Hızla giyinip aşağı indi. Evin içinde hiç ses yoktu. Bebek kanepede değildi, mutfaktan hiç ses gelmiyordu. Mutfağa girdi kimse yoktu, bütün odaları tek tek dolaştı kimse yoktu. Yine mi hayal görmüştü.
Tam o sırada sokak kapısı açıldı ve kadın kucağında bebekle içeriye girdi.
“Uyandın mı aşkım? Biz de biraz hava aldık kızımızla markete gidip geldik” dedi elindeki torbaları göstererek.
Tam bir kabustan kurtulmanın rahatlığını hissetmeye başlamışken, onları yeniden hayatının içinde görmek kontrolsüz bir öfke duymasına neden oldu. Kadın çocuğu salondaki oyun parkının içine bıraktıktan sonra arkasından yaklaşıp kolunu bükebildiğince büktü. Kadın can acısıyla avazı çıktığı kadar bağırıyordu.
“Kimsin sen, sizi kim yolladı. Bu nasıl bir oyun cevap ver bana? Oğlumla karım nerede?”
Kadın “Engin bırak kolumu kıracaksın. İmdat biri yardım etsin!” diye duvardaki bir noktaya bakarak bağırmaya başlayınca, Engin de o noktaya baktı.
“Ne var orada bir kamera mı?” diyerek kadını kolundan çekerek o tarafa yürüttü. Perdeyi hafifçe yana ittiğinde küçük kamerayı farketti. Demek onları izliyorlardı. O halde birazdan yine bu kadını kurtarmak için geleceklerdi.
“Kim onlar çabul cevap ver yoksa seni öldürürüm” dedi öfkeyle. Kurtarıcıları gelmeden onun ağzından alabildiği kadar laf almak istiyordu.
“Bırak beni! Lanet olsun. Bu oyundan çıkarın beni artık!”
“Ne oyunu diyorum sana cevap ver!” diye bağırdığı sırada bahçede güvenlik timinin geldiğine dair sesleri duydu. Kadını ileri doğru fırlatıp, mutfak camını hızla açıp bahçeye atladı ve sitenin içine doğru koşmaya başladı.
Bütün sitenin içinde kameralar olmalıydı burada nereye gitse onu göreceklerdi. Sitenin içinde daha önceden tanıştğı veya aynı servise binip işe gittiği arkadaşlarının hiç birine güvenemezdi. Güvenlik timinin kaç kişi olduğunu bilmiyordu ama en azından bir kısmı şimdi onun evinde olmalıydı. Oturdukları kapalı orman alanı şehrin oldukça dışında bir arazideydi. Buradan çıkmayı başarsabile, bir yere kaybolmadan ulaşabilmesi için epeyce yok katetmesi gerekiyordu. Burada kalsa artık onun oyunu çözdüğünü anlamışlardı muhtemelen başına bir şeyler gelecekti.
Güvenlik binasının arkasına doğru dolaştı. Binada kaç kişi olduğunu bilmiyordu ama güvenlik timinin giriş çıkışı için bu binanın ardında özel bir kapı daha olduğunu farketmişti daha önce. Bu kapı normal giriş çıkışlarda kullanılmadığı için çoğu kişinin farkında olduğu bir kapı değildi. Aslında geçen gün karısını ararken farketmişti o da. Kapıda bir koruma görevlisi bulunmuyordu. Muhtemelen sadece kilitliydi.
Yerden aldığı kocaman bir taşla kapıya doğru koştu. Binanın dış kameraları onu çoktan farketmiş olmalıydı. Taşı hızla kapının kilidine vurmaya başladı. Bir yandan da açılması için zorluyordu. Binanın ön tarafındaki hareketi farkettiği anda kapının kilidi ayrıldı ve koşarak kapalı orman alanının dışına çıktı. Etrafta saklanacak herhangi bir yükselti veya ağaç yoktu. Muhtemelen dışarıyıda kameralarla gözetliyor olmalıydılar. Alan duvarına sırtını yapıştırarak kameraların görüş alanları dışında kalmaya çalıştı ve alanın etrafını dolanmaya başladı. Nasıl olduysa güvenlik timi dışarı peşinden gelmemişti. Beş yüz metre sırtı site duvarına dayalı ilerledikten sonra karşıda daha önceden gerçek orman olduğu anlaşılan kuru ağaçların bulunduğu bir alan farketti. Hızla oraya doğru koşup dalların arasına girdi. Ağaçların sert dalları yumuşak etlerine batıyordu ama yine de onu koruyabilirlerdi. Gidebildiği kadar derine gitti. Peşinden hâlâ kimse gelmiyordu. Kalbi o kadar hızlı atmaya başlamıştı ki yine kaygı düzeyi yüzünden düşüp bayılacağını sandı. Şimdi bayılmanın sırası değildi çünkü kendindne geçerse yine onların ellerine düşebilirdi .
