Masal prensi – Bölüm 10

Ayla düşünceli bir şekilde evin işlerine daldı. Çok cazip bir teklifti ama bir o kadar da kararsızdı. Elektirik süpürgesi ile yerleri süpürürken bahçede dolaşan adamı  farketti. Bu arada sırada gelip bahçeye bakan Erdem beydi. Bu gün çimenleri biçecekti ama sabah Erdoğan Ayla’ya söylemeden çıkıp gitmişti.

Verandaya çıkıp kendisine bakan Ayla’ya el salladı adam. Kahvaltının çayı hala ocakta olduğundan “İşe başlamadan bir çay içer misiniz?” diye seslendi Ayla.

Gülümseyerek eve doğru yürüdü Erdem bey hemen. Çay içmeyi gerçekten çok severdi. Çokta sohbetli bir adamdı.

“Günaydın!” diyerek gülümsedi Ayla’ya, “Erdoğan bey yok mu?”

“Yok çıktı biraz önce. Buyurun çayınızı.”

“Sağolasın kızım. Vallahi iyi ki sen geldin bu eve. Önceki gelenlerin hepsi asık suratlıydı. Çokta durmadan gittiler zaten. Sen başka çıktın. Erdoğan beyin bile yüzü gülüyor artık.”

Ayla çayın yanında yemesi için bir kaçta kurabiye koydu tabağa, masaya bıraktı. Erdem bey çok uzun zamandır çalışıyordu bu evde. Erdoğan beyi de çok seviyor saygı duyuyordu belli ki. Aslında en doğru bilgiyi ondan alabileceğini düşündü ve bir çay doldurup o da oturdu masaya. Meraklı bir çalışan olmak hiç yapmadığı bir şeydi ama bu sefer oğlunun ve kendi geleceğini ilgilendirdiği için bazı şeyleri bilmek zorundaydı.

Adam keyifle kurabiyelerini çayına batırıp ağzına atıyordu. Bir yandan da bahçeye doğru boynunu uzatarak kendince ne kadar işi olduğunu hesaplamaya çalışıyor gibiydi.

“Erdem bey! Sakıncası yoksa size bir şey sorabilir miyim?”

Erdem bey yüzünü hemen Ayla’dan yana çevirdi. Sohbet olacağını anladığı için iyice keyiflenmişti.

“Erdoğan beyden neden korkuyor insanlar?”

“Buraya gelirken sana söylemediler mi? Eski bir mahkum olduğu için kötü biri olduğunu sanıyor insanlar.”

“Değil mi peki?”

“İlahi kızım, kaç aydır bu evde çalışıyorsun, ne kötülüğünü gördün? O kocaman cüssenin içinde bir kedi yavrusudur o!”

“Şey peki o bir katil mi gerçekten!”

“Bu çok uzun hikaye. Erdoğan bunu konuşmayı pek sevmez.” dedi adam çayını yudumlarken. Ayla’nın yüzündeki merakı görmek hoşuna gidiyor gibi bir hali vardı. Ayla onun anlatmayacağını sanırken devam etti söze.

“Sen iyi bir kızsın, kimseye bahsetmezsen anlatayım!”

“Yok anlatmam elbette!”

“Benim babam Erdoğan’ın babasının yanında çalışırdı. O zamanlar ben de okumadığım için babamla işe gelirdim. On yedi yaşlarında falandım herhalde. Bu işi babamdan öğrendim zaten. Erdoğan’ın babası çok iyi insandı. O zamanlar eşi Fahriye hanımla yeni evlenmişlerdi.”

Ayla adamın anlatacaklarının bu kadar geriye dayanayacağını hiç tahmin etmediği için sandalyesini iyice çekerek dikkatle dinlemeye başladı. Demek çok eski tanışıktılar patronuyla.

“Erdoğan doğdu sonra. Karı koca yere göğe koyamadılar çocuklarını. Durumları çok çok iyiydi. Zengin bir aileydiler. O zamanlar evinde iki bahçevan çalıştırmak her babayiğidin harcı değildi. Bir o kadar da iyi insanlardı. Öyle paraları var diye kibir nedir bilmezlerdi. Bize de her zaman aileden biri gibi davranırlardı. Hüseyin bey bir gün aniden geçirdiği bir beyin kanamasıyla  sizlere ömür oldu. Erdoğan daha üç yaşındaydı o sıralar. Bütün mal varlığı karısıyla ona kaldı tabi. ”

Ayla adamın sözünü kesmeden kalkıp, boşalan çay bardağını doldurdu.

“Fahriye hanım da o zamanlar genç ve güzel bir kadındı tabi. Parası da olunca peşine düşen çok oldu. Üç dört yıl kocasının hatırasına sarılıp oğluna adadı kendini. Sonra bir adamla tanıştı. Adam tam bir servet avcısıydı ama kadıncağıza o kadar iyi davranıyordu ki bunu farkedemedi ve oğlunun da bir babaya ihtiyacı olduğunu düşündüğü için onunla evlendi.”

