Zehirli yılan – Bölüm 8

Perihan hanım bir kaç kez aramış, Zehra’nın sesindeki mutluluğu hissedince şaşırmıştı önce. Kızının sesine hiç duymadığı cıvıltılar eklenmişti. Resim yaptığını söylemişti ayrıca. Nerede olduğunu söylemiyordu ama anlattıklarından bir rehabilitasyon merkezinde olabileceği sonucuna varmıştı kadın.

Her şey güzel olduğunda zaman çok hızlı akıp geçiyordu. Nihayet gittikleri yerde Armağan’ın görev süresi dolunca toparlandılar dönmek için.

“Yine beni görmeye geleceksin değil mi?” dedi Melisa uyumadan önce.

“Elbette geleceğim, hatta belki sen de gelir benimle kalırsın biraz. Atları gösteririm sana.” dedi Zehra gözlerinin dolmasını engellemeye çalışıyordu. Sonu gelmeyecek harika bir hayatı yaşar gibi yaşamıştı bu üç dört ayı. Yarın akşam eski hayatına dönecek olmayı kaldırmıyordu ruhu.

Perihan hanımın dünyasına geri dönecekti buradan sonra. Melisa muhteşem babasıyla devam edecekti hayatına. Bir çocuğu kıskanır mıydı insan? Kıskanmıştı işte. Elbette bir kötülük düşünmüyordu bu duygularında. Sadece onlarla kalabilmek istiyordu belki biraz daha.

Birlikte vakit geçirmek istediği tek kişi değildi Melisa elbette, bütün bu ayların sihirini yaratan kişiden ayrılmak istemiyordu belki de o. Az konuşan, yüzü çiçek bozuğu ama için kocaman bir cennet taşıyan Armağan’ı özleyecekti.

Nefise’de onun gibiydi aslında ama Armağan’a hissettiklerinin farklı olduğunu anlayabiliyordu.

Gözyaşlarını saklamaya çalışarak  ayrıldı onlardan yolun sonunda. Onu eve bırakıp, kendi evlerine doğru yola çıktılar. Gelmeleri için ısrar etse de, Armağan Melisa’nın çok yorgun olduğunu söyledi.

Eve girer girmez bir sorguya aldı Perihan hanım onu. Kızının tedavi gördüğüne kendini inandırmıştı. Hiç tanımadığı bir aile ile başka bir şehirde olduğunu öğrenince kulaklarına inanamadı. Armağan’dan bahsederken sesinin değişen tınısı. Gözlerindeki parlaklığı tanımıştı kendi gençliğinden.

“O zehirli yılanın senei ısırmasına izin vermişsin!” dedi hayretle. Yıllardır ona vermeye çalıştığı bütün eğitim bir baba kız ile geçirilen üç dört ayda yerle bir olmuştu.

Yanlarında kalabilmek için can  attığı insanlara “zehirli yılan” denmesi canını yaktı Zehra’nın. Annesinin yıllarca ona zehirli yılan diye anlattığı şey aslında yaşama duyulan sevgi ve coşkunun ta kendisiydi.

“Asıl senin içinde hırsla beslenen bir zehirli yılan var!” diyerek gitti odasına ve ağlamaya başladı.

Tam o sırada aradı Armağan, gözyaşlarını silip açtı telefonu. Onun “Merhaba, nasılsın?” diyen yumuşacık sesiyle gülümsedi. Sesinin renginden anlamıştı hemen ağladığını

“Bir şey mi oldu?” dedi endişeyle.

“Ben sizi özledim” dedi bir anda çocuk gibi. Ağzından çıkanlara kendisi bile inanamıyordu.

Kısa bir sessizlik oldu telefonda. Bu sessizlik boyunca kocaman taşlar yağdı Zehra’nın yüreğine. Üç dört ay aynı evde oturdular diye bu kadar samimiyet fazlaydı belki de. Pişman olmuştu çenesini tutamadığına.

“Özür dilerim.” dedi fısıldar gibi.

“Gelim alayım mı seni?” dedi Armağan’ın sevgi dolu sesi yeniden.

“Gelir misin?”

“Ne zaman istersen!”

Yine bir sessizlik oldu.

“Melisa her doğum gününde bir dilek dilerdi” diye anlatmaya başladı Armağan, “ama ne dilediğini bize asla söylemezdi. Ona mumları üflerken dileyeceği şeyleri kimseye söylemezse olacağını söylemiştim bir keresinde.” dedi ve güldü.

Zehra nefesini tutmuş dinliyordu bu büyülü sesin ağzından dökülenleri.

“Bu gece uyumadan bana dileğinin gerçek olduğunu söyledi.”

“Neymiş dileği?”

“Eğer bir kaç gün sonra onun doğum gününe gelirsen açıklayacakmış.”

