Cüneyt Ayşe ile evlendi sonunda ama karısını aramaktan da hiç vazgeçmedi. Ayşe başından beri çocuğu kendi büyütmeyi planlamadığını bu nedenle doğumdan sonra bir bakıcı tutmaları gerektiğini söyledi Cüneyt’e.
Cüneyt onun bu kadar duygusuz olabildiğine inanamıyordu. Bebeği kucağına aldıktan sonra anne olmanın ne demek olduğunu anlayacak ve değişecek diye düşünmüştü. Zaten ondan kızına annelik etmesi dışında bir beklentisi de yoktu Özlem’i bulana kadar. Ondan sonra istediğini yere gidebilir, istediğini yapabilirdi.
Ne yazık ki Pelin doğduktan sonra Ayşe aynen söylediği şekilde davrandı. Geceleri bebeği emzirmeye kalkmadığı ve uykusu bölünüyor bahanesi ile başka odada yattığı için Cüneyt onu doğduğu andan itibaren biberon ile beslemeye başladı. Özlem gittiğinden beri zaten kendini toparlayamıyorken bir de geceleri uykusuzluk onu iyice mahvetti bir süre sonra. Bazen bebeğin ağladığını duysa bile kalkamıyor, Ayşe’nin duyup gelmesi için dua ediyordu. Ayşe Cüneyt ve bebeğin dağınıklığından usandığı için sonunda kendi evine gitti yeniden.
“Bu bebeği sen istedin, şimdi onunla ne istiyorsan onu yap!” dedi çekip giderken.
Ne evladını ne de çocukluk arkadaşlarını kaybetmiş olmaktan pek etkilenmişe benzemiyordu. Hatta hayatında yeni biri olduğunu söylemişti bu yüzden her an boşanabilirlerdi. Ayşe gittiğinde Pelin henüz bir yaşındaydı. Sonunda okuldaki bir kaç arkadaşının tavsiyesi ile bir firmadan bakıcı ayarladı Cüneyt. Bebek üç yaşına gelene kadar geceli gündüzlü kalacaktı. Sonra Pelin’in kreşe başlama duruma göre karar vereceklerdi. Kadın hem Pelin’e bakacak hem yemeği yapacaktı, evi temizlemeye ise ayrı bir kadın gelecekti.
Bütün maaşını kadınlara veriyor olsa da, bakıcı ve temizlik görevlisi sayesinde bir süre sonra kendine gelmeye başladı Cüneyt. Akşamları gidince kızını seviyor, bir yandan ortak arkadaşlarını arayarak Özlem’in izini bulmaya çalışıyordu.
Pelin dört yaşına geldiğinde Ayşe ile çoktan boşanmışlardı. Ayşe çocuğun velayetini ona bırakmıştı hiç itiraz etmeden. Şimdi iki yıllık evliydi o da bir başkasıyla ve bu günlerde doğuracağını duymuştu Cüneyt.
“Allah o adama ve bebeğe yardım etsin!” dedi içinden.
Bir sabah iş yerine vardığında geldi beklediği telefon, arkadaşlarından biri Özlem’in izini bulmuştu. En azından hangi hastanede görev yaptığını öğrenmişti. O da bir arkadaşının tesadüfen onun hastası olması sonucu ortaya çıkmıştı. Cüneyt hemen hastanenin adını not aldı. Bir seyahat yapması gerekiyordu. Bakıcı kadınla ve iş yeri ile konuşup bir kaç gün olmayacağını söyledi. Gidip Özlem’i geri getirecek, sonra Pelin’i ikisi birlikte büyüteceklerdi. Tabi önce onu affetmesi için ne gerekiyorsa onu yapacaktı. Hızlıca çantasını hazırlayıp yola çıktı.
Özlem’in görev yaptığını öğrendiği özel hastanenin önüne geldiğinde kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Aradan geçen yılların Özlem’in hasterini artırıp, öfkesini yatıştırmıştır diye umuyordu.
Doğru yerde olduğundan emin olmak için hastane girişinde doktorların isim branş ve fotoğraflarının olduğu listeyi kontrol etti. Özlem saçlarını kestirmişti demek. Oysa omuzlarından dökülen harika dalgalı saçları vardı onun. Bu hali de güzel olmuştu aslında. Belki eve döndükten sonra Cüneyt rica edince yeniden uzatırdı.
Onu o kadar çok özlemişti ki, bir daha yanından hiç ayrılmayacaktı, ömrünün sonuna kadar ne isterse yapacaktı.
Derin bir nefes alıp, Özlem’in görev yaptığı kata çıkmak için asansöre doğru yürüdü. Burası gerçekten büyük ve güzel bir hastaneydi. Özlem gibi başarılı bir doktorun burada görev yapmasına şaşırmamak gerekti.
Asansörden iner inmez bölüm sekretaryasına ilerledi. Artık bir dakika bile bekleyecek hali yoktu. Telefonla konuşan bölüm sekreteri eliyle beklemesi için işaret etti. Başını kalabalık koridora çevirip Özlem’i görebilir miyim diye bakındı o da sağına soluna ama göremedi.
Sekreterin “Buyurun” diyen sesiyle döndü yeniden.
“Ben Özlem hanıma bakmıştım.”
“Randevunuz var mıydı?”
“Hayır ama..”
“Üzgünüm randevunuz yoksa alamayacağım, Özlem hanım bu gün doğum iznine ayrılıyor”
Tam “ben kocasıyım” diyecekken sekreterin ağzından dökülen kelimeler durdurdu Cüneyt’i.
“Anlamadım?” dedi şaşkınlıkla
“Özlem hanım bu gün doğum iznine ayrılıyor beyefendi, diğer doktorlarımızdan birine randevu verebilirim”
“Özlem hanım evli mi?”
“Hah bakın Özlem hanım o, yanındaki de kocası, aynı Özlem hanımdan mı bahsediyorsunuz acaba yoksa yalnış katta mısınız?”
Cüneyt hızla dönüp odanın kapısından sarmaş dolaş çıkan çifte baktı. Özlemin kısacık saçları hamileliğin yüzüne verdiği aydınlıkla çok hoş olmuştu. Kocası o diğerleri ile vedalaşırken gülümsüyor ve eşyalarını taşıyordu. Adam bir an için döndü ve Cüneyt’le göz göze geldi. Ona da gülümsedi.
“Randevu alacak mısınız?” diye sordu sekretaryadaki kız koluna dokunarak.
Cüneyt “Hayır” dedi başını ona çevirmeden. Özlem’in o tarafa döneceği sırada hızla asansöre yürüdü yeniden. Şansına asansör kata yeni varmıştı ve kapı hemen açıldı. İnenlere yol vermeden attı kendini içeri doğru. Asansördekiler homurdandılar.
Sırtını asansörün aynalı camına dayadı. Sanki asansördeki havayı emiyordu içeridekiler. Çok sıcak ve havasızdı. Kapı açılır açılmaz bu sefer insanları umursamadan dışarı fırladı hemen. Sonra da hızla hastanenin kapısından çıktı. Öne eğilip nefesini kontrol etmeye çalıştı.
İşte o an başlayan ağlama krizi, kendi evinin önüne gelene kadar devam etti. Geç kalmıştı. Pelin’in dünyaya gelmesine hem de Ayşe gibi bir anneden dünyaya gelmesine neden olmuştu, Özlem’i geri getireceğinden hiç şüphesi yoktu. Şimdi annesiz bir çocuk büyütmek zorundaydı tek başına. Büyüdüğünde bu olanları ona nasıl anlatacağını bilemiyordu.
SON