Düşler treni – Bölüm 6

Pignus, Doper’in kimliğini kopyaladıktan sonra o gece sabaha kadar uyuyamadı. İçeri nasıl gireceğini, girdikten sonra neler yapacağını defalarca aklından geçirdi. Bir yıldır merkeze girmemişti, herhangi bir değişiklik olup olmadığını bilmiyordu. Ayrıca güvenlik kimlikleri ile tam olarak nerelere girilebildiğinden de emin değildi. Doper bu konuda da hiç bir zaman ağzından bir şey kaçırmamıştı. Alt katlarda Pignus’un iddia ettiği gibi insan laboratuvarları değil, arşiv ve depoların olduğu iddiasındaydı zaten.

Sabaha doğru içi geçtiğinde rüyasında merkezin koridorlarında koşturup durduğunu gördü. Uyandığında vakit öğlene yaklaşıyordu. İşsiz olduğu için hayatında belirli bir düzen yoktu. Her gün farklı saatlerde kalkıyor, birbirinden bağımsız farklı şeyler yapıyordu. Hayaller gördüğü gerekçesi ile işten çıkarıldığı için sigorta kurumu onun on beş günde bir kendi ayarladığı ruh sağlığı doktoruyla görüşmesini istiyordu. Ruh sağlığı doktoru onun artık iyi olduğunu söyleyene kadar bir yere iş başvurusu yapması yasal olarak yasaktı. Geçimini sağlayabilmek için her ay ruh sağlığı doktorunun yazdığı raporla gidip sigorta kurumundan ona bağlanan bir çeşit işsizlik maaşı alıyordu.

Sigorta kurumunun onun mesleğini yapamayacak kadar ruh hastası ama gündelik hayatını devam ettirip topluma karışacak kadar sağlıklı buluyor olması her zaman tuhafına gidiyordu. Bir iş yerinde yapacağı saçmalıkları tek başına ya da toplum içindeyken de yapabilirdi. Elbette istediği onu alıp bir yere kapatmaları değildi ama yine de çalışmasına engel olunmasını anlayamıyordu. Kendi mesleği ile ilgili çalışamadığı gibi herhangi başka bir işe de giremiyordu çünkü. Ancak sigortasız, günlük benzeri işlere girebilirdi bu haliyle.

Merkezin kapısından Doper’in kimliği ile geçtiğinde içindeki öfkenin iyice kabarıp nefesini kestiğini hissetti. Mutlaka kendi aklayacak ve burada olan biteni ortaya çıkarabilecek bir şeyler bulmak zorundaydı. Girişteki güvenlik görevleri kendi aralarında lafa dalmış olduklarından Pignus’un elindeki kartın çıkardığı olumlu geçiş sinayline dönüp bakmadılar bile. Ekranda Pignus yerine Doper’in resmi belirmişti.

“Evvet! Şanslı bir gün!” dedi Pignus içinden ve daha öncede indiği ama depolardan başka bir şey göremediği alt kat merdivenlerine yöneldi. Asansörü tercih etmemişti, onu tanıyan herhangi birine rastlarsa hemen yakalanabilirdi.

İniti bir şekilde yatakta doğrulmayı başarmıştı ancak daha başını kaldırır kaldırmaz şiddetli bir mide bulantısı ve baş dönmesi başladı. Bu kadarını bile yapabilmek için o kadar büyük çaba harcamıştı ki, şimdi bu hissettikleri yüzünden yeniden yastığa devrilmemek için öne doğru eğilip iki büklüm oldu. On dakika kadar öyle bekledikten sonra bulantının biraz azaldığını hissetti. Bu yataktan çıkıp kardeşini bulmalıydı. O adamla konuştuğundan beri aklının için karmakarışıktı. Hemşireler ya da gelenler hiç bir soruya cevap vermiyorlardı. Spero’nun videolarını bile göstermiyorlardı artık ona.

Elleriyle bacaklarını tutup onları hareket ettirmeye çalıştı. Öyle uyuşmuşlardı ki neredeyse elinin dokunduğu yerleri bile hissetmiyordu. Eklemlerine giren kramplara aldırmadan bacaklarını zorla aşağı sarkıtabildi yataktan. Mide bulantısı yeniden şiddetlenmişti. Geçmesi için biraz beklemeye karar verdi.

Bu aşamaya kadar bile o kadar zor gelmişti ki, şimdi nasıl ayağa kalkacağını, kalksa bile nasıl yürüyeceğini bilmiyordu. Bedeni pozisyon değiştirdikçe, midesinin içinde bir karmaşa yaşanıyor, ani bir kramp ve arkasından şiddetli bir bulantı geliyordu. Muhtemelen günlerdir kolundan verdikleri sıvılar yüzündendi bunlar. Midesinin suyunu çekecek herhangi bir gıda almamıştı ağızdan.

Yatağın demirine tutunarak güç aldı ve kalkmayı denedi bulantı azalınca. Daha kalçasını yataktan kaldırır kaldırmaz dizlerine şiddetli bir ağrı saplandı. Gözlerinden yaş gelmesine rağmen zorladı kendini ve olduğu yerde doğrulmayı başardı.

