Zehirli yılan – Bölüm 3

Üçüncü sınıfa başladıklarında Nefise ile olan dostlukları daha da derinleşmişti, yaz tatilinde geçen bir haftanın ardından. Zehra biraz annesinden, biraz onun neden böyle davrandığından anlatmaya başlamıştı ona  güvenip. Perihan hanımın aşk hakkında söyledikleri çok şaşırmıştı arkadaşını.

Başına bir kez böyle bir olay geldi diye insan nasıl olup, böyle yüce bir duyguyu yok sayabilirdi ki. Tamam başına gelenler hoş şeyler değildi anlıyordu ama bu aşkın değil, cehaletin suçuydu biraz da ve o cehalete ortam hazırlayanların elbette.

Nefise biraz ayran gönüllü olabilirdi, kolayca aşık olduğunu sanıyor hayallere dalıyordu ama bir gün gerçek aşkıyla karşılaşacağına inanıyordu yürekten. İnsanlar çift yaratılmıştı ve herkes eşini bulacaktı illa ki. Bu bazen acılı yollardan, bazen neşeli yollardan olabilirdi ama olurdu.

Onun bir kuzeni vardı mesela. Karısını çok severek evlenmişlerdi. Yakışıklı bir adam değildi ama dünya iyisiydi. Karısının ailesi kuzeninin çiçek bozuğu yüzünü görünce kızı kenara çekip “Sen ne yaptığını biliyor musun?” diye sormuşlardı. Sonradan onu tanıdıkça anlamışlardı ne  kadar derin bir insan olduğunu.

“O kadar mı çirkindi yani?”

“Yani çirkin demeyelim. Çirkin insan olmaz Zehra, güzel insanda olmaz aslında. İnsanın yüreği yansır yüzüne gözlerine. Sende ona bakıp seversin. Şimdi misal benim şu geçen sene hoşlandığım çocuğu  ele alalım.”

“Hangisini?” dedi Zehra kahkaha atarak.

“Aman  be! Hani şu sarışın olan vardı ya, okulun tiyatro grubundaymış.”

“Hatırladım.”

“İşte o misal. Ay ne hoş çocuktu di mi?”

“Evet de, sen bir şey anlatıyordun.”

“Sen onu niye sevmediydin?”

“Ya Nefise zaten sen hoşlanmıyor muydun o çocuktan şimdi benim sevip sevmemem ne alaka acaba?”

“Ne bileyim, kimseyi sevmiyorsun sen. Bu böyle olmaz ki ama?”

Aslında iki gün önce Perihan hanım aramıştı Zehra’yı. Ara tatilde mutlaka gelmesini çünkü ortakları Nusret beyin oğlu Kaan ile tanışmalarını istediğini söylemişti. Uzun süredir yurt dışında okuyan oğlan nihayet dönmüştü Türkiye’ye. Özlem hanım lafın arasında “Zehra ile bir tanışsalar.” diye belli  etmişti niyetini annesine. Hem ortaktılar, hem bildikleri bir aileydi Ayrıca Nusret neyin ailesinden kalan malı mülkü de epeyce vardı. Başkaca kardeşi olmadığı içinde hepsi birden Zehra’nın çocuklarına kalacaktı.

“Anne dur daha tanışmadık bile sen çocuklar demeye başladın!” demişti Zehra kızarak.

“Zehracığım ben sana yıllardır bir şey öğretemedim mi acaba? Çocuk maşallah dergiden fırlamış gibi yakışıklı, parası da çok. Ailesi desen öyle. Tanışınca ne değişecek söyler misin?”

Bir şey dememişti Zehra. İnsan hiç görmediği birinden de çocuk yapmayı düşünmezdi herhalde. Nefise’nin bir sürü şey söyleyeceğini bildiği için bahsetmedi ona şimdilik. Ara tatilden döndükten sonra söylerdi bir şeyler duruma göre.

“Sana diyoruma aklın nerelere gitti acaba?” diye seslendi dalıp giden Zehra’ya, “Ne diyordum bak lafımı da unuttum. İşte benim o kuzenim evlendi böylece çokta mutlu oldular. Sonra kız ölüverdi.”

“Nasıl ölüverdi.”

“İşte meğer hastaymış ama bilmemiş kimse, hamile kalınca doktor testleri yaparken ortaya çıktı hastalığı. Doğumdan sonra tedavi olacak falan dediler ama kızcağız bebeği doğurduğunun haftası gitti küt diye.”

Nefise iyiyi de kötüyü de öylesine doğal anlatıyordu ki insan öylece dinliyordu sadece. Kim bilir neler yaşamışlardı oysa o acı günlerde.

“Kurmayacaksın ama seveceksin bakma öyle yüzüme!” dedi kız arkadaşının ne düşündüğünü anlamış gibi, “Ay sen gördün aslında kuzenimi ya benim.”

“Nerede gördüm?” dedi Zehra merakla.

“E geldiğinde gördün ama o kalabalıkta şimdi sana hangisiydi söylesem de anlamassın. Neyse seneye gelirsen  ayrıca söylerim bu o diye.”

