Adem okul açılana kadar Nisa’nın telefonlarına yanıt vermedi. Markete de uğramadı. Nisa o kadar üzülmüştü ki baştan tüm hikayeyi dinleyip onunla alay eden Enes’de bu sefer onun haline üzülmeye başlamıştı.
“Nisa sen gerçekten normal değilsin bence!” dedi sonunda bir gün Nisa onlardayken, “Normal olmadığın için seninle anlaşıyoruz belki de!”
“Enes!” dedi Hasret hanım sert sert, “Sen nasıl konuşuyorsun Nisa ile öyle? Çabuk özür dile!”
Hasret hanımın bu sert tepkisinden bir şey anlamayan çocuklar şaşkın şaşkın onun yüzüne baktılar. İkisi de Hasret hanımın aklına Gonca’nın geldiği ve Enes’in Nisa’ya Gonca’ya benzediği imasında bulunduğunu düşündüğü gelmedi elbette. Gelemezdi de çünkü hikayelerinin aslını bilmiyorlardı.
Enes “Özür dilerim Nisa!” diye geveledi ağzının içinde ve kalkıp gitti odasına. Nisa öylece kalmıştı salonda şaşkın vaziyette. Hasret hanım çocukların bilmediğini hatırlayıp toparlanmıştı ama bildikleri yüzünden verdiği kontrolsüz tepkiyi açıklayamamıştı. Rıfat bey anlamıştı bir tek karısını o akşam. Hasret hanım ağlamıştı onun omuzunda uyumadan önce.
Sonunda okulların açıldığı gün gelince Nisa Adem’i göreceği için seviniyordu. Ne derse desin, ne yaparsa yapsın onu yakalayıp zorla konuşacaktı.
“Bence değmez!” dedi Enes o sabah okula giderlerken, “Bunları düşüneceğine sınıfınla tanışacaksın bu gün onları düşün. Onlar hepsi uzun süredir beraberler!”
“Sen beni germeye mi çalışıyorsun?” dedi Nisa sinirli sinirli.
“Hayır aklından onu çıkarmaya ve gerçeklerle yüzleştirmeye çalışıyorum!”
“Söylesene siz Adem ile aynı kıza mı aşık oldunuz?” dedi Nisa sormaya çekindiğini belli ederek.
“Bunu sana o mu söyledi?” dedi Enes öfkeyle durup bu sefer, “Bana bak senin aptal ekmek pişirme ritüellerin gökyüzünde uçuşan yıldızlar ve ona olan anlamsız aşkına tamam ama bu kadarı da fazla artık. Benden başka konunuz yok mu sizin?”
“Ya ne kızıyorsun! Birbirinizi neden sevmediğinizi anlamaya çalışıyorum!” dedi Nisa özür diler gibi, “Ben ikinizi de seviyorum ve ikinizin iyi anlaşmasını istiyorum!”
“Hiç lâzım değil!” diyerek önden önden yürüdü Enes okula kadar. Sonra Nisa’nın ilk günü olduğu için kıyamadı ve okulun kapısına gelince bekledi onu yanlız girmesin diye.
Adem onları kapıdan beraber girerken görünce hemen arkasını dönüp merdivenlere doğru yürümeye başladı. Enes eliyle Nisa’ya onu gösterdi yine duramayıp ve Nisa koşarak onun peşinden okula girdi.
“Adem! Bekle lütfen!”
“Bak Nisa artık görüşmesek iyi olur! Sen git o Enes denilen herifle takıl bundan sonra!”
“Hayır! Ben seninle takılmak istiyorum!”
“Geçti o iş!” diyerek yürümeye başladı Adem yeniden.
Nisa’da sinirlendi bu sefer ve “Enes senin kibirli ve şımarık olduğunu söylemişti haklıymış!” dedi arkasından.
“Beni konuşup eğleniyor musunuz bari?” dedi Adem de bu defa dönüp.
“Seninle konuşamayınca seni konuşuyorum mecburen!” dedi Nisa bastıra bastıra.
Adem durdu bu defa, “Tamam okul çıkışında bekle o zaman!”
“Anlaştık!” diyerek bu defa Nisa yürüyüp gitti onun önünden. Aslında sınıfının nerede olduğunu bile bilmiyordu ama o an için bunu belli etmek istememişti. Sınıfının yürüdüğü tarafta olmadığını koridorun sonuna kadar gidince öğrenmiş oldu ve geri döndü. Sınıfını bulduğunda ders zili çalmak üzereydi. Hızlıca içeri girip gözleriyle boş sıra tararken gördü onu. Adem ile aynı sınıftalardı.