Bu başarı sadece on beş saniye sürebildi. On beş saniye sonra dizleri birden boşaldı ve  yatağın yanına yere yığılıverdi. Çarpmanın şiddetiyle kramplar iyice artmıştı şimdi. Bu defa kendini yerde sürüyerek kapıya ulaşmaya çalıştı. Kolunda takılı serum iğnesini çekip çıkardı bir iniltiyle. Canı iyice yanmaya başlamıştı artık.

Kapıya vardığında doğrulup ayağa kalktı ve kolu tuttu zorla. Kapı ağırlığını kola vermesiyle açılıverdi kendiliğinden.

“Oh! Kilitli değilmiş !” dedi derin bir nefes alarak. Ayakta kalmaya zorlayarak duvara yaslandı ve öyle ilerlemeye çalıştı. Burası bir koridora benziyordu  ve ileride cam bir kapıdan başka bir bölme gözüküyordu. Koridordaki diğer bütün kapılar kapalıydı. İçeride kendisi gibi birilerinin olduğunu tahmin ettiğinden onları açmayı denemedi. Spero bu bölümde olamaz diye düşünmüştü kendi kendine. Yine de emin olmak için bir tanesinin kapısını aralayıp kafasını uzattı. İçeride dört beş yaşlarında bir çocuk gözleri kapalı yatıyordu. Aynı kendisine yaptıkları gibi koluna bir hortumla sıvı bağlamışlardı. O kadar küçüktü ki üzüldü İniti haline. Bu ufacık çocukta mı birinin hayatın kurtarmaya gelmişti yani kendi iradesiyle.

Camlı kapıya varınca açmadan önce camın ardında ne olduğunu kontrol etti. Vücudundaki acılar elektirik veriyorlarmış gibi bir gelip bir gitmeye başlamıştı. Bir anda acıyla kasılıyor, sonra bir iki adım normal atabiliyordu artık. Kapının sürgüsünü itekledi ama açılmadı. Kilitli gibi durmuyordu ama açmak için İniti’nin gücü yetmiyordu muhtemelen. O kadar dermansızdı ki, bir kere daha gücünü toplayınca biraz aralamayı başardı. Bu defa sürgüyü kaydırmak yerine ellerini açılan boşluğa sokup çekmeyi denedi. Bedeninin geçebileceği kadar bir aralık açılmıştı şimdi.

Tam duvara yaslanmış, bir iki adım gidebilmişti ki, yeni kordiorun diğer başından koşar adımlarla giren o adamı gördü. Telaşe kapılıp geri dönmek istedi ama bir anda hareket etmeye kalkınca dengesini kaybedip yere yapıştı. Adamın adımlarını hiç yavaşlatmadan kendine yaklaştığını duyabiliyordu.

Adam yanına gelip kolundan tuttu ve yukarı doğru çekerek kaldırmaya çalıştı. Canı iyice yandığı için çığlık atarak bacaklarının üzerine  doğruldu İnity.

“Kardeşimi görmek istiyorum!” dedi gözlerincen yaşlar boşanarak.

“Benimle gelmelisin!” dedi genç adami oldukça telaşlı görünüyordu,

“Kardeşimi görmek istiyorum!”

“Buradan hemen çıkmak zorundayız! Yoksa yakalanırız ve o yarı ölü haline geri dönersin! Tabi beni de sana benzetirler!”

“Sen kimsin? Spero’yu bulmam gerek!”

“Ben seni kurtarmaya geldim tamam mı? Kardeşinin nerede olduğunu bilmiyorum. Burada kimse kendinde değil. Herkese ilaç veriyorlar. Kendilerinde değiller ve muhtemelen sonunda ölecekler.”

“Spero!” diye bağırdı İniti, zihnini duyduğu adamdan sonda bu adamın söyledikleri içindeki korkuyu iyice tetiklemişti.

“Sus! Her şeyi mahvedeceksin! Bak benimle gelirsen kardeşini kurtarabiliriz! Buradaki herkesi kurtarabiliriz!”

“Şimdi kurtarmak istiyorum!”

“Şimdi yapamayız, Çıkmak zorundayız!”

İniti ağlayarak zemine yığıldı yine, artık yürüyecek hali de kalmamıştı. Pignus onu kucaklayarak geldiği kapıya doğru yöneldi. Kimseye yakalanmadan dışarı çıkmaları gerekiyordu.

İniti gözlerini açtığında loş ışıklarla aydınlatılmış bir odadaydı. İçeride neredeyse hiç eşya yoktu. Pignus, yatağın yanındaki kanapede uyuyordu.

“Neresi burası?” dedi yüksek sesle, “Beni nereye getirdin?” Şimdi kendisini daha iyi hissediyordu ama sırtındaki ve eklemlerindeki ağrılar devam ediyordu.

“Seni kurtardım!”  dedi gözlerini açıp yanına gelen Pignus, “Şimdi sakin ol!”

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s