Ara tatil gelince Zehra üniversiteye başladığından beri ilk defa eve döndü bu sefer. Nefise her ara tatilde ailesinin yanına gittiği için sorgulamadı bu defa ne ayrıcalık olduğunu. İkinci dönemde yeniden buluşmak üzere vedalaşıp ayrıldılar.

Perihan hanım, Zehra döner dönmez yemeğe davet etti ortaklarını. Çocukların bir an önce birbirini görmesini istiyordu. Sonraki planlar onlar bir arada olmadan da hallolabilirdi nasılsa. Zehra’dan yana bir kuşkusu yoktu zaten o sözünden çıkmazdı. Kaan’ın da onu görüp beğenmemesi mümkün değildi, çünkü en az kendisi kadar güzeldi kızı da.

Nihayet gösterişli bir akşam yemeğinde bir araya geldiler. Kaan’ı görür görmez “Nefise görse kesin bayılırdı bu çocuğa.” diye düşündü Zehra. Gerçekten de kaşı gözü özenle çizilmiş gibiydi oğlanın. Modaya uygun ince bir giyim zevki olduğunu da anlaşılıyordu üzerindekilerden. Perihan hanım’ın çocuğu neden bu kadar beğendiğini anlamıştı Zehra. Yürüyen banknot gibiydi marka giysilerinin içinde.

Kaan, Perihan hanımın düşündüğü gibi gözlerini alamamıştı bütün gece Zehra’dan. Annesinin seçtiği petrol yeşili elbisesinin içinde gerçekten Kaan’dan aşağı kalır yanı yoktu onunda. Konuşmayı çok sevmediği için yemek boyunca soru soruldukça konuşarak, hanımefendi sıftını da kazanmıştı aileden. Zaten Perihan hanımın geçmişi kimse bilmediği için  ve Zehra’yı da Nejdet beyin öz kızı sandıkları için bu anlamda bir şüphesi yoktu Kaan’ın ailesinin.

Evde kaldığı bir haftanın iki gününü ailelerin isteği üzerine Kaan ile geçirdiler. Yakışıklı olduğu kadar da alaf yapıyordu Kaan’ın ağzı gerçekten. Zehra’nın güzelliğini öve öve bitiremiyordu. Nazikçe gülümseyerek cevap veriyordu Zehra’da. Annesi gönüllü gözükmemesi konusunda onu uyarmıştı. Nasılsa evleneceklerdi ama bir ağırlığı olması da gerekiyordu kızın.

Zaten bir şey hissetmediği için ağırlığını koymakya zorlanmıyordu Zehra. Tamam çok yakışıklı çocuktu gerçekten. Bakımlı, nazik bir erkekte olması gereken bütün özellikleri tamdı yürüyen banknotun ama niyeyse kalbinde en ufak bir kıpırtı bile yaratmıyordu. Hoş sözler duymak güzeldi elbette  ama ilk kez duymuyordu ki o zaten bunların çoğunu.

Okula döndüğünde Nefise’ye anlattı olan biteni. Sadece önceden haberi olduğunu söylemedi. Sanki tesadüf olmuş gibi söylemişti annesinin onları yemeğe çağırması ile ara tatilin aynı zamana denk gelmesini.

Nefise öyle heyecanlandı ki hikayeyi dinleyince, hemen çocuğun sosyal medya hesaplarını açıp resimlerine baktılar.

“Ya Zehra var ya!Durdun durdun turnayı gözünden vurdun ama ben biliyordum senin sırılsıklam aşık olacağını.”

“Sırılsıklam aşık falan değilim onu da nereden çıkardın?” dedi kız gülerek.

“Aşık değilsen niye evleneceğiz falan diye anlatıyorsun o zaman?”

“Birbirimize uygunuz çünkü.” dedi Zehra omuzlarını silkerek.

Nefise bir türlü anlamıyordu bu mantığı. Arkadaşına bir saat nutuk çekti evliliğin sırf uygunu diye olmayacağına dair.

“Seni gören de bir kaç kez evlendin sanacak?”

“Evlenmedim ama çoğunluğu evli kalabalık bir aileyle yaşıyorum ben unuttun mu? Hepsinin hikayesini, kavgasını, iyi kötü gününü biliyorum. Senin gibi evlenen bir tane bile yok aralarında.”

Ses çıkarmadı Zehra. Nefise’yi, onun yaşama bakışını ve  heycanını çok seviyordu ama aşkın sadece bir rüya olduğunu anlamasını beklemiyordu ondan. Bu güne kadar aşık olduğunu söylediği hiç bir erkekle birlikte olmamıştı zaten. Sadece hayal kuruyor. Kurduğu hayallere daha çok aşık oluyordu sanki. Yemeden içmeden  kesiliyordu önce. Uyuyamıyor, zaten tükenmeyen enerjisi tavan yapıyor sonra hayal kırıklığına dönünce evin içinden çikolata kağıtları toplamak zorunda kalıyordu günlerce.

Bu muydu yani aşk. Evlenmek için bunu mu hissetmesi gerekiyordu. Annesi Nejdet beye aşık değildi ama onlar çok mutluydular. Çok mutlu bir ailede büyümüştü o. İkisi de ayrı ayrı sevgilerini esirgememişlerdi ondan.

“Kusura bakma ama aşk sende sadece kilo yapıyor.” dedi gülerek.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s