Kalabalık dağılınca, gidip açtı banyonun kapısını. Selim’i banyonun köşesine büzülmüş oturuyorken buldu. Tam koluna yapışıp kaldıracakken hatırladı onun kız olduğunu.
Nazikçe çömeldi önüne, elini tuttu. Nasıl olup anlamamıştı bu narin parmakların bir erkeğe ait olmadıklarını.
“Kalk hadi, gittiler!” dedi sakince. Doğrulmasına yardım edip, salona geçirdi onu.
Banyodaki kanlı kıyafetleri bir çöp torbasına doldurup, kapının yanına koydu. Yarın işe giderken atabiliridi uzak bir çöpe ya da yakardı o kadar detay düşünemiyordu şimdi.
Selim tir tir titrtiyordu hala. Edemedi gitti odasından battaniyeyi getirip sardı ona. Erkek olmadığını öğrendiğinden beri şaşırmıştı iyice nasıl davranacağını.
“Oğlum niye söylemedin kız olduğunu?” dedi eliyle saçlarını karıştırarak.
Sanki saçlarını karıştırısa kafasındaki karışıklık gidecek gibi, iki eliyle karıştırdı saçlarını bu defa. Yüzüne düşen siyah saçları dikildiler havaya.
“Ne diyorum ben ya?” dedi odanın içinde dolanmaya başlayarak.
Ne deseydi sahiden şimdi? Komşu oldukları günden beri girmişti içlerine iyice. Kardeşi, alkolik babası, oğlan mı kız mı neyse bilemediği bu yavrucağın hüzünlü gözleri sokmuştu onu bu hikayeye.
Kadın öldürmese, zaten kalkıp kendi öldürecekti adamı bu gece. Tam kapıyı kıracakken kanlar içinde gördüğü an geldi aklına Selim’i. Gözlerindeki dehşeti hatırladı. Annesinin üzerinde bir damla kan yoktu oysa. Kadın sadece bıçağı tutuyordu elinde.
“Lan yoksa sen mi öldürdün Cemil’i?” dedi dönüp.
Cevap gelmedi Selim’den.
“Adın ne kızım senin ya? Ağzım alışmış lan filan kusura bakma!”
“Selin.” dedi cılız sesi titreyen bedenin.
Gidip çöktü dizlerine Selin’in : “Kızım sen mi öldürdün babanı, ondan mı feryat etti annen o kadar?”
“Ben öldürdüm.”
Durdu Ali, hep koca yürekli olduğunu düşündüğü bu tanıdık yüze baktı dikkatlice.
“Ne diyim ki ben şimdi!” dedi kalktı yerinden.
Selin boş gözlerle izliyordu onun hareketlerini.
“Hakketmişti çoktan o pe… Ağzımı bozacağım şimdi! ”
Gene hızlı bir tur attı odada, olanı biteni toparlamaya çalışıyordu aklında. Şimdi ne olacaktı peki? Hayatta kimsesi kalmamıştı bu kızın. Annesi de ona emanet etmişti üstelik. Kadının nefsi müdafa da sayılsa kolayca geri döneceğini sanmıyordu. Yan daireydi nasılsa. Dükkana da eve de geliyordu Selin. Ona sahip çıkabilirdi kolayca. Konu komşu geldi sonra aklına.
“Başlarım konu komşuya! Kim biliyor ki senin kız olduğunu?” dedi sanki Selin’e cevap veriyor gibi.
Sonra yeniden dolandı odanın ortasında.
“Buldum!” dedi heyecanla ve dönüp oturdu kızın yanına.
“Bak şimdi, mahallede kimse senin kız olduğunu bilmiyor. Bilmiyor değil mi?”
“Yok bilmiyor.”
“Hah! Sen burda kalırsın benim evde. Yan evi de boşaltır kiraya veririz. On sekizini geçtin di mi sen?”
“Geçtim.”
“Ordan gelen parayı atarsın bir kenara, yarın annen çıkınca lazım olur. Bende de var birikmişin. Yani şey için. Neyse, annen çıkana kadar böyle idare ederiz. Sonra siz karar verirsiniz ne yapacağınıza, ne dersin?”
Selin hungür hüngür ağlamaya başladı yeniden.
İyice eli ayağına karıştı Ali’nin. Erkekken ağlaması tamamdı da. Kızdı işte şimdi. Dayanamazdı ki o bir kız ağladığında.
“Sus be sus, içimi parçalıycan!” diye oturdu yanına kızın.
Çekip sarıldı. Eskiden yaptığı gibi elini dolaştırdı saçına.
Gözünü açtığında öğlen olmuştu çoktan. Kız hâlâ göğsünde uyuyordu. Onu uyandırmadan kalktı sedirden. Dükkanı açmamıştı. Gitti duş aldı hemen, çayı koydu. Bir şeyler atıştırıp çıktı evden. Masanın üzerine bir not bıraktı.
“Uyanınca dükkana gel!”
Çıkmadan son bir kez baktı uyuyan Selin’e.
