Hayat isterse – Bölüm 15

Öğretmeni, Dila gibi çocuklara sahip çıkan bir dernekle bağlantıya geçip, ona burs verilmesini sağladı ilk yıl. Bursu veren derneğin tek istediği mezun olduktan sonra dernek üyesi olarak kalıp, gönüllü çalışmasıydı. Burstan gelen harçlık kitabına, defterine yetiyordu. Ayrıca öğretmenin ve derneğin topladığı kıyafetlerden de ona gönderiyorlardı. Kendisi gibi yurtta kalan diğer kızlar da yurdun dört bir yanından gelmiş orta halli ailelerin çocuklarıydı. Dila’nın durumuna üzüldükleri için ailelerinden gelenleri onunla da paylaşıyorlardı. Böylece Dila azla yetinip, kimseye muhtaç olmadan okulunu tamamladı. Dernek burslu okuyan öğrencilerine üyelerinin desteği ile iş imkanları da buluyordu. Yurtla bağlantısı kesilmeye yakın, bir cesaret yine Fatma’nın evine gitti, perdeler hâlâ çekikti, anahtarı korkarak kapıya sokup çevirdi, kapı tık diye açıldı. İçeriden gelen havasızlık kokusu iki yıldır eve giren çıkan olmadığını söylese de, yine de girip dolandı ve o çıktıktan sonra eve kimsenin girmediğini anlayıp rahatladı. Dernek ona iş bulup, hayatını kurana kadar yine Fatma’nın misafiri olacaktı mecburen. Her gece annesi ve Fatma için dualar etmişti. Mezun olunca bursu da kesildiği için geçici olarak eve yakın bir kafede iş buldu. İki vardiyayla çalışan kafede bulaşık yıkayıp, garsonluk yapacaktı. Diğer çalışanlar da kendisi gibi genç çocuklardı. Şartları çok iyi olmasa da boğazını doyuracak kadar parası vardı. Yurttaki kızlarla artık kardeş gibi olduklarından hepsi giderken Dila’ya bir şeyler bırakmıştı. Aralarından en çok Habibe ile iyi anlaşmışlardı. Habibe de onun gibi köyde büyümüş, anneleri ölünce büyük ağabeyleri evlenip ilçeye taşınmış, kardeşlerini de yanında getirmişti. Bir bekar ağabeyi ile küçük kardeşi hâlâ ağabeyi ile oturuyorlardı. İki katlı evin alttaki dar katını kardeşlerine vermiş, üstte de karısı çocukları ile yaşıyordu ağabeyi. Bekar ağabeyi de okumuş, işe girmişti. Şimdi sıra Habibe’deydi, o da işe girip ağabeylerinin yükünü hafifletmek istiyordu ama ikinci sınıfın sonuna doğru birinden hoşlanmaya başlamış, çocuk evlenme teklif edince de ağabeylerine nasıl söyleyeceğinin telaşına düşmüştü. Habibe memlekete gidip, geleceği zaman, küçük ağabeyi Hakan onunla gelip gidiyordu. Başlarında anneleri olmayınca ağabeyler kız kardeşlerine sahip çıkıyorlardı. Babaları anneleri öldükten sonra köyde başka kadın almış, kadın da ölen kadının çocuklarını istemeyince sahipsiz kalmışlardı. Habibe’nin dilinden can arkadaşı Dila hiç düşmüyordu eve döndüğünde, Hakan’da kız kardeşini almaya geldikçe selamlaşıyordu onunla. Dila’da onlar gibi annesiz ve babasızdı üstelik Habibe gibi ağabeyleri olmadığı için daha da şansızdı. Zavallı kız burs aldığı derneğin desteğiyle kendi yağıyla kavrulmaya uğraşıyordu. Habibe’nin yengesi akıllı bir kadındı. Çocukları evin içinde istememiş, alt katı onlara verdirtmişti ama yine de yemekleri, ihtiyaçları konusunda eli hep üzerlerinde olmuştu. Kendisi de çok çocuklu bir ailede büyüyüp, kardeşleri ile ilgilendiğinden aynı evi istemese de kocasının kardeşlerine sahip çıkmıştı. Habibe yengesini sevdiği için okulda, yurtta olan biteni ona da anlatıyordu detaylarıyla. Dila’yı tanımasa da kızın anlattıklarından tanımış kadar olmuştu diğerleri.