Adem gülümsedi ve hafifçe yana kaydı oturduğu sırada. Nisa’da gidip oturdu yanına. Sınıftaki herkes dönüp baktı ikisine. Adem sınıfta kimseyle samimi olmazdı. Arada sırada başka sınıflardan kızlar gelir bir şeyler söyleyip giderlerdi. Dersleri kötü değildi ama öğretmenleriyle de fazla konuşmaz, derse aktif katılım sağlamazdı. Sınıfa giren kız gidip doğrudan onun yanına oturunca herkes merak etmişti. Öğretmen sınıfa girene kadar onun yine başka sınıftan olduğunu düşündüler. Ancak öğretmen onu yeni öğrenci olarak bütün sınıfa takdim edince anladılar durumu ve doğrudan Adem’in yanına oturmasına iyice şaşırdılar.
İkisi hakkında fısıldaşmalar devam etti tenefüsler boyunca. Sınıftan ikisi birlikte çıkıyor, sonra ikisi birlikte geri dönüyorlardı. En son okuldan da ikisi çıkınca herkesin merakı iyice arttı.
Nisa Enes’e ve bu defa annesine de Adem ile biraz konuşup geleceğini haber vermişti. Enes zaten onlara gidip İngilizce çalışacaktı.
“Gelince ben sana anlatırım! Annem biliyor bu defa merak etme” diyerek onu eve yolladı.
Filiz Enes’i Adem konusunda sorguya çekerken, Nisa’da Adem’e olan biteni anlatıyordu.
“Yani sen ekmek yaptın ve ben rüyana girdim öyle mi?”
“Evet öyle!” dedi Nisa sinirli sinirli. Ne vardı sanki herkes böyle garip bir tepki veriyordu buna. Bir tek o yapmıyordu ki?
“O yıldızlar annem içindi” dedi sonra dudaklarını ısırarak Adem.
“Nasıl annen için?”
“Annem ve ben kumsala gidip yıldızlara bakardık akşamları. Yani ailecek giderdik ama babam telefonu ile oynarken annem bana yıldızları anlatırdı. Sonra oralarda yaşayan insanların masallarını uydururdu. Üç yıldız gösterirdi hep, biri senin, biri benim, biri babanın yıldızı derdi. Bir gün hepimiz o yıldızlara gideceğiz.” burada yutkundu “Ve o kendi yıldızına gitti!”
“Ah çok özür dilerim, çok üzgünüm!” dedi Nisa sesi titreyerek, “Ben sana bunu anlattırmak istemezdim aslında!”
“Aslında garip olan senin de o yıldızları görmüş olman! Yani belki de annem, affetmiştir beni! Aman ne bileyim işte!” diyerek cebindeki mendili çıkarıp yüzünü temizledi Adem.
Nisa anlamamıştı onun söylediklerini, “Annen seni neden affedecekti ki?” dedi elinde olmadan.
Adem onun gözlerine baktı bir süre, bu konuda kimseyle konuşmayı sevmezdi ama Nisa başkaydı onun için. Yine de şimdiye kadar annesinden ve onun nasıl öldüğünden hiç bahsetmemişti ona da. Babasıyla da konuşmazlardı pek. Annesi öldükten sonra bir süre psikoloğa götürmüştü babası onu. O zaman biraz kırılmıştı babasına nedense. Onun da çok üzgün olabileceğini ve kendi acısının yanında onunki ile de başa çıkamayabileceğini düşünememişti tabi. Ne de olsa çocuktu. Sonra büyüdükçe anlamıştı babasını. Kampa gittiklerinde birlikte yıldızlara bakmaya devam etmişlerdi ikisi. Annesi orada onlarla beraber gibi hissediyorlardı o zaman. O gökyüzünde Adem ve babası yeryüzünde öylece duruyorlardı beraber.
Nisa bir şey soramıyordu daha fazla, onun bakışlarının ardındaki düşünceleri okumak istiyordu ama yapamıyordu. Bir şey söyleyip onu korkutmak, bir kez daha uzaklaşmasına neden olmakta istemiyordu. Bir yandan çok merak ediyor, bir yandan korkuyordu.
Konuşmak için okulun karşısındaki büyük parka gelmişlerdi. Parktaki bütün kuşların öttüğünü farketti Nisa Adem susunca. Neşeli ve güzel bir şarkı çalıyordu sanki, ağaçlar hafif hafif sallanarak eşlik ediyorlardı bu şarkıya. Yıldızlarla ilgili bildiği bir şarkı takıldı zihnine ama söyleyemedi. Adem’in gözlerine bakmaya devam etti öylece.
“Annem benim yüzümden öldü!” dedi Adem pat diye. Kuşların hepsi sustu.
(devam edecek)