Nisa, Adem’den annesine bahsetmek istiyordu ama onun gelir gelmez bir erkek arkadaş bulmuş olmasına tepki vermesinden çekiniyordu biraz. Annesi dar görüşlü bir kadın değildi elbette ama Nisa biraz hızlıydı belki. Hemen bir işe girmiş, bir erkek arkadaş edinmişti.
“Neden erkek arkadaşın olduğunu söylüyorsun ki sana çıkma mı teklif etti?” diye sormuştu Enes.
Nisa önce ona bahsetmişti bu düşüncesinden çünkü çocuklar birbirlerine güvenmeyi öğrenmişlerdi çoktan.
“Hayır etmedi aslında ama sürekli birlikte takılıyoruz ya?” demişti Nisa’da ona.
“İyi de biz de sürekli birlikte takılıyoruz!”
“Ya tamam da işte ! Anlamıyormuş gibi yapma ona karşı bir şeyler hissediyorum ben!”
“İşte ben de onu diyorum ya kızım. Sen hissediyorsun, onun ne hissettiğini bile bilmiyorsun ki daha gidip annene söyleyesin. Hiç öptü mü seni mesela?” diye sordu Enes gözlerini kocaman açarak.
“Hayır!” dedi Nisa utanarak.
“Elini tuttu mu peki?”
“Hayır tutmadı.”
“E nasıl erkek arkadaşın oluyor o zaman?”
Nisa cevap vermedi Enes’e. Ne yani Adem onu kankisi gibi mi görüyordu sadece? Nisa mı yanlış değerlendiriyordu davranışlarını?
“Bence Filiz teyzeye bahsetmekte acele etme ya da sadece arkadaşın olarak bahset. Eğer bir gün sevgilin olursa, “Bu da kim?” diye sormaz en azından. Hem ben pek sevmiyorum o çocuğu”
Nisa merakla baktı Enes’in yüzüne.
“Sevmiyor musun? Tanımıyosun ki daha!”
“Tanıyorum. Yani uzaktan tanıyorum, işte okuldan falan! Unuttun mu ben buralıyım!”
“Neyini gördün peki?”
“Ne bileyim soğuk ve havalı bir tip işte, sanki kibirli gibi. Sana layık değil sanki, yani sen öyle değilsin!”
“Nasılım ben?” diye gülümsedi Nisa onun yüzüne bakarak.
Enes umursamadığı bir şey söylüyor gibi ağzını eğdi “İyisin işte! Yoksa seninle ne işim var burada benim.”
“Sen de çok iyisin” dedi Nisa elini onun sırtına koyarak, “Adem ile seni tanıştırayım önce en iyisi”
“Yok istemem ben!” diyerek oturdukları bahçe duvarının üzerinden fırladı Enes, “Haydi senin bir işin yok mu kalksana geç kalacaksın?” diyerek bahçe kapısına yürüdü sonra.
Nisa’da kalktı peşinden birlikte markete doğru yürüdüler. Haftada bir gün öğlen gittiği için Enes ile muhabbet etmeye vakitleri oluyordu bahçede.
O gün Adem yeniden geldiğinde Nisa’nın aklına Enes’in söyledikleri geldi hemen.
“Peki neden geliyor o zaman her gün beni almaya?” diye sordu kendi kendine önce içinden, sonra dayanamadı ve motora binmeden dönüp ona sordu aynı soruyu.
Adem beklemediği bu soru karşısında afalladı önce, “Nasıl yani?”
“İşte baya, her gün beni almaya niye geliyorsun?”
“Sen ne için geldiğimi sanıyorsun?”
“Bilmiyorum işte o yüzden soruyorum ben de?”
“Haydi atla gidip sahilde konuşalım o zaman!” dedi Adem gülümseyerek.
Beraber her zaman gittikleri yere gittiler. Burası plaja göre nispeten kayalık olduğu için bu tarafta denize giren olmuyordu. Dalgalar kayalıkları sert bir şekilde dövüyordu her zaman. Denizin sesi şehirden gelen her sesi bastırdığı için burada olmak ıssız bir adada olmak gibi geliyordu ikisine de. Kendi seslerini de bazen zor duysalar bile burada bağırarak konuşmak hoşlarına gidiyordu. Bir çeşit deşarj olma fırsatı da veriyordu onlara. Hem ikisinden başka kimsenin duyamayacağı şekilde içlerini döküyorlar, hem de canları isteyince avaz avaz bağırıyorlardı.
Sahile geldiklerinde her zamanki kayalıklarına gidip oturdular.
“Şimdi söyle bakalım?” dedi Adem onun yüzüne bakarak. Yüzünde yaramaz çocuklarınkine benzeyen bir gülümseme vardı.
Nisa en çokta bu gülüşü seviyordu ama şimdi hayranlık duymanın hiç sırası değildi. Bir süre söze nasıl gireceğini düşündü sonra Enes ile konuştuklarını bir çırpıda anlatıverdi ona.
Adem kocaman bir kahkaha attı Nisa sözünü bitirince.