“Elbette gelirim.” dedi gülümseyerek Zehra.

Yüreği sevgiden patlayacak gibi hissediyordu şimdi.

“İstersen yarın gelip alabilirim seni yine de, bir kaç gün erken gelmene seviniriz.”

“Doğum gününde orada olacağım” dedi sevgiyle ve kapattılar telefonu.

Armağan’ın söylediklerinden farklı anlamlar çıkarıp çıkarmadığını sordu bütün gece kendine.

“İstersen hemen gelip alayım seni?” demişti bir kahraman gibi. Kendini kurtarılmayı bekleyen bir prenses gibi hissetmişti bu sözlerin ardından.

Nefise’yi arayıp sormalı mıydı acaba bunların anlamını. Bir kaç gün sonra oraya gideceğini düşünüp vazgeçti sonra.

Ertesi gün koşarak alışverişe gitti ve Melisa’ya bir hediye seçmeye çalıştı. Çocuğun babasının yaptığı oyuncaklarla ne kadar mutlu olduğunu hatırlayınca vazgeçti bu düşüncesinden. Bir kaç malzeme alıp eve döndü hemen. O da kendi elleriyle bir oyuncak hazırlayacaktı ona.

Tıpkı ona benzeyen minik bir bez bebek dikti elinden geldiğince. Çok harika olmamıştı ama yine de güzeldi. Heyecanla paketledi bebeği ve sonra bir tane de kumaştan kalp dikti kendi elleriyle.

Perihan hanımın itirazlarına Nejdet bey göğüs gerdi bu sefer, yıllardır Zehra’nın gözlerinde görmeyi beklediği pırıltıları görmüştü nihayet. Karısının onları yeniden hüzünlü bir perdeye dönüştürmesine izin vermeye hiç niyeti yoktu.

Büyük bir mutlulukla karşıladı Zehra’yı bütün aile. Melisa’nın doğum günü yine bir piknikle kutlanacaktı. Nefise arkadaşının bu teklifi geri çevirmemesinden çok mutlu olmuştu. Armağan ve Melisa’dan dinlediklerinden sonra artık onun aşık olduğundan adı gibi emindi zaten. Armağan’ın gözlerindeki pırıltıyı da görmüştü ama hiç bir şey söylemedi.

Melisa onun diktiği bebeği görünce bir çığlık attı sevinçle, “Bu ben miyim?” diyerek sarıldı Zehra’nın boynuna.

“Sen aslında bu bebekten çok daha güzelsin ama benim elimden bu kadarı geldi.” dedi sevgiyle ona.

“Önemli olan senin yüreğinde güzel olmam.Dış görünüşün bir önemi yok.” dedi çocuk yine kendinden büyük bir sözle.

İster istemez gözü Armağan’a kaydı Zehra’nın. Gülümseyerek izliyordu ikisini.

Doğrulup onun yanına gitti bu sefer.

“Dileğinin ne olduğunu söyledi mi?” diye sordu.

“Hayır pastasını üflerken söylecekmiş.”

Neşeli geçen bir kaç saatin ardından nihayet Melisa’nın pastasına geldi sıra. Büyük annesinin yaptığı çilekli enfes pasta getirilip kondu tahta masaya.

Çocuk gözlerini kapatıp üfledi tüm mumları ve gülümsedi Zehra ve babasına bakıp.

Herkes pastayı kesip dağıtma telaşına düşünce gitti onların yanına ve ikisinin birden elinden tuttu.

“Söylemeyecek misin artık?” dedi babası diz çökerek, “Merakla bu anı bekliyoruz.”

Zehra’da diz çöktü diğer yanına. Melisa ikisinin tutuğu ellerini alıp üst üste koydu.

“Dört yıldır bir annem olmasını diliyorum. Babamın içinde çok fazla sevgisi var. İkimize birden yetebilir.” dedi Zehra’ya bakarak.

Zehra ne diyeceğini bilemedi, çocuğun sözleri yüreğinin ta en içine kadar işlemişti. Gözleri doldu. Armağan’ında dolmuştu gözleri. O da merakla Zehra’nın yüzüne bakıyordu şimdi.

Zehra elini cebine sokup diktiği kalbi çıkardı ve Armağan’a uzattı.

“Sana dileğimin gerçek olduğunu söylemiştim.” diye bağırdı Melisa.

Birbirlerine sarıldılar sevgiyle.

Zehra’nın o günü kendi doğum günü gibi hatırlayacaktı hep sonraki yıllarda.

Yıllarca Perihan hanımın hırs hapishanesinde kapalı kalmış ruhu ve yüreğinin yeni bir hayata başladığı, yeniden doğduğu gün olmuştu o gün.

SON

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s