Masal prensi – Bölüm 2

Feridun askerden dönmeden iki aile aralarında anlaşıp, düğün tarihi belirledi. Turhan bey bütün masrafları karşılayacak Ayla ve ailesine hiç masraf bırakmayacaktı. Önce mahalledeki kiracıya evi bir iki ay içinde boşaltması söylendi. Sonra Ayla ve Feridun’un istediği gibi evin düzeni kurulacaktı. Feridun o arada yeni işine başlayacak, sonra da düğünleri yapılacaktı.

Ayla rüyalarının prensi ile evleneceği için çok mutluydu. Babası onun isterse hemşirelik okuluna da devam edebileceğini söylemesine rağmen, istemediğini söyledi. Evinin daha da doğrusu Feridun’un kadını olacaktı o.

Feridun döner dönmez babasının baskısı ile karşılaşınca sesini çıkaramadı. Askerden dönündüğünde her şeyin biraz daha yumuşayacağını, bir müddet daha gençliğinin tadını çıkaracağını sanmıştı. Ayla’yı okuldan biliyordu. Fena kız sayılmazdı. Onunla evlenmek konusunda bir itirazı yoktu ama keşke bu  kadar erken olmasaydı. Babasına karşı gelemediği için süreci etkileyecek hiç bir olumsuzluk göstermeden katıldı oyuna.

Düğünden önce Ayla ile bir kaç kez eşyalar için bir kaç kez de çay içmek için dışarı çıktılar. Kızın mahcup halleri, ona hayran hayran bakması etkiledi Feridun’u. O gezip tozduğu kendini beğenmiş kızlara benzemiyordu. Aslında tam evlenilecek kızdı gerçekten. Uysaldı, elinden  her iş geliyordu, gözü açık değildi. Vakit geçtikçe iyice kanı ısındı kıza.

Ayla zaten bir rüya aleminde yaşıyordu. O kadar mutluydu ki dünyanın en şanslı insanı olduğunu düşünüyordu.

Hamide hamım ve Dursun bey karar verdikleri gibi düğünün ardından tası tarağı toplayıp köylerine gittiler. Ayla onların gidişlerine biraz burulsa da kayınvalidesi ile kayınpederi ona öyle şefkatle kucak açtılar ki kendini güvende hissetti yeniden.

Feridun hiç ummadığı bir şekilde sevmişti karısını. Kızcağız onu mutlu etmek için pervane oluyordu. Anne ve babasına da bir o kadar hürmet ediyordu. İlk yılın sonunda bir erkek evlatları oldu. Adını Efe koydular. Efe’nin doğumuna Dursun bey ile Hamide hanım koşarak geldiler. Torunlarını öpüp, koklayıp ilk üç ay kaldıktan sonra yeniden köylerine döndüler.

Turhan bey de epeydir kendini yorgun hissediyordu. İşlerini yoluna koymuş, iki oğlunu da baş göz etmiş, artık biraz dinlenmek istiyordu. Askerden geldiğinden beri Feridun gerçekten olgunlaşmış gibiydi. Hele evlendiğinden beri çok iyi bir aile babası olmuşa benziyordu. Ondaki bu düzelme de Turhan beye cesaret verdi. O da karısıyla kısa da olsa bir tatile çıkmaya karar verdi. Feridun başka bir yerde çalışsa da, durağa göz kulak olabilirdi. Zaten her dakika başında durulası bir iş değildi. Güvendiği adamları zaten oradaydılar.

Böylece torunları bir yaşına gelmeden karı koca bir termal otele gidip bir hafta kalmaya karar verdiler. Oradan sonra da şöyle arabayla biraz kıyılara bakar geliriz demişti Turhan bey. Evlendiklerinden beri hiç deniz tatiline gitmemişlerdi. Turhan bey bir kez bekarlığında arkadaşları ile bir çadır tatiline gitmişti hepsi oydu. Karısı Sakine hanım ise denizi görmüş ama hiç  girmemişti.

“Yahu girmeksekte şöyle kenarında bir çay içer geliriz!” diye kahkaha atmıştı Turhan bey karısı “Ne yapacağız denizde biz?” deyince.

Ayla ile Feridun uğurladılar ikisini. Dönüşleri bayrama denk geliyordu. Dündar’da karısını ve çocukları alıp bayramda gelecekti ailesinin yanına. Ayla onları bir tek düğünde görmüştü, babası Dündar’ı apar topar geri yollamıştı köye.

