“Hiç tanımadığımız biri, bir gece aniden hayatımıza girip bu kötülüğü nasıl yapabilir Hasret?”diyordu Rıfat bey sürekli kendi kendine. İkisinin de Enes’e baktıklarında gözleri doluyordu ve bakışlarını ondan kaçırıyorlardı.
“Acaba Enes’e haksızlık mı ediyoruz?” dedi Hasret hanım iç çekerek. Sonuçta onun da öz annesini bilmeye hakkı var.
“Evet belki var ama şu anda buna hiç birimiz hazır değiliz. Ayrıca Enes anne sevgisinden yoksun büyümedi ki sen ona elinden gelenin en iyisini yaptın her zaman. Sütünü verdin Hasret! O senin oğlun oldu artık.”
“Artık! Bu kelime nasıl içimi acıtıyor biliyor musun?”
“Öyle demek istemedim karıcığım biliyorsun!” diyerek yine gözleri dolan karısına sarıldı Rıfat bey.
Enes’in bilmesinin doğru olup olmadığını günlerce tartıştılar. Onun adına karar verdiklerini düşünüyorlardı ama bu onun iyiliği içindi. Yıllar sonra bir gün gerçeği öğrenirse onlara kızacaktı belki ama en azından huzurlu bir ömrü olacaktı o zamana kadar. Şimdi zaten ergenliğin sorunları ile mücadele ederken böyle bir gerçekle yüzleşmesinin zamanı değildi.
“Bir psikoloğa mı danışsak!” dedi Rıfat bey sonunda yine içine sindiremeyerek.
“Nasıl yani, bu gerçeği bir üçüncü kişiye söyleyip yayılmasına izin mi verelim Rıfat! Asla olmaz! Enes bunu duyacaksa da sadece bizden duymalı. Kimseye söylememeliyiz. Yerin kulağı vardır!”
Enes anne ve babasının son zamanlarda yaşadığı gerginliğin farkındaydı ama bir anlam veremiyordu. Garip bir şekilde o yanlarına gelince susuyorlar. Gözleri ıslak dolaşıyorlar, fazla duygulu ve gergin tepkiler veriyorlardı.
“Baba ? Annem ve sen iyi misiniz? Bir hastalık falan yok değil mi bilmediğim?” dedi bir gün babası onu arkadaşının evine bırakırken.
“Hayır oğlum nereden çıkardın bunu? Merak etme ikimiz de turp gibiyiz. Seni asla bırakmayacağız oğlum!”
Bu son cümledeki duygusal vurgu Enes’in ikna olmasına engel olmuştu ama yine de uzatmadı konuyu. Babasını öperek indi arabadan.
“Yok oğlum bunlar kesin benden bir şeyler saklıyorlar!” dedi arkadaşına evine girer girmez. Sonra ikisi bilgisayar oyununa dalıp unuttular konuyu. Varlıklı bir ailenin oğlu olarak her istediğine sahip olmuştu Enes. Bir kaç iyi arkadaşı dışındakiler genellikle onun zengin popülerliğinden faydalanmak için peşindeydiler. Mersin’in bilinen kolejlerinden birinde okuyordu. Paranın insana çevre yapan bir şey olduğunu ve para yüzünden yanında olanlarla, diğerlerini ayırt edecek olgunlukta değildi henüz. Kötü bir çocuk değildi ama gördüğü ilgi yüzünden biraz şımarık ve kibirliydi. Dersleri öyle ahım şahım sayılmazdı ama sınıfta kalmamıştı hiç. Yıl sonuna doğru arkadaşlarından yardım alıyor, öğretmenlerle konuşuyor bir şekilde sınıfları atlıyordu. Hasret hanım ve Rıfat bey arada sırada ona özel dersler aldırıyorlardı. Çünkü okuldan aldığı geçer notların üniversite sınavında işe yaramayacağını biliyorlardı. İyi bir aileden geliyor, iyi koşullarda yaşıyor ve muhtemelen iyi bir gelecek onu bekliyordu.
Kendi ailesi fakir değildi, özellikle babasının ailesi çok zengindi, ancak babası ne yazık ki çok önce vefat etmişti. Eğer orada kalmış olsaydı şimdi babasız bir çocuk olacak, üstelik ruh hastası bir teyze ile yaşamak zorunda kalacaktı. Bu değişim onun için şanstı belki de bu yüzden.
“Adı da başka olacaktı muhtemelen!” dedi Hasret hanım mırıldanır gibi.
“Anlamadım?” dedi Rıfat bey.