Hakan okulunu bitirmiş, askerliğini yapıp gelmiş, işe yeni girmişti. Habibe kendisinin evlenebilmesi için önce bekar ağabeyinin evlenmesi gerektiğini düşündüğünden, okulda sevdiği çocuğu yengesine çıtlatmıştı. Annesi ya da bir ablası olmadığından yengesine güvenip, sokulan Habibe’yi yengesi de severdi. Kızın küçük ağabeyi evlenmeden, biri ile evlenmek isteyişini ağabeylerine nasıl açacağına çözüm düşünürken, aklına Dila geldi. Dila’yı misafir edebilirlerdi. Eğer Hakan ile aralarında bir şey olacağını hissederlerse, iki düğünü bir arada yaparlar, ağabeyleri de Habibe’nin evliliğine ses etmezlerdi. Aslında Hakan’da, ağabeyi de Habibe birini sevmiş, evlenmek istiyor diye çatacak insanlar değillerdi ama Habibe çekiniyordu. Yengesi de kızın içi rahat etsin diye böyle bir çözüm önermişti. Zaten Dila’yı kardeşi gibi seven ve yengesinden ayrı bir ona içini dökebilen Habibe bu fikri çok beğenmiş, Dila’yı arayıp memleketine davet etmişti. Diplomalarını alalı dört ay olmasına karşılık dernekten henüz bir iş haberi gelmediği için canı sıkılan Dila, arkadaşının bu dostça davetine çok sevinmiş, çalıştığı kafeden bir kaç gün izin alarak, yola çıkıvermişti. Tek başına hastaneden çıkıp buralara geldiğinden beri otobüse binip başka yere gitmediği için yol boyunca gözlerinden yaşlar inmişti. Dila’yı otogardan alıp gelmek için Hakan görevlendirilmişti. Sözde Habibe ile yengesinin işleri vardı, Hakan kızı alıp getirecekti. Nasılsa daha önce birbirlerini yurdun önünde gördüklerinden tanışıklık sorun değildi. Hakan kız kardeşi ile yengesini kırmayacak kadar nazik biriydi. İş yerinden izin alıp, Dila’yı karşılamaya gitti. Kız kardeşine, kardeş gibi hissettiren bu kıza içten içe bir sempatisi zaten vardı. Habibe, ağabeyinin onu alacağını Dila’ya söylemişti. Dila çekinse de oraya kadar almaya gelmiş Hakan’ı geri çevirecek olmadığından, teşekkür edip, arabada yanına bindi. Hakan sessizlik ayıp olur diye havada sudan konu açınca az az konuşa konuşa eve girdiler.

İki arkadaş hasretle kucaklaştılar, yenge görür görmez Dila’yı sevmişti. Dila aile ortamına hasret olduğu için bu güzel kucaklaşmalara sevgiyle karşılık verdi. Ertesi gün pazar olduğundan ve Dila’yı evlerinin yakınındaki piknik alanına götürüp, akşama kadar gülüp, oynadılar. Dila başta herkes çok güzel vakit geçirdi. Kardeşlerin birbirine bağlılığı, gözlerinden okunan sevgileri Dila’yı çok etkilemişti. Yenge bu iş olur mu, olmaz mı diye Dila ile Hakan’ı gözetlemişti. Hakan, Dila’ya karşı tepkisiz değildi ama kız kardeşinin, kardeşim dediği arkadaşına yan gözle bakacak biri olmadığı için her zamankinden daha efendiydi. Dila’nın hasret kaldığı saf mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Habibe bu işlerden hiç anlamadığı için yengesinin gözünün içine bakıyordu. Bir kaç gün misafirlikten sonra Hakan, Dila’yı otogara geri getirip yolcu etti. Aile yanlarında olmayınca, gelirken olduğu gibi ikisi de sessiz ve içine çekilmişti. Dila hayatının en güzel günlerini geçirdiği bu aileyi özleyeceğini düşünerek otobüse bindi. Hakan’da bu sessiz ve içli kızın gözlerinde gördüğü güzelliği düşünüyordu. O akşam çaya yukarı çıktıklarında yengesi onu kenara çekip, Dila için ne düşündüğünü soruverince, ne diyeceğini bilemedi. “Sıra sana geldi artık!” dedi yengesi, “Bak kız kardeşin, çok güvenip seviyor bu kızı, o da sizin gibi garip kalmış, nasıl da mutluydu bizimle görmedin mi?”

Hakan’ın yengesinin söylediklerini aklı kesmiyor değildi ama birden bire kendi içinde hesap etmeden yengesinden duyunca bir şey diyemedi. Yengesi “Sen düşün! Habibe konuşur kızla!” deyince mahcup mahcup gülümsedi, cevap vermedi. Aradan bir kaç gün geçtikten sonra Hakan’dan ses çıkmayınca yenge yeniden sıkıştırdı onu, bu arada kocasına da Dila ile Hakan’ın arasının olabileceğinden bahsetmişti. Hepsi bu saf ve masum kızı sevdiklerinden, kardeşi isterse kocası da onayladığını söylemişti.

Devam eden bir hafta Dila’nın neşesi yerine gelmişti, uzun zaman sonra hayatındaki ne güzel günleri geçirdiğinden rengi bile düzelmişti. Fatma’nın ölümün ağırlığı çökmüş evinde enerjisini kaybetse de, Habibe’ler de geçirdiği günleri düşünüp gülümsüyordu kendi kendine. Bu arada derneği de aramış ama henüz bir gelişme olmadığını öğrenmişti.

Habibe ile telefonda konuşmuşlardı döndükten sonra bir kere, “Bu iş böyle derneği beklemekle olmayacak!” demişti Dila, “Kendim de gidip bir yerlere başvurmam gerek, kafede kazandığımla bir hayat kurmam mümkün değil!”

Habibe de “Neden buraya gelmeyi düşünmüyorsun?” deyiverdi pat diye, “Bize de yakın olursun, yanlız kalmazsın, burada iş mi yok sanki!”

Dila hiç beklemediği bu teklife hem şaşırmış, hem sevinmişti ama düşünmeden hemen evet demesi mümkün değildi.

(devam edecek)

Yorum bırakın