Bir an önce buradan şehire ulaşması gerekiyordu. Şehire varınca şirket merkezini bulacak ve oradaki güvenlik odalarına girerek karısı ve karnındaki çocuğuna olanlar hakkında kamera kayıtlarına bakacaktı. Hava karardıktan sonra gözgözü görmez oldu.Kapalı orman alanı içerdieki tüm ışıltısına rağmen şimdi neredeyse seçilemiyordu bile bulunduğu yerden. Duvarlar dışarıdan içeriye ve içeriden dışarıya ses ve ışık geçirmeyecek şekilde tasarlanmıştı.
O kapıyı açtığında muhtemelen içerideki hava sirkülasyonunda bozulmalar olmuştu. Dışarının pis havası içerideki havaya karıştığı için onun peşinden gelmek yerine kapıyı kapamış olabilirlerdi.
İçerideki onca insanın hayatı elbette onunkinden çok daha önemliydi. Karanlıkta kameralara görünmeden bir yerelere doğru gidebilirdi ama göremediği için ne yöne gittiğini kestiremeyecekti. Gün ağarana kadar biraz uyuyup gün tam aydınlanmadan yapabilirdi belki. Hayatında ilk kez geceyi dışarıda geçiriyordu. Uyumak düşüncesi iyi gelse de kalp ritmi ve yükselen hormon seviyeleri gevşemesine izin vermiyordu. Etraf zar zor aydınlanacak kadar olana kadar bekledi. Dışarıdaki havanın bu kadar serin olabileceğini düşünmemişti. Neyseki henüz sert iklime geçmemişlerdi. Yerinden zorla ayrılarak dalların sivri uçları arasında yeniden ilerlemeye başladı. Nihayet çıkış yerine ulaştığında kapalı orman alanının bu defa sağında kaldığını farketti. Kameralar bu açıdan onu göremeyebilirdi. hızla ileri doğru fırladı. Önünde uzun geniş bir arazi uzanıyordu. Biraz bu yöne koşup sonra yola paralel ilerleyecekti. Böylece kaybolmadan şehire ulaşması mümkündü.
Hava yeniden karardığında planladığı gibi yola paralel ilerliyordu ama henüz bir yere varamamıştı. Açlık ve susuzluk yüzünden dermanı tükenmek üzereydi. Vücudu çok yorgundu artık. Daha önce bloklarda yaşadıkları dönemlerden biliyordu dışarıdaki hava ekstra bir yorgunluk hissi de veriyordu. Onların GenimeTürk’ün kapalı yaşam alanlarında soludukları havadan daha ağırdı.
Şirkete kabul edildiğinde karısı ve oğlu için çok iyi bir iş başardığını düşünmüştü. Şimdi ikisi de elindne kayıp gitmişlerdi. Nerede olduklarını bilmiyordu. Neyin içine düştüğüne dair bir fikri yoktu. Şehire ulaştığı zaman polise gidebilirdi ama o zaman karısını kaçıranlar şirket ya da başkaları ona bir zarar verebilirlerdi. Aslında şimdi kaçtığı içinde onlara zarar verebilirlerdi. Yüreğindeki sıkıntının yükseldiğini farketti yeniden. Bu defa direnci kalmadığı için bayılma hissine engel olamadı.
Gözlerini açtığında hava hâlâ karanlıktı biraz daha üşümüş olmasına rağmen bu baygunlık vücudunun biraz dinlenmesine yardımcı olmuştu anlaşılan. Neyse ki yola çok yakın bir yerde bayılmamıştı. Eğer onu birirleri bulmuş olsaydı hastanede kanından hemen kim olduğunu anlayıp GenimeTürk’e teslim edebilirlerdi.
Başı dönememesi için ağır ağır doğruldu ve yürümeye devam etti. Arazideki meyil onun yoldan geçen arabalar tarafından görülmesini engelliyordu şimdilik. Bu nedenle korkmadan ilerleyebiliyordu. Şehire yakın son beş kilometrede yol kenarının böyle olmadığını biliyordu oraya gelince yeniden havanın kararmasını beklemesi gerektiğini düşünmüştü.
Yolda geçen baygınlık ve benzeri durumlar yüzünden ne kadar sürdüğünü tam kesitiremese de sonunda şehire varmıştı. Pantolonun cebinden her nasılsa düşürmediği cüzdanındaki bozukluklarla kendine yiyecek ufak bir şeyler aldı ve bir duvar kenarına oturup vücuduna biraz enerji dolmasını bekledi. Üzeri başı ağaç dalları ve yoldaki düşüp kalkmalardan parçalanıp kirlendiği için yoldan gelip geçenler onu evsizlerden biri sanıyordu.
(devam edecek)