Emrah sevinçten deliye dönmüştü ertesi gün prensle tanışacağını duyunca. Annesi biraz kızmış olsa bile mektubun prense ulaşmış olmasına ve o mektup sayesinde davet etmiş olmasına da çok sevinmişti.
“Teşekkür ederim Allah’ım. Çok teşekkür ederim” diyerek sevinçten bir o yana bir bu yana döndü durdu bütün gece, annesini de uyutmadı kıpır kıpır döndüğü için.
Ayla sabah yorgun argın kalkıp, Emrah’ı güzelce yıkadı ve tertemiz giydirdi. Çocuk kendini gerçekten bir saray davetine gidecek gibi hissediyor. Aynanın karşısına geçip sürekli saçını tarıyordu.
“Prensin beni çok beğenmesini istiyorum anne!”
Onu bu haliyle prensle evlenmek için baloya giden Sindirella ve kız kardeşlerine benzetince kendi kendine güldü Ayla.
“Söylesene neden bu kadar önemli bu prens senin için?”
“Bunu sana söylemem!” dedi Emrah ciddileşerek, “Onunla benim aramda bir konu. Erkek erkeğe konuşacağız bu gün.”
Çocuğun yüzündeki ciddiyete bir anlam veremedi Ayla. Gülümsedi yine. Oğlu onca yaşadığı şeye rağmen umut dolu bir çocuktu. Hayal kurarakta olsa mutlu olabiliyordu en azından. Asık suratlı, içe dönük, mutsuz değildi. Ayla’nın yaşam kaynağıydı o. Sımsıkı sarıldı çıkmadan oğluna.
“İyi ki sana sahibim!” dedi bozulan saçlarını düzeltirken.
Birlikte prensin evine doğru yola çıktılar.
Ayla tam anahtarı kapıya sokup açacaktı ki, Erdoğan bey ondan önce açtı kapıyı. Emrah başını iyice yukarı kaldırarak yüzünü görebildiği bu dev adama bakıp kaldı önce şaşkınlıkla.
“Vaaay!” dedi sonra, “Prens sen misin? Gerçekten çok büyüksün bence kral olmalısın!”
Erdoğan bey kocaman bir kahkaha attı çocuğun tepkisine. Kocaman sesiyle attığı bu kahkaha kendisini bile şaşırttı. Yıllardır böyle gülmemişti. Diz çökerek boyunu Emrah’ın boyuna göre ayarlama çalıştı ve ona elini uzatarak “Merhaba ben Erdoğan, mektubunu aldım!” dedi.
“Bence prens sen olduğuna göre diz çöken ben olmalıyım. Benim adım da Emrah!”
“Bence ikinizde diz çökmeyi bırakın ve içeri girelim ki işlerimi yapabileyim” dedi Ayla.
İkisinin kapıdaki halini izlemek gerçekten çok hoşuna gitmişti. Hatta o kadar hoşuna gitmişti ki yüzündeki mutlu ifadeden korktuğu için bölmek zorunda kalmıştı.
Erdoğan ayağa kalkarak, Emrah’ın elinden tuttu ve “Haydi gel biz bahçede dolaşalım biraz, annen de işlerini yapsın!” dedi.
Ayla çocuğa hiç bir tembihte bulunmamıştı konuşmalarına dikkat etmesi için. Saklı gizli bir şey kalmamıştı aslında ama yine de arkalarından baktı endişeyle önce. Sonra oğlunun minicik boyuyla bu koca cüsseli adamın elini nasıl güvenle tuttuğunu görünce içinde garip bir dalgalanma oluşmuştu.
“Keşke babası böyle bir adam olabilseydi oğlumun!” diye iç geçirerek girdi içeri.
Ayla işlerini yaparken Erdoğan bey ile oğlu akşama kadar birlikte vakit geçirdiler. Akşam ayrılırlarken ikisi de o kadar mutlu gözüküyordu ki Ayla’nın içi rahatladı.
Erdoğan beye çok teşekkür ederek ayrıldı evden.
Emrah bütün gece prensin ne kadar harika biri olduğundan bahsetti durdu annesine. Ancak ne konuştuklarını anlatmamaya özen gösteriyor gibiydi. Ayla’da çocuğun mutluluğunu bozmamak için onun üzerine gitmedi.
Ertesi sabah yanında Emrah olmadan işe gittiğinde Erdoğan bey yine erkenden uyanmış mutfakta gazetesini okuyordu. Ona “Günaydın!” diyerek yine hızlı hızlı kahvaltısını hazırlamaya başladı, “Acaba daha mı erken gelmeliyim?” artık diye sormayı düşünürken, Erdoğan “Çayını al gel haydi yine!” dedi iki gün önceki gibi.
