odadan. Barış önce onun odasına gideceğini düşündü ama ayak seslerin duyunca Nazlı’nın hâlâ aşağıda olduğunu hatırladı. Büyükbabası muhtemelen sabaha kadar oturacaktı o zavallının başında. Madem bu hale gelmesini tetikleyen oydu. Yaşlı adamı daha fazla yormaya gerek yoktu. Kalkıp aşağı indi dedesinin peşinden.
“Büyükbaba hiç yerleşme bu gece ben beklersem kendimi daha iyi hissedeceğim! Haydi sen de git dinlen biraz! Merak etme ben buradayım!” dedi gülümseyerek.
Tuncay beyin yüzünde bir memnuniyet ifadesi yayıldı. Hiç itiraz etmeden torunun omzuna dokundu yanından geçerken ve ağır ağır çıktı merdivenleri yeniden.
Barış’ta ondan boşalan koltuğa yerleştir. Nazlı arada bir iç çekiyor, arada bir de inliyor ama uyanmıyordu. Bazen dudaklarının arasında bir şeyler mırıldansa da ne söylediğini anlayamıyordu.
Yaklaşık bir buçuk saat sonra Barış telefonundan hesaplarına bakarken bir çığlık atarak doğruldu Nazlı. Gözlerini kocaman açmış, ter içinde kalmıştı. Huzursuz uyuduğu belliydi ama böyle ani bir çığlıkla kalkınca Barış’ya sıçramıştı yerinden. Hemen kalkıp kanepeye onun yanına gitti.
“Tamam, bir rüyaydı sadece. Ben buradayım!” dedi fısıldayarak, “Yanlız değilsin inan bana!” dedi sonra. Nazlı ona baktı dönüp ama sanki onu görmüyor gibiydi. Başını onun omuzuna bırakıp kapattı gözlerini yeniden. Barış tuhaf bir pozisyonda kalmıştı öylece. Kızı uyandırmamak için kanepeye doğru yerleşti dikkatlice ve onu göğsünün üzerine aldı. O zaman farketti zavallının arada bir de titrediğini. Sarıldı sıkıca. Kalbinin üzerindeydi başı Nazlı’nın şimdi. “Belki annesinin kalbinin sesini duymak onu rahatlatır” diye geçirmişti içinden. Az öncekine nazaran daha sakin uyuyordu şimdi Nazlı. Günlerdir doğru dürüst uyumamış, olmadık şeylerle yüzleşmişti. Şu an uyuduğu sıcak ve güvenli göğsün kime ait olduğu bile önemli değildi onun için. Farketmişti sıcaklığı ve bu ona iyi gelmişti.
Tuncay bey sabah aşağı indiğinde Narin hanım kahvaltıyı hazırlıyordu. Gençler en son aldıkları pozisyonu bozmadan uyumuşlardı öylece. Tuncay beyi görünce gülümdesi Narin hanım onları göstererek.
“Ben bunları böyle bırakmamıştım akşam!” dedi Tuncay bey de ve göz kırptı Narin hanıma.
Nazlı uzun zamandır hissetmediği bir huzurla açtı gözlerini. Kendini tuhaf bir şekilde güvende hissediyordu. Başını dayadağı yerin nefes aldığını hissedince doğruldu hemen ve Barış’ın göğsünde yattığını görünce irkildi iyice. Onu ani hareketleri ile Barış’ta açtı gözlerini. Onun bakışlarındaki endişeyi görünce açıklama yapma gereği hissetti.
“Ben sadece seni sakinleştirmek için gelmiştim yanına, gece bir kabus gördün sanırım!” dedi acemice bir panikle
“Günaydın çocuklar!”diye seslendi Tuncay bey masadan onlara. O çoktan yerini almış onları izliyordu, “Bırakın şimdi bunları da gelip kahvaltı edin önce. Bu gün yeni bir gün. Dün beraber yiyemediğimiz akşam yemeğini bu gün telafi edeceğiz. Barış oğlum kızımıza banyoyu göster istersen önce bir yüzününüzü gözünüzü yıkayıp açılın. Haydi bakalım!”
İkisi de yaramazlık yapmış çocuklar gibi kalktılar kanepeden. Nazlı çok mahcup hissediyordu kendini Barış’ın göğsünde uyuduğu için. Barış’ta onu yeniden ağlatıp incitmekten korktuğu için çok tedirgin davranıyordu.
Kahvatıya geri döndüklerinde Narin hanım yaptığı harika şeylerden doldurdu tabaklarına. Nazlı o kadar acıkmıştı ki ayıp olmasın diye yavaşça yemeye çalışsa da kendine hakim olamıyordu. Kendi evlerinde de güzel kahvaltı sofralarına otururlardı. Gerçi babası genelde erkenden gitmiş, annesininde kahvaltıdan sonra hep acele çıkması gerekirdi ama yine de masa böyle olurdu işte. Misafirhanede yaptığı yanlız kahvaltılar bile ona kendini kötü hissettirmişti.
Nazlı’nın dalıp gittiğini gören Tuncay bey anlatmayı kesmiş ona bakıyordu. Kızın nasıl kendine geleceğini düşünüyordu o da kendi kendine. Barış’a sahip çıktığı gibi ona da sahip çıkacağına söz vermişti Güliz’e ölmeden önce. Torunu zaten yeterince zor şeyler yaşamış ve yaşatmıştı. Şimdi ikisi için daha güçlü olmalıydı.
Sabah gençler uyurken Narin hanımla da dertleşmişti biraz.
“Orası hiç belli olmaz Tuncay bey!” demişti Narin onlara bakıp gülümseyerek, “Belki onlar birbirine yeter. Siz de dinlenirsiniz o zaman!”
Tuncay beyi de gülümsetmişti bu düşünce. İkisinin bir olmasından daha güzel çözüm mü olurdu gerçekten. Hem daima yanında olurlardı, hem de birbirlerine ilaç olurlardı
“İnşallah Allah onu da yazmıştır kaderlerine!” diye iç geçirmişti Narin hanıma bakıp.
Şimdi Nazlı dalıp gidince, Barış’ın ona nasıl baktığını farketmişti. Etkilenmişti Nazlı’dan o da belli ki. Yaşadıklarından mı, kızın kendisinden mi etkilenmişti daha bilmiyordu Tuncay bey ama yine de Barış’ın ilgisinin arttığı belliydi. Güzel bir kızdı Nazlı, akıllıydı. Şu yaşadıklarını başkası yaşamış olsa çoktan yıkılıp gitmişti şimdiye. Her şeye rağmen ayakta ve mücadele etmeye çalışıyordu hâlâ. Buraya gelme nedeni de ayakta kalma mücadelesiydi aslında. Dün gece torunu ile o istenmeyen diyaloga girmemiş olsalardı bütün gece Tuncay beyin ona vereceği desteği planlayacaklardı.
Henüz uyandığı için sarsıntının etkisini atamamıştı üzerinden. Ağlamanın ona iyi geldiğini düşünüyordu. Ne kadar yorgun görünse de bugün daha hayata bağlı bakıyordu sanki
(devam edecek)