Gönül bağı – Bölüm 4

Bahçe kapısından çıkıp, evden iyice uzaklaşınca kaldırıma çöküp ağlamaya başladı. Sinirleri bozulmuştu. Hüseyin’in böyle bir şey yaptığına inanmıyordu. Mutlaka bir hata olmuştu. Bu olayı annesinden duymuş olmak ise iyice ağırına gitmişti. Hele ki sunduğı çözümü de düşününce iyice midesi bulanıyordu. Ağabeyi için yıllardır reddettiği annesinin yardımına muhtaç mı kalacaklardı şimdi. Öte yandan eğer olay doğruysa veya bir iftiraysa ve Hüseyin hapse girerse, gerçekten ölürdü.

Ne biçim bir adamdı bu Mert bey böyle bir  kaç kez gördüğü bir kız ile evlenmek için böyle tuhaf bir olayı bahane ediyordu. Hüseyin’in parayı almasını mı beklemişti bunun için. Kesin iftiraydı bu. Tam da annesinin isteyeceği bir damattı Mert bey, zengin fabrika sahibi. Muhtemelen gösterişli de bir  hayatı vardı. Acaba gidip onunla mı konuşsaydı doğrudan. Belki de iyi niyetli bir adamdı ve anlayabilirdi konuşunca. Herkes annesi gibi olacak değildi ya.

Feriha annesinin yüreğine inecekti şimdi bunu duyunca Ayrıca Hülya annesinin doğru söylediği ne belliydi ki. Kafası karmakarışık ayağa  kalktı tam otobüs durağına doğru yürüyeceği sırada çaldı telefonu. Arayan Feriha hanımdı.

“İdil kızım ne yapıyorsun, neredesin?”

“Yoldayım anne geliyorum, bir şey mi lazımdı?”

“Yok kızım, oyalanmadan gel olur mu? Ağabeyin geldi, biraz sorun olmuş iş yerinde?”

Kalbi hızla atmaya başladı İdil’in, demek Hülya hanım doğru söylüyordu.

“Ne sorunu?”

“Gelince anlatırım”

“Merakten öldürme beni yol boyunca anne biraz bahset, iyi mi ağabeyim?”

“Ah! Sorma Hüseyin’i para çalmakla suçlamış patronları. İki gözü iki çeşme ağlıyor garip. Hapislerde çürüyeceksin ödemezsen demişler. Çok para kızım, öyle az para da değil. Elim ayağım birbirine karıştı.”

Yutkundu İdil, “Tamam sakin ol hallederiz anneciğim, geliyorum ben!” dedi kapattı telefonu.

Feriha  hanımın sesindeki acı yüreğine oturmuştu, Hüseyin’in hıçkırıklılarını da duymuştu geriden. Onun “Kardeşim benim!” diyerek yaptıkları geldi gözünün önüne bir bir. Gülümseyerek onu koruyup, kollaması. Sırf o okulunu bitirsin diye ana oğul çalışıyorlardı hiç mecburiyetleri yokken. Feriha hanım babasından aldığı maaşla geçinirdi bir oğluyla istese. Babasıyla evlendiği günden beri fedakarlık yapmıştı İdil için kadıncağız. Onlara borçluydu gerçekten. Hüseyin’i bu dertten kurtarma imkanı varken yapmassa bunun ağırlığını taşıyamazdı gerçekten.

Mert bey ile karşılıklı konuşurlarsa bir orta yol bulurlardı belki. Evlenmek istiyorsa bile, zaten önce birbirlerini tanımaları gerekiyordu. Hüseyin’i affetsin denerlerdi bir süre.. Belki adamcağız anlayış gösterirdi. Öyle ya hangi devirdelerdi. Bu evlilik işini annesi tutturmuş olabilridi sırf adam zengin diye.

Durup annesinin evine doğru döndü yeniden. Önce annesiyle sonra da Mert bey ile konuşacaktı. Hüseyin’i kurtarması gerekiyordu. Eve döndüğünde “Merak etmeyin hallettim ben!” diyecekti mutlulukla. Ana-oğul sevinsinler, rahatlasınlar istiyordu.

Çıkarken açık bıraktığı bahçe kapısından girdi yeniden. Kapıya yaklaştıkça Hülya hanımın sesini duydu içeriden. Salonun açık penceresinden ses dışarı kadar geliyordu.

“Saçmalama Müjdat tabi ki kabul edecek! O ihaleyi de sen alacaksın. Konuştum ben Mert ile her şey tamam. İdil tamam dedikten sonra çocuktan şikayetini geri alacak işte!”

“Vallahi senden korkulur Hülya! Mert’in eski sevgilisini dövmekten mahkemelik olduğunndan bahsetmedin değil mi kıza?”

“Sen de beni iyice salak yerine koyuyorsun artık. Elbette söylemedim!”

“Kendi kızını böyle bir adama verecek kadar da vicdansız bir kadınsız ama!”

