Zeynep biraz daha sakinleyince, Ahmet bey ondan olanları anlatmasını istedi. O da başından sonuna kadar tek tek her şeyi anlattı. Ergin’in ona söylediklerini tekrarlamaya başlayınca ağlama hissi yeniden çoğaldı ve konuşamaz hale geldi.
“Bak kızım, sana yıllarca annen hakkında bir şey söylemek istemedim, senin üzülmeni istemedim. Amacım hayatın hakkındakileri başkalarının diline düşürmek de değildi. O serseri nereden ne duymuş bilmiyorum ama sana şimdi gerçeği söyleyeceğim!”
Zeynep ağlayarak babasına baktı, şimdi duyacaklarının iyi şeyler olmayacağından emindi ve diğer her şeyin üzerine bunu kaldırıp, kaldıramayacağını bilmiyordu. Yine de Ergin’i haykırarak söylediği gerçek neyse onu bilmek zorundaydı. Ergin bunu bildiğini itiraf etmek için de böyle bir anı beklemişti üstelik.
“Annen sana hamileliği sırasında oldukça gergindi. Doktor bazı hamileliklerin böyle şeylere neden olduğunu söylemişti. Ben de onun gerginliğini hafifletmek ve mutlu olmasını sağlamak için elimden geleni yapıyordum. Dokuz ay boyunca benden neredeyse nefret ettiğini hissettim. Yaşadığımız hayatı, beni, evimizi, her şeyi çok kötü buluyordu. Her şeyden midesinin bulandığını söylerken kastettiği yiyecekler değildi. Sonra sen doğdun. Çok sakin ve güzel bir bebektin. Elbette her bebek gibi geceleri ağlıyor ve uyumuyordun ve bu anneni daha da yıpratıyordu. Bu yüzden geceleri kalkıp seni ben besliyordum, seni annenin göğsüne yatırıp, onun uykusuz kalmasını önlemeye çalışıyordum. Lohusalığın zor olacağı söylenmişti. Ben bir erkek olarak annenin fiziksel ve ruhsal olarak ne yaşadığını anlayamadığımı düşünüyor onu mutlu etmek için elimden geleni yapıyordum. Sen üç aylık olduğunda her şey daha sakinlemişti. Sen de artık düzenli uyuyordun. Stresten sütü erken kesildiği için seni mamaya başlatmıştık. Gece uyansan bile biberondan emdiğin için onu uyandırmamız gerekmiyordu. Emmediğin için de bir sakinleştirici içmeye başlamıştı. Sen altı aylık olana kadar her şey güzel gitti böylece, yeniden eskisi gibi olmuşa benziyordu. Her gün mutlaka seninle dışarı çıkıyordu. Ben de rahatlamıştım. Elbette maddi sıkıntılar hiç sona ermedi.”
Zeynep bölmeden dinliyordu babasını, gözlerinden yaşlar iniyordu yine ama sadece küçük hıçkırıklarla atlatmaya çalışıyordu bunları.
“Sonra bir pazar sabahı ben seninle oynarken, ekmek almaya gideceğini söyledi. Kahvaltıyı hazırlamıştı. Sen çok erken uyandığın için ben çoktan uyanmış, ses yapmamak için seni oyalıyordum. Bana ekmek alacağını seslendi, sonra kapı sesini duydum. Çayın altını kısmak için seni kucağıma alıp mutfağa geçerken kahvaltı masasına bıraktığı notu buldum. Başka bir hayat istediğini yazmıştı, bir adama aşık olmuş. Vazgeçmeyi denemiş ama yapamamış. Benimle evliyken bir başka ilişki yaşamayı kendine yediremiyormuş. O yüzden bana boşanma davası açacağını ve bir daha geri dönmeyeceğini yazmış.”
“Bir başka adama mı gitti annem yani?”
“Maalesef” dedi Ahmet bey gözlerini indirip, “Benim suçumdu büyük ihtimalle ama elimden gelen sadece o kadardı!”
“Ergin bana bunu söyledi değil mi? Bir başka adama gittiğimi söyledi. Yani Metin’e! Hem anneme, hem bana kaltak dedi!”
“Orada duracak. Senin annen de, sen de kaltak değilsiniz. Annenden sonra çok acı çektim ama yine de yıkılmadım. Evet beni istemedi ve en azından bunu açıkça söyleyip gitti.”
“Baba seni değil beni de istemedi!”
“Hayır! Hayır, Zeynep, kafası karışmıştı muhtemelen yoksa seni geride bırakmazdı. Bir yıl sonra geri geldi!”
“Ne?”
“Bir yıl sonra gelip seni almak istediğini söyledi. Boşanmıştık ama bizi terkettiği için mahkemenin seni ona vereceğini sanmıyordu. O yüzden bana söylemeye geldi. “
“Öbür adam? Onunla evlenmiş miydi?”
“Evet” dedi Ahmet bey yine düşünceli bir sesle, “Sahiden onunla evlenmişti! Onu kapıdan kovdum. Çok bağırdım. Altı ay sonra yeniden geldi, senden vazgeçmek istemediğini söyledi, ağladı, yalvardı. Yine kapıdan kovdum onu. O zamanlar sana halan bakıyordu zaten. Halanla başka bir yere taşınmaya karar verdik.”
“Neredeydik ki o zaman biz?”
“Burada! Bu şehirde yaşıyorduk! Ancak annenin bizi bulamayacağı bir yere gitmemizin daha uygun olduğuna karar verdik. Halanın bir arkadaşı bize daha önce oturduğumuz gecekonduyu buldu. Hızlıca toparlandık ve buradan ayrıldık!”