Karı koca termal otelde yıllardır yapmadıkları tatillerini yaptılar. Turhan bey telefonda Feridun’a “Annen buradaki yemeklerin bolluğundan ve önüne servis yapılmasından o kadar memnun oldu ki, daha otelin yemek saati gelmeden iniyoruz aşağıya!” diye keyifle anlatıyordu hallerini.

Termal otel faslı bitince hep görmek istedikleri İzmir tarafına doğru gideceklerini söylediler. Orada bir otel bulup yerleşecekler sonra da kıyıları gezeceklerdi.

İzmir’e geçişlerinin ardından üç gün sonra geldi acı haber. Karşıdan gelen tır yoldan çıkınca ne yazık ki Turhan bey direksiyonu kırsa da canlarını kurtaramamıştı.

Bayrama üç dört gün kala, tam bir arada olacağız diye  sevinirken gelen bu haber yıktı geçti hepsini. Feridun inanmadı önce arayan adama. Adam telefona başkasını vermesini isteyince Ayla aldı telefonu bu kez. Ne yazık ki ikisi de arabada can vermişti. Birilerinin gelip cenazeleri İzmir’den alması gerekiyordu.

Dündar haberi alır almaz geldi. Dündar’ın karısı ve çocuklarını Ayla’nın yanına bırakıp, iki kardeş İzmir’e gittiler.

Arefe günü cenazeler toprağa göz yaşları içinde verildi. Hepsi hâlâ öyle şoktaydılar ki kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Ayla’nın annesi Hamide hanım köyde düşüp ayağını kırdığı için o gelememişti. Dursun bey arkadaşını göz yaşları içinde verdi toprağa ve ardından köye dönmek zorunda kaldı.

Bir hafta on gün gelen gidenden bir şey anlamadılar. İki cenaze birden olunca insanlar ne diyeceklerini bilemiyorlardı. İki gelin herkesi ağırladılar, oğlanlar da taziyeleri kabul ettiler. Karı kocanın yedisi mahalle camiinde okutulup tatlı ve pide dağıtıldı. Yavaş yavaş gelen gidenin ayağı çekilince iki kardeş oturup ne yapacaklarına karar vermek istediler.

Taksi durağı sahipsiz kalmıştı. Dündar yıllardır babasının korkusuna köyde kalmıştı ama artık gelmek istiyordu. Feridun’un zaten bir işi ve evi vardı burada. Dündar ve ailesi de babasının evine yerleşebilirlerdi.

Dündar’ın karısı karşı çıktı bu fikre. O gelmek istemiyordu. Köyde doğup büyümüştü, anası, babası, atası hep oradaydı. Burada kimseyi tanımıyordu, tarlası, hayvanları, temiz havası olmadan bu daracık sokaklı mahalle ona hapishane gibi gözüküyordu.

Zaten bunlar ha deyince olacak işler değildi. Dündar karısını alıp döndü köye. Orada kayınpederi ile de konuşacak bir yola bağlayacaklardı konuyu. Sonuçta babasının sahipsiz işi vardı ortada.

Feridun işinden ayrılıp durağın başına geçmeye pek gönüllü değildi. Zaten maaşından da yaptığı iştende menundu. Duraktan paylarını babaları onlar için biriktiriyordu. Lazım olursa ikisine de biraz biraz veriyordu. Şimdi o paralar da doğrudan iki kardeşe kalmıştı. Avukatın yaptığı takip sonucu Turhan beyin bankada nakit ve altın olmak üzere epeyce bir parası, oturduklarından hariç on beş tane de dairesi olduğu çıktı.

Adamcağız mahallenin de, çocuklarının da bildiğinden çok çok zengindi aslında. Ayla’da çok şaşırdı malın mülkün tutarını duyunca. Eninde sonunda Dündar ile Feridun’un çocuklarına kalacaktı bu servet. O yüzden bir kez daha sevindi şansına.

Dündar mirasın sandıklarından da çok olduğunu duyunca Turhan beyin kirvesinin oğlu olan kayınpederi ile yeniden konuştu. Adam ilk sefer doğrudan “Olmaz!” yanıtını vermişti. Turhan beye verilmiş sözü vardı. Ömrü billah Dündar’ı köyden dışarı bırakmayacaktı yaşamak için. İkisinin ömürleri yettiğince orada kalacaktı oğlan ailesiyle.

“Baban rahmetlinin vasiyeti var. O gittiyse daha ben varım. Ben hayatta olduğum sürece de san gidemezsin!” dedi yeniden.

(devam edecek)

 

 

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s