Doktorun tavsiyesi ile Lütfi bey ortalama on beş gün daha hastanede kalacaktı. Bir sosyal güvenceleri olmalarına rağmen hastane bu tür muhtaç hastalar için özel prosedürler uyguluyordu. Böylece yatış ve tedavi ile ilgili bir masraf ödemeyecekler sadece ilaçları kendileri karşılamaları gerekecekti. Ancak hastaneden çıktıktan sonraki süreçte gereken tedavi için hastanenin yapabileceği bir şey yoktu. Devlet kendi vatandaşı olmayan ancak çalışma izni olanlara da insani yardım çerçevesinde bazı yardımlar sağlıyordu. Bunlardan biri vatandaşlarının da faydalanabildiği işsizlik ödeneğiydi. Lütfi bey sağlık nedenleri ile çalışamaz duruma geldiği için aylık olarak cüzi de olsa bir ödeme alabilecekti. Tüm bu desteklere rağmen kalan tüm masrafları ise kendileri karşılamak zorunda kalacaklardı.
Mert Seçil’in sıkıntıyla dinlediğini gördüğü bu bilgilerin ardından annesinin yanına gitmek için hastaneden ayrıldı. Seçil geceyi Lütfi beyin tüm itirazlarına rağmen babasıyla geçirmek istemişti. Yine Tankut beyin tanıdıkları vasıtasıyla Lütfi bey refakatçisinin de kalabileceği ayrı bir odaya geçirildi. Babası ilaçların etkisi ile yarı uykulu bir şekilde dinlenirken Seçil bundan sonra ne yapacaklarını düşünüyordu kara kara. Uçak bileti almak için geçici olarak girdiği bu işten gelen parayı babasının harcamalarına kullanacaktı elbette. Türkiye’ye dönüş hayallerinin biraz daha ertelenmesinden başka çare yoktu. Babası uyurken Önder ve Betül’e durumu haber verdi. Böyle zamanlarda yanında güveneceği dostlarının olmaması, bir ailesinin olmaması çok acı verici oluyordu. Betül ve Önder uzakta da olsalar ona destek olmaya çalışıyorlardı elbette.
Mert’de o gece sabaha kadar düşünmüştü. Seçil’in ona ve annesine ödedikleri maaştan ve anlaştıkları hizmetlerden fazlasını yaptığını biliyordu. O para için çalışmaya gelmiş olsa da aslında tüm benliği ile vakit geçirdiği insanara yaşamını katacak kadar iyi bir kızdı. Hiç bir şey için benim görevim değil diye bir bakış açısına sahip değildi. Kendisi de o evin yaşayanı gibi ne gerekiyorsa her şeyi üstlenmişti geldiğinden beri. Gerçekten çok hoş bir kızdı bununla birlikte. Nazikti, kültürlüydü. Eğer bir sevdiği olduğunu bilmeseydi Mert kesinlikle onunla arkadaşlığını ilerletmeyi düşünebilirdi. Evlenmeyi zaten istemiyordu ama böyle bir kızla arkadaşlık etmek bile insanın hayatında pek çok şeyi değiştirebilirdi.
Nedime hanımın yanına geçici olarak bir başka kızcağız gelmişti. Çevrede yaşayan Türk ailelerinden birinin kızıydı. Liseyi bitirmiş iş arıyordu. Seçil’in babasının yanında kalması durumu oluşunca hızla ona ulaşılmış, o da kabul edip gelmişti. Bir kaç gün içinde Seçil’in evde yarattığı farkta daha net görülmeye başladı böylece. Kızcağızın varlığı ile Seçil’in varlığı tamamen başka sonuçlar ortaya çıkarıyordu.
Mert evde annesinin yanında kalacak biri olunca, işine geri dönmüş, akşamları da iş çıkışı doğrudan hastaneye Lütfi beyi ziyarete gelmeye başlamıştı. Bu arada Seçil’e ihtiyacı olan şeyleri de getiriyordu. Lütfi beyin bir kaç iş arkadaşı ve elbette Tankut bey dışında pek ziyaretçileri olmuyordu. Bu yüzden Mert’in geliş gidişleri Seçil’e de iyi geliyordu. Yapması için hiç bir zorunluluğu olmadığı halde o da Tankut bey gibi sahip çıkıyordu bu aileye.
Lütfi beyin hastaneye yatışının ardından bir hafta geçmişti. Mert iş çıkışı yine Seçil’i görmek için hastaneye geldi. Evet aslında görmek istediği Lütfi beyden çok Seçil’di bu hastanede. Her gün hiç aksatmadan sadece onun için geliyordu. Lütfi bey uykuya daldığı sırada ona dışarıda biraz konuşmak istediğini söyledi. Bu konuyu günlerdir düşünüyordu.
“Ne oldu Nedime teyze iyi mi?” dedi Seçil merakla.