“Canına yandığım, bunca zaman ruhuna hasta olduğum. Niye demedin ki kız olduğunu?”
Yokuşu çıkarken onunla konuştuklarını düşündü. Aslında içinde ne var yoksa dökmüştü ona. Onun hayran hayran dinleyişleri, kendini model aldığı için diye de gurur duyardı kendi kendine.
“Kızmış meğer!” dedi yine. Bir türlü aklı almıyordu bunu.
Neler gelmişti zavallının başına, sonunda kala kala onun eline kalmıştı şimdi : “Acaba anamların yanına mı götürsem?” diye düşündü kendi kendine. Burada kalsa tüm anıları canlanacaktı garibin habire. Biraz uzaklaşması iyi olurdu belki.
Hırlı gürlülerdi ama iyi insanlardı anası babası. Bir garibi yolda bırakmazlardı. O da gider görürdü arada bir.
“Yok!” dedi sonra , “Dur bir olacaklara bakalım önce!”
Bir saat sonra geldi Selin. Müşteriler gelmeye başladığından konuşamadılar fazla. Kız bir hayalet gibi her zaman yaptığı işleri yapmaya koyuldu. Ali gözünü ayırmıyordu ondan. Dün yaşanılanlardan sonra çalıştırmak iyi bir fikir değildi ama evde bıraksa bu seferde aklı onda kalacaktı. Hiç değilse gözünün önündeydi burada.
Eve girip üzerine başına da bir şeyler almak lazımdı. Ev polislerin çıktığı gibi duruyordu öyle.
“Yok, kızı sokamam oraya!” dedi kendi kendine. Birinin önceden girip ortalığı temizlemesi gerekiyordu. “Akşam bir bahane uydurup çıkarım evden, geçer temizlerim olmassa.”
Bir hafta boyunca başka işlere yollamadı onu. Aldı getirdi her gün dükkana. Her gün temizlendi dükkan. Mahallede rastladıkları insanlar, musallat olup soru soruyorlardı. Evde bıraksa başını alamayacaktı onlardan.
Her gün konuşuyordu onunla, kızın rüyada gibi dolaşması kesilmemişti hâlâ. Bir doktora mı götürsem diye bile düşündü bir ara. Bütün hayatı o olmuştu şimdi. Aldığı nefesi takip ediyordu.
Evi düşündüğü gibi temizlemiş, ihtiyaç olacakları almış, kalan eşyaları da beraber indirmişlerdi arka bahçedeki kömürlükten bozma küçük odaya. Selin hiç konuşmadan yapmıştı tüm bunları. Bir tek Tekin’in oyuncaklarını görünce koyvermişti yeniden. Ali sarılıp sakinleştirmişti. Bir tek sarılınca susuyordu kız.
“Onca sarılmışım erkek sanıp, bu saatten sonra da sarılmışım çok mu?” diyordu Ali içinden.
Kız diye yaşadığı çekingenliği atmıştı üzerinden. Kızsa kızdı. İnsandı nihayet. Erkekken de sevmişti onu, şimdide seviyordu. Üstelik emanetiydi de artık. Bir de toparlansaydı çok mutlu olacaktı. Kolay değildi yaşadıkları. Geçecekti elbet.
Nihayet eve bir kiracı çıktı, hemen taşındı yerine.
“Baksana!” dedi Ali akşam yemek yerlerken, “Bu evi de kiraya verelim, dükkanın oralardan ya da uzaklardan bir ev tutalım diye aklıma geldi bu gün. Buralardan gidelim. Kimsenin tanımadığı bir yerlerde oluruz. İster misin?”
Neredeyse üç hafta olmuştu polis annesini götüreli, artık daha iyiydi Selin. Ali ile aynı evde, aynı havayı solumak iyi geliyordu ona. Evini temizlerken de hep karısı olmayı hayal etmişti. Şimdi öyle olmasa da, hayal ettiği kadarını yaşıyordu en azından. Geriye kimsesi kalmamıştı. Annesinin davası uzun sürecek diyorlardı. Konu komşu herkes adamın şiddet uyguladığına şahitlik ederiz dediler. Ali’de edecekti.
Ali’nin kara güzel gözleri bakıyordu hâlâ Selin’in düşünceli gözlerine : “Ne diyorsun kız gidelim mi? O zaman böyle erkek gibi dolanmada gerek kalmaz. Uzatırsın saçlarını o afeti devran gibi. Entari de alırız sana. Kıza benzersin.”
Afeti devranı hatırlayınca gülümsedi Selin. Haftalardır ilk kez gülümsediğini görüyordu Ali. Eskiden de çok gülmezdi ama gamzeleri ortaya çıkaracak kadar gülümserdi en azından.
“Hah şöyle be kızım, içimi aydınlattın bak bir güldün! Kurban olurum senin o gülünce çıkan gamzene.” dedi Ali boş bulunup. Kıpkırmızı olup sustu sonra.
(devam edecek)