Sonra fotoğrafları alıp yeniden baktı dikkatlice. Öyle samimiydi ki pozlar, Gülçin bir örümcek gibi sarılmıştı Kemal’e. Onun da halinden memnun olduğu belli oluyordu yüz ifadesinden. Neyi arayıpta soracaktı ki. Konuşuyordu bu fotoğraflar işte!
“Allah kahretsin!” dedi öfkeyle ve hepsini küçük parçalara bölüğp kafetaryadaki çöpün içine attı fotoğrafların ve hızla döndü yurda.
Bütün hesaplarından ve telefonundan engelledi ilk iş olarak Kemal’i. Demek Gülçin’den duysun istiyordu öyle mi?
Babasının annesine yaptıkları gelmişti aklına birden. Evli olduğu halde ona söylememiş duyguları ile oynamıştı. Sonra da kadıncağı onun kapatması gibi yaşamıştı bir kızıyla uzun süre. Demek Kemal’de Gülçin ile işi pişirip kafa bulmuştu Ebru ile. Bir de utanmadan evlenelim diye ayak atmıştı giderken. Ya kabul etseydi ne olacaktı? Muhtemelen binbir bahane uyduracaktı gelince olması için ya da Gülçin ile olan ilişkisini itiraf etmek zorunda kalacaktı.
“Ah aptal Ebru ah!” dedi kendi kendine. Annesi gibi fotoğrafçı olduğu yetmemiş, az kalsın onun kaderini de yaşayacaktı demek. Neyseki daha geç olmadan öğrenmişti Kemal’in gerçek yüzünü. Onun annesi gibi bağlayıcı bir çocuğu yoktu Kemal’den. Annesi gibi ona mahkum bir yaşam sürmeye de niyeti yoktu. Bırakıp gidecekti o da buraları. Yurt dışında başvurduğu dergilerden birinden haber gelirdi nasılsa.
Tam da düşündüğü gibi çok bilinen bir dergi olmasa da bir gezgin dergisinden haber geldi iki hafta sonra. Sadece babasına bilgi verip gitti Ebru’da sınavlar sona ermişti. Mezun olacaktı bu sefer. Diplomasını daha sonra da gelip alabilirdi.
Böylece tam yedi yıl yaşadı yurt dışında. Kemal’in yaptıklarıyla babasına da öfke duymaya başladığından onları da çok arayıp sormamış, babası da çok ısrarcı olmamıştı araması için zaten. Gülçin inatla mail atmaya devam etmişti sadece, Kemal ile nişanlandıklarını, daha sonra evlendiğini ve daha sonra da hamile olduğunu yazmıştı Ebru’ya bütün detaylarıyla.
Ebru’un anlayamadığı üvey de olsa kuzeni nişanlanıp, evlenip, çoluk çocuğa karışırken ailesinden kimsenin ona haber bile vermeyişiydi. Gülçin doğru söylemişti aslında “Onlar kızen değillerdi ki!”
Zaten Ebru’nun sevdiği adamla evlenirken de onu davet etmesi düşünülemezdi herhalde ama nedense uzun uzun yazmaya devam ediyordu. Ebru engelliyor bu sefer başka bir adresten yazıyordu kız. Her seferinde okumayacağım dese de hırsıne yenik düşüp okuyordu nedense yine de.
Yedi yıl sonra Dorukcan babasının hasta olduğunu söylemek için aradı Ebru’yu. Onu hâlâ seviyordu Ebru. Çocuğun hiç bir zararı olmamıştı ona.
“Tamam ablacığım gelirim bir iki güne!” diyerek kapatmıştı telefonu.
Babası yüksek tansiyon hastası olmuş, arkasından da iki kez kalp spazmı geçirdikten sonra tehlikeli bir açık kalp ameliyatı geçirmişti. Yine de durumu düzelmeyince haber vermişlerdi Ebru’ya. Selami bey kızımın üzülmesini istemiyorum demişti güya!
Yine de babasıydı ve dönüp geldi Ebru ülkesine. Aslında dergi ile sözleşmesinin de sona erdiği aya denk gelmişti ve o artık ülkesinde bir dergide çalışmak istediğini söyleyerek tüm kapıları kapatıp gelmişti geri.
Bir kaç aydır buradaki dergilerle yazışıyordu zaten. Hiç değilse şimdi yüzyüze de gidip görüşebilirdi onlarla. Babasının evinde kalmak yerine bir misafirhane ayarladı önce kendine, daha sonra da tek başına yaşayabileceği tek oda tek salonlu bir küçük ev. Sedef hanımlarla aynı evde yaşaması gerekmedi böylece. Nedense ne Gülçin ne de Gülizar teyzesi yoktu ortalarda. O da hiç sormadı nerede olduklarını. Herhalde torun bakıyordu Gülizar hanım Gülçin’in evinde.