“Beş parasız sürünsün mü yani? Mert’den boşansa bir servet elde eder zaten! Hem İdil çok güzel ve akıllı bir kız! Bakarsın yola getirir onu da!”

İdil duydukları karşısında buz kesmişti. Demek annesi sırf kocasının işi görülsün diye yapmıştı bu planı ve bir psikopata resmen satacaktı onu. Hüseyin’in kurtulması ve kocasının işinin olması karşılığında! Duyduklarına inanamıyordu gerçekten! İçeri girip avazı çıktığı kadar bağırmak istiyordu. Hırsından ne yapacağını şaşırmıştı.

Sonra derin derin nefesler alıp sakinleşmeyi denedi. Hızlı adımlarla yürüyüp çıktı bahçeden. Bu işi annesi ile veya o kadın düşmanı adamla konuşarak çözemeyeceği belli olmuştu. Başka bir çözüm bulması gerekiyordu şimdi.

İşin kötüsü eve gidip söyleyecek bir şeyi kalmamıştı elinde. Öfkeden ve üzüntüden titreyerek eve gitti. Kapıya geldiğinde ağladığı anlaşılmasın diye iyice sildi yüzünü. Biraz toparlanmak için bekleyip bastı zile.

Feriha hanımın gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu. Onun halini görünce kendini kontrol edemeyip yeniden ağlamaya başladı o da. İki kadın koridorda birbirlerine sarıldılar sımsıkı.

Kardeşinin geldiğini duyan Hüseyin’de koridora çıkmıştı.

“Ben hırsız değilim İdil!” dedi yüksek sesle, “Ben kimsenin bir şeyini çalmadım!”

İdil Feriha  hanımın kollarından ayrılıp ağabeyinin yanına gitti ve ona sarıldı sımsıkı bu defa.

“Biliyorum, sen dünyanın en iyi insanısın! Mutlaka bir hata var bu işte! Halledeceğiz sakın merak etme!”

“Halledeceğiz değil mi?”

“Evet halledeceğiz!”

Hüseyin ağlayarak kanapede sızınca, annesi ile arasında geçenleri anlattı Feriha hanıma İdil.

Feriha hanımın bunca yıldır ağzından Hülya hanım hakkında tek bir kötü söz çıkmamıştı. İdil’i annesinden bahsedip üzmeyi de hiç istemezdi zaten. Şimdi duyduklarına ise bir şey söylemeden durmak o kadar zordu ki, dudaklarını ısırarak dinledi kızı.

“İyi ki benim annem sensin!” diye sarıldı İdil kadıncağıza yeniden.

“Sen de iyi ki benim kızımsın!” diyerek öptü saçlarından Feriha  hanım onu.

“Peki şimdi ne yapacağız? Mert denilen o adamla konuşmayı düşünmüştüm ama bahçede duyduklarımdan sonra onun da laftan anlayacağını pek sanmıyorum.”

“Hayır! Kesinlikle o adamla konuşmanı istemiyorum! Onunla evlenmene de izin vermiyorum annen olarak!” dedi Feriha hanım kendinden emin bir sesle. Bu kadar iddialı bir cümlenin İdil üzerindeki etkisini kestirememişti söylerken.

İdil gülümsedi onu dinlerken, gerçek annesi Feriha hanımdı onun. Ses tonu, bakışları, onun hakkındaki duyguları, düşünceleri bile bunun ispatıydı.

“Ben yarın gidip Hakan beyle konuşacağım durumu anlatacağım!”

“Ben de seninle geleyim!”

“Evet nasılsa ikimizde onun iş yerinde çalışıyoruz, belki borçlandırır bizi bir şeyler yapar ve bu parayı ödememize yardım eder! İyi insanlar onlar!”

İdil şirkete girdiğinden beri bir kaç kez uzaktan görmüştü Hakan bey ve kardeşi Murat beyleri. Onlar çoğunlukla yönetim katında olurlar, toplantılara müdürlerle katılırlardı. Bir stajyer olarak İdil’in patronlarla bir işi olmamıştı henüz. Feriha hanımı tanıyorlardı ama ikisi de, o randevu alınca geri çevirmezlerdi herhalde.

Ertesi gün Hüseyin işe gitmedi. Zaten bu kadar olaydan sonra onu çalıştırmaya devam edeceklerini sanmıyorlardı. Hülya hanımdan İdil’in telefonuna bir mesaj geldi sadece.

“Mert parayı bulmanız için on beş gün süre veriyor size! Sonrasında olacaklar senin elinde!
Annen”

En çok “annen” yazısı midesini bulandırmıştı İdil’in hem bütün bunları planlayabiliyor hem de hâlâ kendisine “anne” diyordu bu kadın. Feriha hanımın tırnağı olamazdı bu haliyle.

Mesajdan Feriha hanıma bahsetmedi hemen. Hakan bey ile konuşmaya giderlerken moralinin bozulmasını istemiyordu.

(devam edecek)

 

 

 

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s