Kayıp Hayatlar – Bölüm 2

O akşam eve gelip staj yapacağı hastanenin adını da kazasız belasız söyledikten sonra, stajının başlayacağı günü iple çekmeye başladı. Ona söylenilene göre eğer bu hastane staj süresi boyunca onu beğenirse, staj süresini biraz daha uzatarak sonra işe alabilirdi. Eğer stajın sonunda hemen çalışmaya başlarsa bu onun için harika bir ödül olurdu. O zaman kendi parasını kazanmaya başlayacağı için evde böyle horlanmazdı. Sonuçta bu kadar okuduktan sonra çalışacak ve o da aile bütçesine katkı sağlayacaktı.

Ancak evde işler hiç de onun düşündüğü gibi ilerlemiyordu. Kemal bey kızın stajının bitmesinin ardından bir an önce onu baş göz etmek istiyordu. Tabi bu acelenin nedeni Kevser hanımdı. Ona göre kız kocasının söz verdiği gibi işlere falan yardımcı olmuyor, aksine kadına yük oluyordu. Bir an önce evlenir giderse hem oğlu hem o rahat ederlerdi. Kayınvalidesi ile yaşadığı yetmiyormuş gibi bir de üvey kızına bakıyordu. Sanki daha önce evlendirse annesi mezardan çıkıp “Vay sen benim kızımı niye okutmadın?” diyecekti.

Mevhibe hanım zaten oğlundan bir işaret bekliyordu Sevil’i baş göz etmek için. Kız kısmının bu kadar okuması hayra alamet değildi. Aynı gerekçe ile olmasa da torununun okutulmasına o da karşıydı. Neyse ki aptal kız ancak iki yıllık bir okul kazanabilmişti. Kemal bey annesine artık kızı evlendirme zamanının geldiğini söyleyince zaten bir süredir oyalayıp durduğu ahbaplarına hemen haber saldı. Oğlan mühendisti ve eli yüzü düzgün bir kızla evlenmek istiyordu. Oğlanın anneannesi Mevhibe hanımın eski arkadaşıydı. Sevil’in bir fotoğrafını görmüş, alıp torununa göstermişti. Oğlan da hiç ikiletmeden “İstiyorum ben bu kızı” deyince hemen iki kadın kafa kafaya plan yapmaya başlamışlardı. Kemal bey kız okulunu bitirmeden olmaz deyince de mecburen beklemeye almışlardı planlarını. Nihayet zaman dolmuş ve artık planları eyleme geçirme vakti gelmişti. İnşaat mühendisliğinden mezun olan Hayri, babasının inşaat şirketinde çalışıyordu. Maddi durumları oldukça iyiydi, “Kıza iyi bakarız!” demişlerdi. İki tane evli ağabeyi vardı, onlar da babaları ile birlikte çalışıyorlardı. İkisinin de karısı ev kadınıydı. Hayri’nin karısının çalışmasına da pek sıcak bakmıyorlardı şimdilik ama Hayri hemşireliğe niyeyse sıcak yaklaşıyordu. Okul biter bitmez düğün planladıkları için ilk dönem bittikten sonra kendi aralarında bir söz takmak için Hayri ve ailesini davet etti Mevhibe hanım.

Hiç bir şeyden haberi olmayan Sevil ise hastane stajına yeni başlamıştı o sıra. Hastaneden eve geldiği bir gün babası bir hafta sonra onu istemeye geleceklerini söyleyiverdi. Böyle bir şeye şaşırmaması gerekirken nedense Sevil bir anda şoka girdi ama cesaret edip ne yüzünde, ne de sesinde bu şokun izini hissettirtmedi. Daha dün akşam babasından ev işlerine yeterince destek olmadığı için dayak yemişti. Sevil’in şoka girdiği sıra karşı daireden yükselen kahkaha sesleri Kemal beyin dikkatini dağıttığı için kızının halini zaten ferkedemedi.

“Yöneticiyle elli kere konuştum! Bekarlara ev veriyorlar, sonra aile hayatımızın içine giriyorlar böyle! Ne bu şimdi?”

Karşı kapı her açıldığında delikten gözetleyen Mevhibe hanım “Gene kızlar geldi karşıya bu gün, saç sakal birbirine karışmış ne idüğü belirsiz itin teki bu adam! Bunlar gibiler yüzünden bozuldu zaten nesiller!”