İkisi de o sırada bir şey unuttuğu için eve dönen Erdoğan’ın kapının ardında onları dinlediğinden habersizdiler.

“Neyse uzatmayayım. Adam evlendikten sonra gerçek yüzünü gösterdi. Ne Fahriye hanımı, ne de Erdoğan’ı umursuyordu. Tek derdi paraydı. İki bahçevanı çok bulduğu için babamı işten çıkardı ama ben devam ettim. Evlendikten üç  ay sonra içip içip kadıncağızı dövmeye başladı. Sonra iş büyüdü sıra Erdoğan’a geldi. Erdoğan hep böyle iri bir çocuktu. On üç yaşına geldiğinde herkes onu on yedi-on sekiz sanıyordu.”

Erdoğan daha fazla dayanamadığı için içeri girdi. Onu ilk farkeden Erdem beydi, onun susup kapıya baktığını görünce Ayla’da döndü. Kapıda onu görünce utanarak ayağa kalktı hemen.

Erdoğan bey hiç bir şey söylemeden bir sandalye çekti ve başıyla bir çay istediğini işaret etti Ayla’ya. O hâlâ ayakta ne söyleyeceğini bilemiyordu. Daha bu sabah ona büyük bir iyilik sunan adamın özel hayatını sorguluyordu oturmuş evin bahçevanıyla. Bundan daha kötü bir şekilde yakalanılamazdı herhalde bu temiz kalpli adama.

Çayı doldurup elleri titreyerek bıraktı basaya. Erdoğan eliyle oturmasını işaret etti. Kalktığı sandalyeye oturdu hemen. Erdem bey onun gibi telaşlı gözükmüyordu ama Ayla bunu farkedemeyecek kadar kötü hissediyordu kendini.

“Madem merak ediyorsun gerisini ben anlatayım” dedi Erdoğan ona bakarak.

“Ben de işime döneyim.” diyerek kalktı Erdem bey.

Erdoğan başıyla selam verdi ona ve adam ayrıldı yanlarından.

“Erdem ağabeyin dediği gibi iri bir çocuktum. Üvey babamın anneme ve bana yaptıklarını hazmedemiyordum. Benim babam olmadığı halde her şeyimize sahip çıkmış, canımıza zarar veriyordu. Annemin çığlıklarını duyunca deliye dönüyordum ama çocuk olduğum için elimden bir şey gelmiyordu. Bir süre ondan kurtulmak için plan yaptım kendi kendime. Daha on dört yaşındaydım. Bütün gece annemi dövmüştü yine. Körkütük sarhoştu. Annem ondan hiç bir şeyi esirgemediği halde neden canını yaktığını anlayamıyordum. Ruh hastasının tekiydi. Evde sürekli içtiği bir viski şişesi vardı. Annemin uyumak için kullandığı haplardan o gelmeden içine atmıştım bir kaç tane. Gelir gelmez onunla içmeye devam edeceğini biliyordum zaten. Aynı yerde dolu şişeyi bulamazsa kıyameti koparırdı zaten. Bu yüzden de dayak yediği olmuştu annemin.”

Derin bir iç geçirdi Erdoğan. Bunları anlatırken iki elini kavuşturmuş sürekli parmaklarını oynatıyor ve gözleriyle de ellerine bakıyordu. Onun ne kadar gerildiğini farketmemek mümkün değildi. Ayla bunu yapmaya mecbur olduğu için çok üzgündü ama bunları bilmezse gerçekten bir karar vermesi mümkün değildi. Kendisi için bir endişesi yoktu hayattan bir şey beklemiyordu. talihsizliklere de alışıktı ama oğlunu asla riske atamazdı  Bu yüzden kovulacağını da bilse artık bu noktaya kadar gelmişken hikayenin tamamını öğrenmek istiyordu. Ayrıca merak ediyordu gerçekten. Bu kadar iyi görünen bir adamı neyin katil ettiğini merak ediyordu. Hikayenin gidişi anlatıyordu aslında olanları ama yine de sonuna kadar dinleyip her şeyi öğrenecekti.

“Viski şişesinden içtiğini gözlerimle görüp emin olduktan sonra uyuması için bekledim uzun süre. Herifin vücudu o kadar alışıktı ki alkole ve  madde kullanmaya. Düşündüğümden daha çok beklemek zorunda kaldım. Aynı şişeden zorla anneme de içirdiği için annem çoktan derin bir uykuya dalmıştı ama  o sarhoş kafayla anlayamamıştı nedenini. Bir süre daha kendi başına içmeye devam etti. ”

(devam edecek)

 

 

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s