Feridun ile birbirlerini okul yıllarında tanımışlardı. Aslında arkadaşı Merve ondan hoşlandığı için dikkatini çekmişti önce. Elbette bu hoşlanmadan Feridun’un haberi yoktu ve hiç olmadı da. Merve sonradan Mustafa ile tanışınca hatırlamadı bile ondan hoşlandığını. Esmer, uzun boylu, gösterişli bir çocuktu Feridun o yıllarda. Ayla ise ufak tefek, öyle fazla göze batmayan, diğerlerine nazaran daha silik bir tipti. Kimseye ilgi duymadan, duysa da bir sonuç alamadan bitirdi liseyi.
Sonra çoğunluk üniversiteye başlarken, Ayla, Feridun ve bir kaç kişi daha bir sene daha beklemek zorunda kaldılar eğitimlerine devam edebilmek için. Hoş içlerinden bir kısmının zaten niyeti yoktu okumaya ama o sene giremeyen herkes sanki seneye girecekmiş gibi konuşuluyordu nedense.
O sene Feridun’un mahallenin serserileri ile takılmaya başladığı lafı yayıldı etrafa. Gençler akşamları buluşup, sohbet ediyorlar. Sonra biraz içip sabaha kadar kendilerince eğleniyorlardı. Bu kendilerince eğlenme etraftan şikayetlere neden olunca bir kısmının babası çekti çocuklarını sokaktan. Bir işe koydu ya da evde ders çalışmasını istedi. Feridun pek uysal bir genç sayılmazdı. Kızların ilgisi, baba parasının diğerlerinden biraz daha fazla olması yüzünden kendini herkesten önemli sanıyordu. Babası Turhan bey mahalledeki taksi durağının sahibiydi. Taksi durağının sahibiydi derken laf olsun diye değil. Duraktaki her araba onundu. Kendisi de taksicilikle işe başlamış, sonra bir arkadaşıyla ortaklık edip başka bir işten iyi para kazanınca onlarla da taksi almıştı.
Feridun’un yaşı henüz araba kullanacak yaşa geldiğinden ona güvenip arabalardan birini veremiyordu. Zaten verse de oğlanın arabayı tek parça getireceğinden şüphesi vardı.
Feridun’un ağabeyi Dündar çok çektirmişti aileye. O da kumar illetine sarmış. Babası epeyce borç temizlemek zorunda kalmıştı. Sonra oğlanı zorla köylülerinden birinin kızıyla evlendirip bir süre köye yollamışlardı. Orada kahvede de kağıt oynadığı haberi gelse de kaybettiği para anca bir kilo et parası oluyordu. Babasından korktuğu için de ben geri döneyim diyemiyordu. Kayınpederi Turhan beyin kirvesinin oğlu olduğundan kontrol altında tutup, attığı adımı yetiştiriyorlardı babasına.
Tam Dündar’ı adam ettik derken, Feridun’un da lise çağlarında havalara girmesi düşündürmüştü Turhan beyi. Liseyi bitirene kadar onu izlemiş, ilk yıl üniversiteyi kazanamayınca bir kere daha sınava girmesi için şans vermişti. Bu sefer Dündar’da düştükleri hatalara düşüp, oğlan gençliğini yaşasın diye düşünmeyeceklerdi. Çevresi geniş adamdı Turhan bey, kendi durağında olmasa da onu da sokacak bir iş bulurdu elbet. Tabi askere gidip geldikten sonra.
Ayla’nın babası otuz yıl bir devlet dairesinde odacılık yaptıktan sonra emekli olmuş, şimdi mahallenin tesisasıtçısında çalışıyordu. Emekli olup evde oturmak ona göre olmadığı gibi, geçim de zor olduğundan en azından mahallede bir işe devam etmek istemişti. Onun da Ayla açısından pek okuyacak diye beklentisi yoktu. Karısı Hamide hanım ile birlikte sessiz insanlardı. Onunla odacılık yapanlarının çoğunun ikişer üçer daireleri olduğu halde, onların başını sokacak oturdukları ev vardı. O da zaten Hamide hanımın babasından kalmıştı. En azından kira olmadığı için bir tanecik kızlarını büyütebilmişlerdi. Onu da el içine kattıktan sonra dönüp köylerine gitmek istiyorlardı artık. Şehirde yaşamak onları mutlu etmiyordu. Dursun beyin bütün kardeşleri köyde kalmışlardı zaten. Bir o arkadaşı Ahmet’in aklına uyup gelmişti buralara. Sonra burada Hamide ile tanışıp evlenmiş, Ayla doğmuş kök salmışlardı. Olur Ayla okursa onu mezun edene kadar dayanacaklardı. Yok kız okuymayacak gibi olursa baş göz edip hemen köye gideceklerdi.