“Hayır merak etme iyi. Senin yokluğunu arıyor tabi ama şimdilik bu şekilde idare etmesi gerektiğinin farkında. Çok sevgilerini yolluyor ve baban için dua ediyor her gün!”
Seçil’in gözleri doldu bir anda. Babasının hastalığından beri iyice duygusal olmuştu zaten.
“Sağolsun!” dedi gözlerinden yaşlar inerken.
“Sana bir teklifte bulunmak istiyorum. Bunca zamandır birlikte vakit geçiriyoruz. Beni yanlış anlamayacağını biliyorum.” dedi Mert ciddi bir sesle.
Seçil merakla onun yüzüne bakmaya devam etti.
“Bak annemin doktoru ile konuştum onun da gerçekten çok fazla zamanı kalmadı bu dünyada. Senin babanın da durumunu öğrendik. Bu çok acı biliyorum ama ikimizin de bu sonuca hazırlıklı olmamız gerek.”
Seçil’in dudakları titredi ve yeniden ağlamaya başladı.
“Hayır dur! Seni üzmek için söylemiyorum bunları. İkimizin annesi ve babası da onlara bir şey olursa geride biz ne olacağız endişesi taşıyorlar doğru mu?”
“Evet!”
“Ben evlenmek istemiyorum, senin sevdiğin ise Türkiye’de!”
“Evet!”
“İkimiz de sadece onların içini rahatlatmak için nişanlanabiliriz o zaman!”
Seçil doğru duymadığını düşündüğü için Mert’in yüzüne baktı dikkatlice.
“Bak nişan çok kolay atılan bir şey ve hiç bir yasal bağlayıcılığı yok. Senin buradan çıktıktan sonra desteğe ihtiyacın olacak. Benim de öyle. İş birliği yapabiliriz. Beni sev demiyorum. Evlen de demiyorum! Sadece birer yüzük takacağız ve onların hayatları sürdüğünce nişanlı kalıp birbirimize destek olacağız? Ne dersin?”
Seçil’in kafası karışmıştı. İlk anda makul gözüküyordu Mert’in teklifi. Babasının da onun için endişelendiğini biliyordu. Ancak Önder vardı o ne olacaktı? Ona ne söyleyecekti?
“Böyle bir şey olamaz!” dedi yüksek sesle, “Ben bunu Önder’e asla açıklayamam!”
“Açıklamak zorunda değilsin! Bu gerçek bir nişan değil. Kimse bilmeyecek bizim dışımızda!”
“Ama ondan saklamak zorunda kalacağım, yalan söyleyeceğim!”
“Hayır söylememek yalan söylemek değildir!”
“Bilmiyorum gerçekten o kadar yorgunum ki!”
“Haklısın ama düşün lütfen! Sana söz veriyorum baban ve seni zor durumda bırakacak hiç bir şey yapmayacağım! Senin baban ve benim anneme birlikte bakacağız hem de onların içini rahatlatmış olacağız. Hepsi bu!”
Seçil onun gözlerinin içine baktı. Ona güvenebileceğini biliyordu. Samimi olduğundan da hiç şüphesi yoktu. Yine de düşünmek istediğini söyledi. Mert ısrar etmeden “Tamam!” dedi ve vedalaşıp ayrıldı hastaneden.
Ertesi gün sabah Lütfi bey “Bana bir şey olursa gözüm arkada kalacak kızım!” diyerek açtı konuyu. Seçil zaten babasının böyle düşündüğünü biliyordu.
“Kemal amcanın çok iyi bir oğlu var. Bir süredir de aslında seni oğluna isteyip duruyordu!”
“Baba!” dedi Seçil kızgın bir sesle.
“Biliyorum kızım, ben de zaten olmaz demiştim onlara ama şimdi bu hastaneden bile çıkamayabilirim belki!”
“Durumun o kadar kötü değil, doktorunu duydun! Buradan çıkacağız sadece işe gitmeyeceksin hepsi bu!”
“Kızım olacak olan olur. Ölüm Allah’ın emri. Eninde sonunda. O gün gelmeden seni hayat arkadaşına emanet etmeyi çok isterim. Her baba kızının mutuluğunu ister. Bu ülkede tek başına ne yapacaksın?”
Gün boyu babasının nu konuya dönmesi Seçil’in Mert’in söylediklerini düşünmesine neden oluyordu. Babasının bahsettiği kişiyi tanımıyordu. Nasıl bir aile olduklarından haberi yoktu. Önder’e verilmiş sözleri vardı ve o sabırla Seçil’in dönüşünü bekliyordu. Babasına başından beri ondan bahsetmemekle büyük hata yapmıştı. Şimdi bahsedebilirdi ama artık tanışma şansları olmadığından babası heyecan ve endişe duyabilirdi.
(devam edecek)