“Ne gülüyorsun?” diye bozuldu Nisa
“Yani şimdi her gün seni almaya gelmem bir şey ifade etmiyor ve ayrıca elini tutup, öpmem gerekiyor öyle mi?” dedi Adem, sonra bir çırpıda Nisa’nın elinden tutup onu hızla kendine çekti ve sonra yüzünü yüzüne yaklaştırıp “Böyle mi?” diye sordu.
Nisa’nın az kalsın kalbi duruverecekti o anda. Adem’in Nefesi rüzgara ve denizin sesine karışarak dolaşıyordu yüzünde. Gözlerini kapatası vardı ama heyecandan yapamıyordu. Öpecek miydi acaba?
Adem gözlerini onun gözlerine dikmiş öylece duruyordu hâlâ. Nisa gözlerini kapatıp, “Öpeceksen öp! Yoksa bayılacağım biraz sonra!” dedi sesi titreyerek.
Sonra Adem’in dudaklarını hissetti dudaklarında. Günün geri kalanında el ele ve sarmaşdolaş oturdular kayalıklarda. Nisa cevabını almıştı. Artık annesine ondan bahsedebilirdi ama önce gidip Enes’e söyleyecekti yine.
“Yaz bitmek üzere biz neden hep kayalıklara gidiyoruz ki, bir gün de denize girelim beraber, yüzme biliyorsun değil mi?” diye sordu Adem onu eve bırakırken.
“Evet, elbette biliyorum!” dedi Nisa hâlâ öpücüğün etkisinden kurtulamamıştı.
“Tamam hafta sonu izin al, seni çok güzel bir sahile götüreceğim!”
Eve girerken ayaklarının yere basmadığını hissediyordu adeta Nisa. Bu gün Enes ve annesinin ders günüydü. Muhtemelen masa hazırlanmış onu bekliyorlardı şimdi.
İçeri girer girmez annesi seslendi mutfaktan.
“Nisa nerede kaldın kızım? Haydi ellerini yıka da sofraya gel!”
“Tamam anne!” diye mutfağa seslenirken, salonda hâlâ kitabının başında oturan Enes’e el salladı. Belli ki annesi gene ona ödev vermişti gitmeden.
“Sana anlatacaklarım var!” diye fısıldadı yanından geçerken, “Biz Adem ile sevgiliyiz artık!” diye kıkırdadı sonra ve banyoya gitti hızlıca.
Enes cevap vermeye fırsat bulamadan bakakaldı arkasından, o salona döner dönmez kalktı kitabının başından ; “Elini mi tuttu?” dedi gergin bir merakla.
“Daha da fazlası var!” dedi Nisa yine neşeli bir sesle.
“Nasıl daha fazlası var?” diye kocaman çıktı Enes’in sesi bu defa.
“Sussana ya! Annem duyacak şimdi, öptü mü diye sormamış mıydın?”
“Evet! Öptü mü?”
“Evet!”
Enes bir şey söylecek gibi yaptı önce, vazgeçti sonra, “Annene söyle o zaman!” dedi sadece, “Ben yine de sevmiyorum o çocuğu!”
“Tanıyınca seveceksin ön yargılı olma!” dedi Nisa’da ona.
O sırada Filiz salona yanlarına geldiği için sustular ikisi de.
Nisa hafta sonuna kadar annesine bir şey söylememeye karar verdi. Cumartesi sahile gitme işini riske atmak istemiyordu. Bu yüzden kız arkadaşlarıyla halk plajına gideceklerini söyledi.
Annesi “Neden Enes’i de çağırmıyorsun?” diye sorduğunda ise, kız kıza gideceklerini tekrarladı. Elbette yine bir tek Enes’e söylemişti ne yapacaklarını. Onlar birbirlerinin sırdaşıydılar.
“İstersen sen de gel bizimle ama motora nasıl sığarız bilmiyorum?” dedi yine de.
“Ne işim var benim sevgililerin yanında? Delirdin herhalde?” diye tersledi Enes onu.
Böylece cumartesi başbaşa gerçekten harika bir sahile gittiler Adem ile beraber. Adem burada büyüdüğü için kimsenin bilmediği yerleri biliyordu. Babası ile çokca gezmişlerdi zamanında. Babası da doğayı ve gezmeyi sevdiği için ona bir sürü yer öğretmişti. Motor kullanmayı da babasından öğrenmişti. Anne olmayınca her şeyi onunla yapmışlardı. Daha küçükken birlikte kamp kurmaya giderlerdi. Bu sahilde onların kamp kurdukları yerlerden biriydi. Geceleri o kadar sessiz ve güzel olurdu ki, gökyüzündeki her yıldız sahile düşecekmiş gibi dururdu.
“Belki sonra seninle de bir gece kamp yaparız burada” dedi Adem.
Sanki geceymiş ve yıldızlar varmış gibi gökyüzüne baktı Nisa’da elinde olmadan. Rüyasında gördüğü yıldızlar aklına geldi sonra birden bire. Dönüp Adem’e baktı. Adem hasırları serip onlara oturacak yer ayarlıyordu. Burada herhangi bir tesis olmadığından yiyecek ve içeceklerini de yanlarında getirmişlerdi. Sadece sahilin ucunda bir balıkçı barınağı vardı. Onlar gibi yüzmeye gelmiş bir kaç aile dışında başka kimse yoktu.
(devam edecek)