Turhan beyin tahmin ettiği gibi bir yılın sonunda Feridun’un açısından değişen bir şey olmadı. Ayla’da iki yıllık hemşirelik okulu kazandı. Dursun bey ve Hamide hanım kız okulunu bitirene kadar kalıp dişlerini sıkma kararı aldılar.
Bir yıl içerisinde Feridun’un kırdığı cevizler öyle çoğalmıştı ki, Turhan bey daha sınav biter bitmez ona askerlik başvurusunu yaptırdı. Oğlan apar topar gelen sonbaharda asker olmuştu bile. O fiyakalı siyah saçları üç numaraya vurulurken neredeyse ağlayacaktı hırsından. Feridun askerdeyken, taksi durağının hemen arkasındaki tesisatçıda çalışan Dursun beye niyetini çıtlatmıştı Turhan bey.
Ayla mahallelerinin kızıydı. Dursun bey ve Hamide hanımın ne kadar iyi insanlar olduklarını zaten biliyordu. Dursun beyin bir an önce köyüne dönme hasretini de. Durumları iyiydi. Feridun, Dündar gibi değildi. Henüz çocuktu ondan böyle davranıyordu. Askerde nasılsa onu adam edip göndereceklerdi evine. Gelir gelmez işi de hazırdı. Turhan bey mahallede kirada olan evlerinden birini onlara verecekti. Böylece daima gözlerinin önünde olacaklardı. Ayla’da ömür boyu rahat edecekti. Ha okuluna devam etmek isterse iki seneydi zaten. Dursun bey olur dediği sürece gider gelirdi yine. Zaten fakülte bir otobüs durağı mesafedeydi.
Hamide hanım çok sevindi bu teklife. Kızları için umduklarından çok öte bir kısmetti bu. Ayla öyle çok gösterişli, güzel bir kız değildi. Dünya tatlısıydı elbette, hamarattı, çalışkandı ama kapılarında kısmetler dizili değildi yine de. Karı koca kızlarına söylemeden önce enine boyuna düşündüler taşındılar Feridun’un genç olduğunu olgunlaşacağına kanaat getirdiler. Köye gitmek için beklemeleri de gerekemeyeceğini düşününce ikna oldular.
Ayla ile Hamide hanım konuştu sonra. Feridun’un onu görüp beğendiğini söyledi. Sanki daha önce hiç karşılaşmamışlar gibi annesinin böyle söylemesine şaşırdı Ayla ama biz zaten aynı okuldaydık diye düzeltmedi. Feridun gibi yakışıklı bir delikanlının onunla evlenmek istemesi kalbini yerinden oynatmıştı. Evet Merve hoşlandığı için farketmişti onu ama farkettikten sonra da aklından çıkaramamıştı. Tabi en yakın arkadaşının beğendiği çocuğa yandığını kimseye söyleyecek değildi. Söylemedi de. Feridun okul hayatları boyunca ya da mahalle de yan gözle bile bakmamıştı ona. Demek bir ara farketmiş ve onunla evlenmeye karar vermişti.
Annesinin “Kızım ne dersin? Ne cevap verelim?” demesi üzerine, “Siz nasıl uygun görürseniz!” deyiverdi sadece.
Kızının itiraz edeceğini düşünen Hamide hanım onunla yapacağı konuşmayı hazırlamıştu bile. Hatta Dursun beyle bir gece önceden prova etmişlerdi. Ne olursa olsun Ayla’yı bu evliliğe ikna etmek istiyorlardı.
Kızın hiç ikiletmeden hemen kabul etmesi afallatı Hamide hanımı bu yüzden. Birden ne diyeceğini bilemedi, “Eminsin değil mi?” diye sordu kızının yüzüne dikkatle bakıp.
“Evet anne eminim!” dedi Ayla’da gülümseyerek, heyecandan yanakları al al olmuştu.
“E iyi bari!” diyerek yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştiren Hamide hanım müjdeyi kocasına vermeye gitti hemen.
(devam edecek)