“Kaçtık yani?” dedi Zeynep o kadar şaşkındı ki ağlamayı bile unutmuş, ağlamaktan uyuşmuş beynine rağmen duyduklarını anlamaya çalışıyordu.
“Evet kaçtık! Seni ona veremezdim, ona güvenim kalmamıştı, yarın başka bir adam için seni yine hiç tanımadığım bu adamla bırakıp gidebilirdi anlıyor musun? Ben kötü biri değilim kızım! Seni annenden ayırdığımı düşünebilirsin ama bunu seni düşündüğüm için yaptım!”
“Biliyorum!” diyerek ona sarıldı Zeynep, “Ben de senin yerinde olsaydım aynı şeyleri yapardım!”
“Canım kızım benim!” diyerek onun saçlarını okşadı Ahmet bey, “Taşındıktan sekiz yıl sonra annen bizi yine buldu.”
“Nasıl?”
“Halanın bir arkadaşı sayesinde. Halanla iyi anlaşırlardı, ikisinin çok ortak arkadaşı vardı. Aslında halan seni ondan kaçırıyor olmamı hiç onaylamadı. Annenle görüşmeye hakkın olduğunu söylüyordu sürekli. Ben de mantıklı buluyordum bunu ama savunmasız olduğun bir zamanda değil, büyüdüğün ve kendi ayaklarının üzerinde durduğun zaman ancak onunla kendi isteğinle görüşebilirdin.”
“Bizi terk ettiği yetmiyormuş gibi üzerime bıraktığı imajı da bana zarar veriyor!” dedi Zeynep yeniden ağlamaya başlayarak.
“Bak kızım annenin veya benim yaptığım hiç bir şey senin suçun olamaz. Ergin bunu anlamayacak kadar aptal ve toy bir çocuk. Bu olay yaşanmamış olsaydı sen onunla evlenecektin ve sığlığı yüzünden eninde sonunda seni üzecekti. Seni hiç hakketmiyor olduğunu böylece ispatladı! Onu bir kez daha görmeni gerçekten istemiyorum!”
“Ben de onu görmek istemiyorum zaten!” diyerek kendini babasının göğsüne bıraktı Zeynep. Gururu kırılmıştı, annesinin onu gerçekten terk ettiğini öğrenmenin ağırlığı üzerine bir kabus gibi çökmüştü. Babasına kızmıyordu. Annesi kendi isteği ile gitmişti. Ergin’i kaybetmenin acısı ciğerini deliyordu bir yandan ve ağlamaktan başı çatlayacak kadar ağrıyordu. Sonunda sızıp kaldı.
O uyuduktan sonra telefonu çalmaya başlayınca Ahmet bey gidip açtı.
“Merhaba efendim Metin ben!” dedi karşıdaki ses. Zeynep yerine babası açınca biraz endişelenmiş ve gerilmişti.
“Merhaba oğlum. Zeynep zar zor uyudu!”
“Ben olanlar için çok üzüldüğümü söylemek istedim sadece!”
“Zeynep bana olanları anlattı, senin bir suçun yok.” dedi Ahmet bey, onunda konuşacak hali olmadığı her halinden belliydi, “Yarın arar seni konuşursunuz!” diyerek telefonu kapattı.
Metin kendini gerçekten çok berbat hissediyordu. Gidip Ergin’i bir güzel pataklamak istiyordu ama Ergin telefonlara cevap bile vermiyordu.
O gece kendini harika hissedip, odasında olanların keyfini çıkarak tek kişi Suzan’dı. Güya olanların etkisinde çok kaldığı için korkunç hissediyordu ve kendisini odasına kapatmıştı. Hüseyin bey ve Gülcan hanım kızlarının arkadaşı için bu kadar kendini paralıyor olmasına çok üzülmüşlerdi. Hüseyin bey arkadaşının düştüğü duruma da çok üzülmüştü ama Suzan gelip aşağının halini anlatınca, bu gün inip adamı iyice daraltmanın iyi bir fikir olmadığına karar verdi.
(devam edecek)
“ATATÜRK’ÜN ANKARA’YA GELİŞİ
Samsun’a 19 Mayıs 1919’da çıkışının ardından sırasıyla Amasya, Erzurum ve Sivas’a geçen Mustafa Kemal Atatürk, Erzurum ve Sivas kongrelerinin ardından Ankaralılar, temsil heyetlerine seçilen il temsilcilerini ve Mustafa Kemal Paşa’yı Ankara’ya davet ettiler. Ülkenin tam ortasında kalıp pek çok cepheye eşit uzaklıkta olduğu fikrinden hareketle Milli Mücadele’nin en iyi buradan yönetilebileceğini düşünen Mustafa Kemal, Temsil Heyeti üyeleriyle 27 Aralık 1919’da Ankara’ya geldi. Ankaralılar Dikmen sırtlarında Atatürk’ü ve Temsil Heyeti’ni büyük bir coşkuyla, davullarla, Seymen gösterileriyle karşıladılar. Bu günün anısına her yıl 27 Aralık’ta Atatürk’ün Ankara’ya gelişi kutlanmaktadır.”
Sahte bolum 11 e ulaşamıyorum neden acaba
BeğenLiked by 1 kişi
Her gün bir bölüm yayınlıyoruz ❤
BeğenBeğen
Arkası yarınları bir solukta okuyorum. Elinize, yüreğinize sağlık. Ama biraz daha erken saatte koyamazmısınız. Saat 12.00 oldu hala 11. bölüm yok
BeğenLiked by 1 kişi
Saat 11 de yayınlanıyor aslında ancak o hafta iki kez teknik bir sorun yaşadık geç yayınlandı kusura bakmayın
BeğenBeğen