Annesi ve Handan’ın planından kurtulmak ve mirastan payını alabilmek için, resimleri teslim etmeden bu evden kaçması gerekiyordu. Beklerse yarışma sonucunu bile fark edecek durumda olmasına izin vermeyeceklerdi. Bu zamana kadar ilaçları içmeyerek idare edebilmişti ama konu bu kadar ciddiyse sonrasında bakıcıdan ilaçları içtiğinden emin olmasını isteyebilirler o zaman da Seren’in kaçıp kurtulma şansı yok olurdu.
Yatağın üzerine oturup endişeyle ne yapacağını düşünmeye başladı. Gözü balkon kapısına takılınca, resimleri kaçırdıkları gece geldi aklına. O da resimleri gibi bir gece gizlice kaçabilirdi balkondan. Balkondan kaçmayı başarsa bile beş parası yoktu ve nereye gideceğini bile bilmiyordu. Ayrıca ilaçları bırakmış olmasına rağmen bedeni hâlâ güçsüzdü. Bunun için de Mustafa’nın yardımına ihtiyacı vardı yine. Mustafa onu bir gece saklasa belki avukata ulaşmanın bir yolunu bulabilir ya da Mustafa’dan babasının şirketine gidip, onu bulmasını da isteyebilirdi. Önce Mustafa ile konuşması şarttı. Onun yardımı olmadan bu işi başaramazdı. Akıl sağlığının yerinde olduğunu ispatlayıp, babasının ona bıraktıklarını alırsa, yarışmayı kazanamasa da kendi ayakları üzerinde durabilirdi.
“Yarın yeniden bahçede çalışmak istediğimi söylesem iyi olur!” diye mırıldadı kedi kendine. Mustafa onu bahçede görürse, ne yapıp edip yanına gelirdi nasılsa. Duyduklarının etkisinden kurtulmayı başaramadığı için sabaha kadar yatakta dönüp durdu yine. Son zamanlarda geceleri çalışmaktan yorulmuş, üzerine bir de stres eklenince zor toparladığı kafası yine dağılmaya başlamış, halsizlikleri de artmıştı. Bir an önce bu evden kurtulması ve gücünü toplaması gerekiyordu. Babası ve Nusret amcası hayatta olsa başına bunların hiç birinin gelmeyeceğini hatırlayarak epeyce de göz yaşı döktü o gece.
Sabah bakıcısını kahvaltısını getirdiğinde onu gözleri kızarmış ve bitkin halde bulunca, bahçeye çıkmaması gerektiğine kanaat getirdi. Böyle bitkin düşmeye devam ederse, resimleri tamamlayamaz, Dilek hanımdan fırça yerdi.
“Bahçeye çıkamadığım için kötü hissediyorum ben!” diye diretti Seren, “Eğer beni bahçeye çıkarmazsan, o resimleri asla bitiremem!”
Kimsenin, özellikle de bakıcının altına, Seren’in resimlerin belirli bir tarihe yetişmesi gerektiğini nereden bildiğini sorgulamak gelmiyordu. Bakıcı kendini riske atacak bir durumla karşılaşacağı ile tehdit edilince, ikna olup onu bahçeye çıkardı. Üşütüp daha da halsiz düşmemesi için de sırtına hırkasını giymesi konusunda ısrar edip, Seren hırkayı giyince onu bırakıp içerideki işlerine döndü. Evdekilerin görmesinden korktuğu için kendisi kalkıp yan bahçeye gidemiyordu. Mustafa’nın onun dışarı çıktığını görüp yanına gelmesi tek umuduydu. Mustafa resimlerin gönderileceği güne kadar görüşmeyeceklermiş gibi konuştukları için arada sırada yan bahçeye göz atsa da, Seren’in onu beklediğinden habersiz işlere dalmıştı. Babası bir kaç gün önce gelip yaptığı işleri kontrol edince, ağırdan aldığını söyleyerek onu azarlamıştı. Çalışmayı bırakıp, Seren ile sohbete geldiğinde bir kaç kez yakalanmıştı. Fatih bey, oğlunun patronun kızı ile iyi anlaştığını biliyordu ama elindeki işi doğru yapmanın sorumluluğunu almak zorundaydı. Evde ve ikisi arasında olan bitenden habersiz olduğu içim, ikide bir bahçeye geri gelmemesi konusunda onu uyardı. İşi doğru yapıp bir an önce bitirirse, zaten yeniden Seren ile görüşmeye başlayabilirdi.
Neyse ki bakışları ile sık sık yan bahçeyi kontrol eden tek kişi Mustafa değildi. Gültekin, Mustafa’dan öğrendiklerinden sonra, yan evde olan biteni daha yakından takip etmeye başlamıştı. Bahçede resim yapan o solgun kızın başına gelenler içini acıtmıştı. Ustaların işlerini denetlerken Seren’in yine bahçeye çıktığını görünce elinde olmadan gülümsedi. Ancak bir süre sonra onun resim yapmak yerine sürekli onların olduğu tarafa baktığını fark etti. Başını eğip bahçeye bakınca, Mustafa’nın işlere dalmış olduğunu görünce, aşağı inip, patronun kızının sürekli o tarafa baktığını söyledi. Büyük ihtimalle Mustafa’nın gelmesini bekliyordu. Mustafa babasından yediği azarı hatırladığı için biraz tereddüt etse de, Seren’e olan bağlılığı ağır bastı ve Gültekin’in de patronu olduğunu unutarak ona babasını gözetleme görevi verdi. Eğer Seren’in olduğu tarafa doğru bakar ya da yönelirse, ıslık çalıp Mustafa’yı uyaracaktı. Gültekin’in cevap vermesine fırsat bırakmadan, elindeki çapayı atıp, koşa koşa yan bahçeye gitti.