“Adı diyorum adı da Enes olmayacaktı orada kalsaydı. Şimdi orada olsa oğlumuzun yaşayacağını düşündüğümüz hayatı kızımız yaşadı Rıfat. Çocuklardan sadece birini kurtardık ama o bizim çocuğumuz değil!”
“O bizim çocuğumuz Hasret! Lütfen bir daha bu şekilde konuşma!” dedi Rıfat bey öfkelenerek. Aslında öfkesi kızlarını bıraktıkları yaşam döngüsüydü. Kim bilir o hasta teyze ile ne saçmalıklar yaşamıştı. Kocasını kaybetmiş buhranlı bir annesi vardı. Adını Nisa koymak kimin fikriydi acaba? Nisa diye isim mi kalmıştı yıllardır. Nisan koysalardı bari. Kesin o tuhaf büyükannenin önerisiydi bu isim. Onu arabada da hiç sevmemişti Rıfat bey bir tuhaflık olduğunu düşünmüştü nedense. Asıl tuhaflığı arkada karısını emanet ettiği kadında araması gerektiğini düşünmemişti ama.
“Ne olacak işte, öyle kadının böyle kız olmuş!” dedi Hasret hanım hışımla bu kez.
“İyi ama Filiz hanım böyle değil!”
“Nereden biliyorsun belki o da bunlar gibidir. Kızımız bu delilerin içinde yaşadı demek bunca zaman. Rıfat acaba polise falan mı gitsek, kızımızı onlardan geri mi alsak?”
“Delirdin mi Hasret? Enes ne olacak o zaman. Kızımızı bize geri verirken onu bizde bırakacaklarını mı sanıyorsun?”
“Evet ama o da seneye onsekiz olacak. Kendi isteğiyle bizi seçebilir o zaman ha ne dersin? İkisi de bizim olur!”
“Daha az önce Enes duymasın diyordun, şimdi ona söylemeye karar mı verdin?”
“Ah haklısın!” diyerek yeniden ağlamaya başladı Hasret hanım.
Ne düşünseler neye karar verseler olmuyordu. Gonca’nın onlara verdiği sürenin bitmesine on gün kalmıştı.
“Bir plan yapmalıyız!” dedi Rıfat bey sıkıntıyla.
Karı koca çaresizlik içinde kendi dünyalarına dönüp düşünmeye başladılar yeniden. En başından başlayarak defalarca üzerinden geçtiler olanların ve gelecekte olması muhtemelen her senaryonun.
Gonca yeniden kapılarını çalana kadar düşündüler ve bazı kararlara vardılar. Hasret hanım kızını ve oğlunu birlikte kurtaracak bir yöntemin peşindeydi daha çok.
Bu defa ilki gibi güler yüzle karşılanmadı elbette Gonca.
“Ne yaptınız? Testi yaptırdınız mı?”
“Kızımızı bir an önce görmek istiyoruz.” dedi Hasret hanım ters ters.
Gonca gülümsedi, “Demek gerçeği öğrendiniz. Kızınızı göreceksiniz zaten size vaadim bu, ancak istediğim parayı bana vermeniz gerek.”
“Önce onun sağlıklı olduğundan emin olmak istiyorum!”
“Neden engelliyse istemeyecek misiniz onu? Zavallı çocuk!” diyerek iğrenç bir kahkaha attı Gonca bu kez.
Kızlarının engelli olabileceği ihtimali hiç akıllarına gelmemişti Hasret hanım ve Rıfat beyin. Elbette bu bir şeyi değiştirmezdi ama bu iğrenç kadının tavrı ile birden sarsıldılar yeniden ama çabuk toparlandılar.
“Kızımı gözümle bir kez görmeden size para vermeyeceğim!”
“Tamam size bir görüşme ayarlarım ama uzaktan görebilirsiniz sadece konuşmak yok. Eğer ona yaklaşmaya çalışırsanız ben de oğlunuza her şeyi anlatırım!”
Rıfat bey yumruklarını sıktı ama bir şey söylemedi, “Tamam!” dedi dişlerinin arasından.
“O zaman ben şimdi gideyim. Sizi arayıp haber vereceğim, o zaman gelirsiniz şehire, sadece bir yerde uzaktan görmenizi sağlarım. Sonra paramı almak için yeniden geleceğim!”
Karı koca başlarını salladılar sert sert ve Gonca kalkıp gitti yeniden.
“Bu kadını parçalamak istiyorum, kızımızın bunun elinde olduğuna inanmak bile istemiyorum. Ya kız kardeşi de aynı bunun gibiyse Hasret! ”
“Ya kızımızı da kendilerine benzettilerse?” diye mırıldandı Rıfat bey
(devam edecek)