Bu sefer önceki kadar gerilmeden oturdu Ayla masaya çayını alıp.
“Bahçede benim oyalandığım küçük bir ev var biliyorsun. Aslında orası müştemilat olarak planlanmış ama ben kendimi oyalamak için kullandım yıllarca. İçinde fazla bir şey yok zaten boş duruyor.”
“İsterseniz bu gün temizlerim orayı da, siz hiç söylemeyince ben de hiç girmedim içine” dedi Ayla hemen. Aslında adam kullanıyordu orayı gerçekten ama Ayla özel bir alan olduğunu düşündüğü için hiç girmemişti.
“Evet oranın temizlenmesi gerek, ben bu gün çıkıp orası için uygun mobilyalar alacağım.”
“Tamam ben hallederim”
“Mobilyalar bir kaç güne gelir muhtemelen. Siz de Emrah’la eşyalarınızı hazırlar gelirsiniz sonra.” diyerek bağladı sözünü Erdoğan, Ayla’nın ne söylediğini anlamadığından emindi.
“Emrah’ı mı davet ediyorsunuz yeniden. Size çok yük oluyor. Daha yeni geldi ziyaretinize?”
“Ziyaret için çağırmıyorum. O evi size veriyorum. Artık burada yaşayacaksınız. Benimki kadar rahat bir yatakta uyumayı hakkeden bir oğlun var.”
“Bunu size o mu söyledi!” diyerek ayağa kalktı Ayla birden, “Bunu kabul edemeyiz. Gerçekten. Yani siz?”
Ne söyleyeceğini bilemiyordu. Dün bütün gün Emrah ile bunu mu konuşmuşlardı yani. Çocuğun konuşmaları özellikle gizlemesinin nedeni bu muydu. Bu düpedüz arsızlıktı ama!
“Bu Emrah’ın fikri değildi. Lütfen rahatla ve otur! Onu ben zorladım konuşmaya. Senin çok kızacağını söyledi ayrıca.”
“Evet şu an çok kızgınım ona!”
“Neden kızdığını anlayamıyorum. Sana ve oğluna daha rahat bir yaşam imkanı sunuyorum şu anda. Bu iyi bir şey değil mi?”
“Ah! Çok özür dilerim. Elbette kızdığım siz değilsiniz. Ben sadece o kadar şaşırdım ki, Emrah’ın arsız bir çocuk olmasını hiç istemem.”
“O çok iyi bir çocuk. Endişelenmene gerek yok. Benim kimsem yok görüyorsun. Çok sevilen biri de değilim. Beni prens ilan eden biri ile aynı bahçede yaşamak bana iyi gelir diye düşündüm. Sen de aklın oğlunda kalmadan daha rahat çalışırsın. Yola katlanmak zorunda da kalmazsın. Bu karşılıklı fayda sağlayan bir durum. Eğer rahat edemezseniz istediğiniz zaman da gidersiniz!”
Erdoğan’ın açıklamalarıyla biraz sakinleşti Ayla ama hâlâ bunun doğru bir karar olup olmadığını bilmiyordu. Emrah’ın her zaman yanında olacağı fikri çok iyiydi gerçekten. Ayrıca burada ne pişiyorsa onu yiyebilecekti. Daha iyi beslenecek, daha iyi yaşayacaktı. Erdoğan beyin ona çok iyi arkadaşlık yapacağından da şüphesi yoktu.
Hayat ona daima şanslar sunmuş ama bu şansların sonunda hep bir talihsizlik yaşamıştı. Feridun ile evlendiklerinde ne kadar şanslı olduğunu düşündüğünü hatırlardı. Sonra sahip oldukları servet ile oğlunun nasıl bir hayat yaşayacağını hayal ederken de. Bir anda hepsi kayıp gitmişti avuçlarından. Hem de sahip oldukları ile birlikte. Şimdi bu konuşmanın ardından yeniden şanslı hissetmeye başlamıştı kendini elinde olmadan.
Hiç tanımadıkları, herkesin korktuğu, bir adam öldürmüş birinin bu kadar içinde yaşamak yine bir talihsizlik getirir miydi acaba?
Ayla’nın yine derin düşüncelere daldığını gören Erdoğan ısrar etmedi.
“Dilediğin gibi düşünüp karar vermekte özgürsün. Ben yine de bu gün mobilya bakmaya gideceğim ve sen yine de bu gün orayı temizle lütfen. Yine ben bile kullanacak olsam hiç değilse orayı toparlamış olurum biraz.” diyerek kalktı masadan ve arabasının anahtarını alıp çıktı.
(devam edecek)