Seren, Mustafa’nın geldiğini görünce derin bir “Oh!” çekti ve hemen eliyle işaret etti. O işaret edince Mustafa daha da hızlı koşarak nefes nefese geldi yanına.
“Bir şey mi oldu yoksa?” dedi hemen.
“Evet!” dedi Seren, etrafı kontrol edere, “Balkondan beni kaçırmalısın bu defa?”
“Ne?” dedi Mustafa şaşkın şaşkın, terlediği için alnının iki tarafından sular damlıyordu.
“Beni duymadın mı? Yarışmayı bekleyemeyeceğim. Sen haklıymışsın, Hakan’ı onlar üzerime salmış!”
“Biliyorum!” dedi Mustafa dizine vurarak, “Dertleri ne bunların?”
“Miras!” diye yanıtladı Seren aceleyle, “Bu akşam gelip beni kaçırabilir misin?”
“Nereye?” dedi Mustafa kafası hızlı çalışmadığından, “Seni resimlerin yanına depoya koyamam ki?”
“Sizin yattığınız yerde saklayamaz mısın?”
“Tek oda bir yerde kalıyoruz biz babamla, seni nasıl saklayabilirim orada?” dedi Mustafa çaresizce, durumun acil olduğunu anlamıştı ama ne yapacağını bilemiyordu. Başını çevirip, Gültekin’in uzaktan onlara baktığını görünce “Bir dakika!” dedi Seren’e ve koşa koşa onun yanına yan bahçeye gitti yeniden. Seren’in, Gültekin’den haberi olmadığı için Mustafa’nın neden dönüp gittiğini anlayamamıştı. Onun korkup kaçtığını düşündüğü için, yüreğine derin bir hayal kırıklığı yayıldı bir anda ve ne yapacağını bilemedi.
Mustafa nefes nefese Gültekin’in yanına vardığında önce dizlerine doğru eğilip toparlanmaya çalıştı, sonra başını kaldırıp, “Onu bu akşam kaçırmamı istiyor!” dedi aceleyle.
“Kaçırmanı mı?”
“Evet öyle söyledi ama benim onu saklayacak yerim yok! Hakan konusunda haklı olduğumu söyledi!”
“Acele ettiğine göre, kendini tehlikede hissediyor demek!” dedi Gültekin endişeli bir sesle. Onun bu cümlesi ve sesindeki endişe Mustafa’nın tetiklenmesine neden olduğu için onun kollarına yapışıp “Yardım etmek zorundayız! O insanlar çok kötüler!” dedi ağlamaklı bir sesle.
“Dur tamam! Sakin ol!” dedi Gültekin, bu saf çocuğun abartılı tepkilerine alışmış olsa da, sakinleştiremezse iyice paniğe kapılacağını biliyordu.
“Onu depoya koyamam!” diye devam etti Mustafa, “Bu evin de içi toz toprak! Bizim odamıza da getiremem! Bana yardım etmen gerek!”
Gültekin biraz düşündükten sonra “Tamam!” dedi, “Madem bu işe bu kadar bulaştım, yardım edeceğim! İnşallah başımız belaya girmez!”
“Girmez, Seren çok iyi bir insan!” diye inledi Mustafa.
“Tamam ona bu akşam onu kaçıracağını söyle, saat belirleyin. Sonrasını gelince konuşuruz!”
Mustafa’nın yüzündeki sevinç görülmeye değerdi, hemen geri dönüp, Seren’e doğru koşmaya başladı. Seren gözleri dolmuş bir halde, kendi başına da yapabileceğine dair kendini ikna etmeye uğraşırken onun geri geldiğini görünce umutlandı.
“Tamam!” dedi Mustafa geri geldiğinde, yine nefes nefese kaldığı için zor konuşuyordu, “Kaçta geleyim?”
“Ah Mustafa! Sana o kadar borçlandım ki?” dedi Seren sevgiyle, “Geçen defaki gibi gece yarısından sonra gel olur mu?”
“Tamam!”
“Teşekkür ederim! Hayatımı kurtarıyorsun!” dedi Seren. Mustafa onun ne kadar mutlu olduğunu görünce, iyice sevinmişti. Hayran hayran onun gülen gözlerine bakarken, Gültekin’in ıslığını duyunca, bir anda geri dönüp koşmaya başladı.
Seren onun neden yeniden koşup gittiğini anlayamasa da, gece gelip onu saklamayı kabul ettiği için çok mutlu olmuştu. Artık Handan’ın resimlerini bitirmesine de gerek olmadığı için bakıcısına seslenip, üşüdüğünü ve onu içeri almasını söyledi. Giderken yanına alacaklarını toparlaması gerekiyordu.
(devam edecek)