Arıkan fenerin karısına iyi gelmediğini sorgularken Servinaz bir iyi bir kötü devam ediyordu hayatına. Bazen kayalıklara gidiyordu tek başına, oradan döndüğünde gözlerindeki yaşlardan ağladığını anlıyordu Arıkan ama bir şey söylemiyordu. Bazen de o kayalıklara gittiğinde ya bir cinnet anına gelir de kendine bir şey yaparsa diye korkuyordu. Servinaz’ın akıl sağlığından bir şüphesi yoktu ama bebeklerin dünyaya gelmiyor olmasından kendini suçladığını bildiği için endişeye kapılıyordu yine de.
Ona söylemeden adada olmayan, yaşam alanlarına daha yakın bir fenere geçiş yapabilirler mi diye araştırmaya başladı. Fenerleri genellikle aileler işlettiği için öyle kolay bir şey değildi yeni bir fener bulmak. Burası bile bir mucize gibi çıkmıştı karşılarına. Hayatta en çok olmak istediği yerde, sevdiği kadınla mutsuz olmayı bir türlü kabul edemiyordu aklı. Her istediği olmuştu, bir çocuk hariç belki ama o olmasa da karısını çok seviyordu. Bir çocukları olmuyor diye ondan veya evliliğinden soğuyacak, vazgeçecek biri değildi ki o. Gerçi Servinaz’ın ağzından duymamıştı böyle şeyler ama bu düşünmediği anlamına gelmiyordu elbette.
“Dua ediyorum kayalıklara gittiğimde!” demişti bir kez gözleri kıpkırmızı geldiğinde.
“Ne için?” demişti Arıkan’da onu kollarına alarak.
“Senin, benim, mutluluğumuz, sağlığımız, ailem ve..” gerisini söylemek istemedi “diğer her şey için!” diye tamamladı sözünü. Diğer her şey ile kasıtın ne olduğunu biliyordu Arıkan bu yüzden bir şey sormadı yine.
“Senin gibi temiz ve güzel yürekli birinin tüm dualarının kabul olacağına inanıyorum ben!”
Sonbahar yaklaşırken bu seneki fırtıların sert geçeceğine dair haberler gelmeye başlamıştı. Karşı kıyıları vuran fırtına kıyılara zarar vermişti. Bu nedenle tedbirli olunması için anonslar yapılıyordu. Daha önce de fırtına olduğunda fenerde mahsur kaldıkları olduğu için kasabaya inip gerekli eşya ve erzağı depoladılar. .Deniz çok azgınlaştığında fenerin altındaki yer altı evine iniyorlardı. Burası sığınak gibi düzenlenmiş ekstra bir yerdi. Pek inilmediği için depo olarak kullanılıyordu. Bu defaki uyarılar sert olunca Arıkan orayı da bir kaç gün temizledi inmek gerekebilir diye.
Bölgede ara ara depremler de olmaya başladığı için, fırtınayla beraber gelecek bir depremin tsunami yaratabileceği de konuşulmaya başlamıştı. Hüseyin kaptan
“Buralar her zaman sallanır aldırmayın siz! Bir şey olmadı çok şükür bu güne kadar!” diyerek nasıl olduysa bu sefer onları sakinleştirmeye çalıştı. Servinaz ilk tanıştıklarında onu korkutan hikayeler anlattığı için onun söylediklerini dinlemekten hoşlanmıyordu.
“Uğursuz bir adam!” diyordu ondan bahsederken, “Ağzından hep hayırsız şeyler çıkıyor!”
Arıkan “Olur mu bize her zaman yardım ediyor biliyorsun!” dese de, Servinaz onun hakkındaki katı düşüncesini asla değiştirmiyordu.
Beklenen fırtına gelmeden önce her hazırlıklarını yaptılar. Sığınağa evin içinden de geçiş olduğu için her şeyi aşağı indirmediler. Gerekli durumlarda yukarı çıkıp alabileceklerini orada bıraktılar ki zaten oraya inmeleri gerekeceği de kesin değildi.
O akşam çıkan rüzgarlarla havanın sertleşeceği belli olmaya başladı. Bir hafta boyunca denizde tekne olmaması için uyarılar zaten yapılmıştı ama Arıkan yine de feneri hava izin verdiği sürece boş bırakmak istemiyordu. Sığınağa inmeyi gerektirecek kadar bozana kadar onu açık tutacaktı.