Babasına günde bir iki saat uğruyor sonra da kendi işleriyle ilgileniyordu. Dorukcan çok sevinmişti onun dönüşüne. O da artık ünversiteyi bitirmiş yazılım mühendisi olmuştu ünlü bir şirkette. Zaten her zaman Gülçin ve ondan başarılı olmuştu oğlan. Ebru’da onun ayaklarının üzerinde durmasına sevinmişti. Nişanlısı vardı bir de kendisi gibi yazılımcı çok cici bir kızdı. Babası ağırlaşınca nikahlarını ertelemişlerdi. Dorukcan “Benim babam değil o!” dememişti Gülçin gibi. Selami beyi her zaman babası kabul etmişti.
Selami beyin durumu yeniden ağırlaşınca bu sefer başka bir hastaneye götürdüler. Sedef hanım doktorların iyi olmadığından şikayet etmişti eski tedavi gördüğü hastanede uzun süre. Öyle olunca Dorukcan’ın babası kardiyolog olan arkadaşının yardımıyla onun çalıştığı hasteneden randevu alınmıştı.
Babasını kontrole Dorukcan ile birlikte götürüp getiriyorlardı. Dorukcan’ın arabası vardı. gelip ikisini alıyor yeniden bırakıyordu.
Yine babasını kontrole götürdüklerinde gördü Kemal’i hastanede. Üzerinde doktor önlüğü yoktu, koridorda hızlı hızlı yürüyordu merdivenlere doğru. Ebru’yu görünce durdu, Ebru’da durdu. Dorukcan ablasının eski bir arkadaşını gördüğünü düşündüğünden babasını yürütmeye devame tti doktorun odasına doğru.
İkisi birbirlerinin yüzüne baktılar bir süre.
“Baba olmuşsun hayırlı olsun!” dedi Ebru tükürür gibi.
“Ne babasından bahsediyorsun, kaybolup gittiğin yetmedi şimd bir de iskele babası muamelesi mi yapıyorsun arsız arsız!”
“Ben mi arsızım doktor bey! Sizin yaptığınıza ne demeli?”
“Ne yapmışım ben! Evlenelim dedim suç mu? Sen ne yaptın evlenmek istemiyorum demek yerine ortadan kayboldun yıllarca!”
“Sen de gidip kuzenimle evlendin hemen değil mi bu acıya dayanamadın!”
“Ne kuzeni, ne evlenmesi! Ne sayıklıyorsun sen Allahaşkına! Hiç evlenmedim ben!”
Ebru afalladı Kemal’in cevabını duyunca önce “Peki ya Gülçin?” dedi sayıklar gibi bu defa gerçekten.
“Gülçin kim Ebru? Vaktimi alma Allahaşkına benim! Ne suçluyorsan açık anlat!”
Ebru telefonundan Gülçin’in yazdığı epostaları okuttu Kemal’e, fotoğrafları da yollamıştı yeniden bu postalarda kız.
“Bunlar da ne böyle?” dedi Kemal.
“Bunlar ortadan kaybolmamın nedenleri!” dedi Ebru. Sesi o kadar küçük çıkmış, yaptığı hatanın büyüklüğünü o kadar net anlamıştı ki. Düşüp bayılacaktı neredeyse.
“Yani sen beni bu kızın söyledikleri yüzünden mi terkettin. Bu kız senin kuzenin mi? Onun elinden kurtulana kadar akla karayı seçtim ben o akşam. Hayatımda gördüğüm en psikopat insandı o. Ahtapot gibi yapıştı bütün gece bana!”
Ebru artık hiç bir şey söylemeden bakıyordu Kemal’e.
“Yedi yıl” dedi Kemal, “Yedi yıl bana değil de bu kıza güvendiğin için kayboldu öyle mi! Sana inanamıyorum!” diyerek yürüyüp gitti koridordan.
Ebru’nun söyleyecek sözü kalmamıştı. Dorukcan ve babası doktorun yanından çıkana kadar kaldı orada öylece.
Sonra babasına ve Dorukcan’a sordu Gülçin’i. Kız sonunda zaptolmayınca yurt dışında bir akıl hastanesine yatırmışlardı. Kızlarından uzak durmak istemeyen Gülizar hanım ve kocası da gidip oraya yerleşmişlerdi. Ortalıkla olmamalarının nedeni buydu. Gülçin ne nişanlanmış, ne evlenmiş, ne de hamile kalmıştı.
İki ay sonra bilmediği bir numaradan mesaj geldi Ebru’nun telefonuna.
“Sana hâlâ bir tatlı borcum var! Yer misin?”
“Evet!” diye cevap yazdı gülümseyerek mesaja. Kim olduğunu biliyordu.
SON