İçimizden biri : Ayça – Bölüm 2

Bir kaç film izledikten sonra başının ağrıdığını hissedince biraz dışarı mı çıksam diye düşündü kendi kendine. Şimdi kanepeden kalkıp giyinmek, saçını, başını makyajını yapmak nasıl zordu. Bir süre çıksam mı, kalsam mı diye düşündü durdu kendi kendine. Yeterince dinlenmişti aslında, biraz oksijen almaya da ihtiyacı vardı. Hafta içi sürekli kapalı ofislerde çalışıyorlardı. Üzerine bir eşofman geçirip, saçlarını at kuyruğu yaptı. Eşofmanın kapşonunu da kafasına geçirdi.

Saat beşe gelmişti ve havanın kararmasına ortalama iki saat daha vardı. Biraz yürüyüş ve açık hava kendini daha iyi hissetirecekti muhtemelen. Apartmanın merdivenlerini koşarak indi ve dışarı çıkınca ne tarafa gitsem diye sağına soluna bakındı. O sırada gördü Mustafa’yı.

“Sen ne yapıyorsun burada?” dedi şaşkınlıkla.

“Seni bekliyorum!” dedi Mustafa gülümseyerek.

“Niye bekliyorsun ki beni, hem saat daha beş!”

“Geleceksin o zaman!” dedi yeniden sevinçle genç adam.

“Hayır onun için söylemedim!” diyerek hızlı adımlarla yürümeye başladı Ayça. Mustafa’da yetişti  hemen.

Yaklaşık bir saat yan yana yürüdüler. Ayça ne kadar hızlanırsa Mustafa’da o kadar hızlanıyordu. Yeniden evin önüne geldiklerinde onun gitmeyeceğini anlayan Ayça, “Tamam geleceğim!” dedi puflayarak, “Ama önce giyinmem ve duş almam gerek!”

“Ben burada beklerim!”

“İyi bekle o zaman!” diyerek apartmandan içeri girdi Ayça. Sinirleri mi bozulsun, bu çocuğun bu ısrarı hoşuna mı gitsin kararsız bir ruh halindeydi. Gülümserken yakaladı kendini sora. Kim olsa hoşlanırdı bu kadar tatlı bir ilgiden.

“Tamam Ayça! Bu olacak iş değil. Çocuğa da boşa ümit verme!” dedi içinden. Bu akşama tamam  demişti bir kere gidecekti.

Saat yediye geliyordu zaten, hemen duşa girip üzerini değiştirdi. Sedef hâlâ dönmemişti. Ona merak etmemesi için mesaj yazdı ve çıktı. Mustafa kapının önünde elinde bir buketle bekliyordu bu kez.

“Sadece çok ısrar ettiğin için geliyorum, lütfen bundan bir anlam çıkarma!” diyerek aldı çiçekleri elinden.

Gülümsedi Mustafa’da. Sonunda Ayça ile bir yere gidebiliyor olmaktan çok mutluydu. Ona öylesine aşıktı ki, ondan başka bir şey düşünemiyordu bile. Ne yapıp edip, onu ikna etmenin bir yolunu bulmaya karar vermişti.

Mustafa’nın kuzeni onları kapıda görünce neşeyle yanlarına geldi.

“Gerçekten Mustafa’nın anlattığından bile güzelsiniz!” dedi Ayça’ya elini uzatırken. İçerisi oldukça kalabalıktı. İnsanlar farklı köşelerde öbeklenmiş, ellerinde içkileri bir yandan sohbet ediyorlar, bir yandan müziğin ritmine uygun olarak sallanıyorlardı oldukları yerde.

“Rahatınıza bakın burada herkes tanıdık bu gece!” diyerek yanlarından ayrıldı doğum  günü sahibi. Onlar da bara yaklaşıp kendilerine içecek bir şeyler söylediler. Başlangıçta daha çok sağa sola bakarak vakit geçirdikten sonra yanlarına gelen bir kaç kişiyle Ayça’nın tanıdık çıkması sonucu sohbet koyulaştı. Bir iki saat sonra grup bir masaya geçmiş, hem gülüyor, hem sohbet ediyor, hem de içiyorlardı. Ayça bu akşamdan beklemediği kadar eğlenmeye başlamıştı. Uzun zamandır da dışarı çıkıp, kendine vakit ayırmadığı için ortam hoşuna gitti. Mustafa’ya dönüp ; “İyi ki gelmişim!” dedi neşeyle. Bu cümlenin onun için anlamını düşünememişti o anda elbette.

Parti dağılmaya başladığında gecenin ikisi olmuştu. Ayça ayağa kalktığında sendeledi. Otururken ilkinin etkisini farkedememişti. Mustafa hemen tuttu onun kolundan ve beline sarılarak yürümesine yardım etti.

“Ah gerçekten çok özür dilerim!” dedi Ayça, “Bu kadar içtiğimi farketmedim gerçekten!” iyice başı dönmeye ve midesi bulanmaya başlamıştı.

“Hiç sorun değil!” dedi Mustafa, “Ben yanındayım!”

Sabah saatin alarmı çaldığında Ayça’nın başı çatlayacak gibi ağrıyordu. Yüzüne dökülen saçlarından kurtulup uzandı ve kapadı alarmı. Başını diğer yana çevirip yorganın altına yerleşiyordu ki, diğer yastıkta ki başı görünce hızla doğruldu yataktan.