İlk gece şiddetli ve rüzgar ve sabaha doğru başlayan yağmurlar devam etti. Deniz böyle durumlarda hep olduğu gibi kurşuni bir renge büründü. Bu haliyle o güzelim maviliği solup karamsar ve öfkeliymiş gibi oluyordu. Sürekli çalkalanıyor, köpürüyor, Servinaz’ın oturmayı çok sevdiği kayalara hırsını almak ister gibi çarpıp geri dönüyordu. Yağmur ara ara doluya dönünde sürekli artan rüzgarın şiddeti ile camları kıracak gibi olduyordu ertesi gün. Arıkan yine de fenere bakmayı ihmal etmedi.
O gece dışarıda bıraktıkları bir kaç eşya uçup fenerin taş duvarına çarptı. Dalgalar kayalıkları aşıp daha içlere kadar vuruyordu artık. Deniz mucizevi bir ölçüde metrelerce yükselmediği takdirde bu adada batma veya su altında kalma tehlikeleri yoktu. Arkadaki sahil dışında genel olarak toprak su seviyesinden oldukça yüksekteydi. Adanın bir tarafı meyilli olduğu için fener ve ev en yüksek noktaya kuruluydu. Şu ana kadar dalgaların sıçrattıkları sular bile ne eve ne de fenere ulaşamıyordu.
Fırtına şiddetini arttırarak bir hafta kadar sürdü. Dördüncü gün artık ev bile sarsılmaya başlayınca Arıkan sığınağa inmelerinin zamanı geldiğine karar verdi. Tam sığınağa inmek için gerekli eşyaları toparlarken bu defa dengelerini bozup yere yuvarlanmalarına neden olacak bir sallantı oldu ve kocaman bir uğultu duyuldu. Otuz saniyeye yakın devam eden sallantı durduğunda elektirikler çoktan kesilmişti. El yordamıyla kapağı bulup sığınağa indiler. Oldukça büyük bir yer sarsıntı olmuştu, ev rüzgardan ciddi olarak sallanıyordu. Bir yandan deprem olurken aşağı inmek tedirginlik yaratırken, yukarıda kalmakta en az o kadar tehlikeli bir hale gelmişti.
Servinaz her zamanki gibi kocasından daha soğukkanlıydı ve onu aşağı inmeleri için ilna etti. Deprem olsa bile ev yıkılacaktı ve muhtemelen çelikle güçlendirilmiş sığınak duvarları üzerindeki evi ve toprağı taşıdığı gibi taşımaya devam edecekti. En çok kapağın üzerine gelecek bir ağırlık buradan çıkmalarına engel olurdu ama sığınağın evin dışına açık havaya açılan bir kapısı daha vardı. Yukarıda kalırlarsa deprem veya rüzgarın neden olduğu sarsıntılar yüzünden duvarların üzerilerine yıkılma olasılığı daha fazlaydı. Her durumda yerin altında daha güvende olacaklardı. Böylece hızla aşağı inip kapağı kapattılar. Gaz lambaları ve mumlar önceden hazırlandığı için ortamı yetecek kadar aydınlattılar.
“Gerçekten kötü bir sarsıntıydı, umarım kasabada herkes iyidir!” dedi Arıkan.
Servinaz’ın aklına da aynı şey gelmişti. Zaten normalde de adanın her yerinde iyi çekmeyen telefonları bu fırtınada hiç çekmez olmuştu. Fırtına dindiğinde ise sığınaktan çıkmadan onları yine de kullanamazlardı. Burası dış dünyadan tamamen izole bir yerdi. Daha önce fener yapılırken böyle bir bölüm olmadığı halde Ertan bey adaya geldiğinde yaptırmıştı.
“Hüseyin beyin korkutmaları yüzündendir!” diye yorumlamıştı Servinaz hemen.
“Hayır depremlerden de korkuyorlarmış!” diye açıklamıştı Arıkan da.
Onlar geldiğinden beri depremlerden bahsedilmiş olsa da hiç yaşamamışlardı. Bu gece olan hayatlarında ve adada yaşadıkları ilk depremdi ki gerçekten ciddi bir uğultu ve sallantıyla geçmişti. Uğultunun rüzgardan mı depremden mi olduğundan çok emin değillerdi gerçi. İki felaketin bir arada yaşanmış olması gerçekten büyük şanssızlıktı. Neyse ki ikisi de iyiydi ve şimdiye dek fener ya da ev bir zarar görmemiş gibi duruyordu. Hemen uyuyamasalarda biraz sohbet ettikten sona birbirlerine sokulup yattılar.
Uzun bir aradan sonra Servinaz ilk kez bu gün bu kadar normal davranmıştı. Yaşanılan felaketin onu bir şekilde toparlıyor olduğunu düşünmüştü Arıkan Sevinmek için erken olsa da yine de umutlanmak için erken değildi karısının düzelmesine.
(devam edecek)