“Mustafa!” dedi telaşla. Sonra dün geceyi düşündü, Bardan çıktıktan sonrasını resmen hatırlamıyordu.

“Aman Allahım!” dedi kendi kendine ve hâlâ uyuyan genç adamı dürttü.

“Uyan! Ne oldu dün gece anlat çabul bana!”

Mustafa zorla açtı gözlerini, Ayça’yı görünce yüzüne kocaman bir gülümseme yerleşti. Yorganı biraz kaldırıp çıplak bedeninin bir kısmını gösterdi ona.

“Seni seviyorum!” diyerek uzandı kızın yanağına.

Ayça gecenin hatırlamadığı bölümünde olanları anlayınca öfkeyle itti onu.

“Sen benim sarhoşluğumdan mı faydalandın? Bunu nasıl yaparsın?”

“Hayır ben senden faydalanmayı aklıma bile getirmedim!” dedi Mustafa da doğrularak, “Seni seviyorum! Öyle olsa hâlâ burada ne işim var?”

“Defol git buradan! Sana istemediğimi söylemiştim! Derhal defol git!” diyerek hızla yataktan kalktı ve kendini banyoya kilitledi Ayça. Oradan bağırmaya devam ediyordu.

“Ayça inan bana kötü bir niyetim yoktu. Aşığım sana, evleneceğim seninle! Lütfen dinle beni!” diye kapıda yalvarsa da Mustafa’yı dinlemedi Ayça.

Sonunda Sedef gelip “Yeter kesin bağırmayı apartman sizi dinliyor!” diye odanın kapısını vurunca sustu o da. Giyindi ve çıkıp gitti evden.

Ayça duşun altında sinirinden ölmek üzereydi o sırada, “Böyle bir şeye nasıl cürret eder! Ah! Salak Ayça! Hepsi senin suçun. Ne vardı arkadaşlarını gördün diye o kadar içecek! Buna güvenirsen olacağı bu işte!”

Mustafa o gün, gece ve devam eden günlerde defalarca özür dileyen mesajlar yazdı Ayça’ya aradı. Kapıya çiçekler bıraktı. Evlilik teklifi yazan  notlar yolladı ama hiç birine yanıt vermedi Ayça.

Bir tek Sedef’e anlattı olanları.

Aradan bir buçuk ay geçtikten sonra Mustafa artık mesajları seyreltmişti. Bir kaç kez de kapının önünde beklemesine karşılık Ayça ona yeniden bağırıp çağırınca bir daha evin olduğu tarafa gelmemişti. Bir kez de Sedef’ten yemişti fırçayı zaten.

“Evlenmek istiyorum! Daha ne yapayım sen söyle?” diye bağırmıştı o da Sedef’e. Aslında bu bir yardım çağrısıydı.

“O istemiyor, ayrıca  güvenini de sarsmış, arkadaşlığı da kaybetmişsin. Geçmiş olsun!” diyerek yürüyüp gitmişti Sedef’te.

“Bütün kadınlar evlenmek isterken, bu kızın derdi ne gerçekten anlamıyorum!” diyerek  uzaklaşmıştı Mustafa’da kapıdan. Sonra da gelmemişti bir daha.

Sanem hanım kızına “Ne oldu Mustafa?” diye sorunca, “Bitti o iş, görüşmüyoruz artık!” demişti annesine de. Anlatmamıştı olanları. O da bir şey sormamıştı bir daha zaten.

Mustafa’nın arada sırada gelen mesajları hariç, her şey eski haline dönmüştü yeniden. Olanları hatırladıkça sinirleniyordu Ayça hâlâ.

Bir pazar sabahı hem Sedef hem de Ayça evdeydiler. İkisinin birden evde olduğu zamanlar genellikle az olurdu. İki kız kahvaltılarını yapmış salona yayılmışlardı. İkisinin de ellerinde telefon sosyal medya hesaplarına bakıyor, arada bir ilginç gelen şeyleri birbirlerine gösteriyorlardı.

Hanüz pijamalarını çıkarmamışlardı.

“Ayça sen kilo mu alıyorsun?” dedi Sedef gözlerini kısarak onun bedeninin üst kısmına baktı. Askılı penye pijama üstünden göbeği mi belli oluyor diye kontrol etti Ayça hemen. Beslenmesine ve kilosuna o kadar dikkat ediyordu ki, eğer göbeği çıkmışsa çok bozulacaktı. Eliyle de kontrol etti gayet düz ve güzel bir karnı vardı.

“Hayır ya! Nereden çıkardın şimdi bunu? Görmüyor musun, oturuken bile düz karnım benim!” dedi ters ters Sedef’e bakıp.

“Göbeğini kastetmiyorum ki!” dedi Sedef şaşkın şaşkın, “Bir gariplik var bu gün sende, yüzünde ödemli gibi sanki!”

Ayça hırsla yerinden kalkıp antredeki aynaya  giderek kendini incelemeye başladı.

“Sabah sabah gerdin beni ya! Nerem tuhaf anlamadım ki? Gayet her zaman ki gibiyim işte! Sen git gözlerine baktır bence!” diyerek gelip oturdu yerine yine.

“Yok kızım  var bir şey! Bir hamilelik testi mi yapsan acaba?”

Ayça kocaman bir kahkaha attı, “Ne hamileliği Sedef? Sanki benim çocuğum olmadığını bilmiyormuşsun gibi! Ne içtin sen bu gün Allahaşkına?”

“Ben anlarım kızım! Sana bir test alalım. Bir şey var sende!”

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s