“Baba Erhan ağabeyin bir motosikleti var ama biliyor musun?” dedi Mustafa kendisi de bir tane istediği için ama bu defa konuşma onun istediği yere gidemedi.

“Nereden Erhan ağabeyin oluyormuş o herif senin?” diye payladı annesi.

“Komşumuz değil mi o bizim?” diye diklendi çocuk lafı istediği yere getiremeyince.

“İçip içip biniyordur o motora, beynini patlatır inşallah!” dedi Kevser hanım hırsla.

Onlar karşı dairede oturan Erhan’ın derdindeyken Sevil bu isteme olayından kurtulmanın bir yolu var mı acaba diye geçiriyordu aklından. Bir kaç kez karşılaşmıştı o da karşı dairedeki serseri ile asansörde. Onun serseri olduğunu düşünen bir tek kendi ailesi değildi zaten. Apartmanın kapıcısı Yusuf bey karısı ile on beşte bir temizliğe gidiyordu karşı daireye. Bekar adam olduğu için karısını tek yollamıyordu o da gidip dikiliyordu başında, yoksa elini kadın işine sürdüğünden değildi. Her zaman içki oluyordu adamın dolabında. Karı, kız, içki her tür melanet vardı oğlanda. Ailesi istememişti bunu ondan gelmişti bu apartmana, zaten böyle evladı kim isterdi ki?

Kemal beyi de durmadan fişekleyen Yusuf, adamın iki de bir yöneticiye gitmesine neden oluyordu. Ancak ne kadar konuşurlarsa konuşsunlar Erhan bey mal sahibi olduğu için hiç bir şey yapamıyorlardı. Yönetici Yusuf ve Kemal beyle aynı fikirde değildi zaten ama bunları üstüne sıçratmamak için yüzlerine aynı fikirde gibi davranıyordu.

“Bekar adam bunlara mı soracak ne yapacağını?” diyordu içeri girince karısına, “Adam iki karı yapmış, bekarın hayatına dil uzatıyor!”

Apartmana herkes Kemal beyin iki karısı olduğunu biliyordu elbette çünkü Sevil daha önce annesi ile alt katta yaşıyordu. Kızı yanına aldığında önce bir takdir etmişlerdi adamı ama sonra kızı dövmeye başladığını anlayınca yine gıcık gitmişlerdi. Zaten huysuz ve geçimsiz bir adamdı Kemal bey, apartmanın da duvarları o kadar inceydi ki sadece komşu daireler değil neredeyse onlara komşu olanlar bile duyuyorlardı bazen bağırtılarını. Sevil’i görünce hepsi acıyordu içinden ama kızın yüzüne bir şey belli etmiyorlardı. Kemal beye bulaşmak istemiyorlardı zaten hiç biri. Bir tek Yusuf kışkırtıyor laf taşıyordu ona.

Erhan kulaklarını tıkıyordu Kemal bey kızını döverken, baştan televizyonu açıyorlar sanmıştı Erhan sonra asansörde kızın yanağını mor görünce anlamıştı onun dayak yediğini. Kız montunun yakalarını kaldırmış başı önünde morluğu saklamaya çalışsa da görmüştü o boyu uzun olduğu için. Yusuf ve karısı anlatmışlardı detayları zaten. Kızın başına gelenleri apartmandaki herkes gibi o da öğrenmişti. Zavallı babası apartmanı inleten sesi ile bağırıp döverken çıkarabileceği en az sesi çıkarıyor, hıçkırarak ağlıyordu. Duvarları bitişik olduğu için Sevil’in ağlama sesini Erhan duyuyordu en çok. Kemal beyin nasıl bela bir adam olduğunu Yusuf’tan dinlediği için kulaklıkla müzik dinlemeye çalışıyordu böyle zamanlarda, geç bir saatse de yastığı kafasına bastırıyordu sesi kessin diye.

“Ne tür bir manyak bu adam?” diyordu sürekli kendi kendine, dövdüğü kız kocaman genç kızdı. İnsan kendi evladına nasıl bu kadar şiddet uygulardı. Karısına fiske vurmadığını söylüyordu Yusuf. Ne istiyorsa kuş kadar kızdan istiyordu belli ki. Bazen polisi aramak istiyor ama sonra “Karışma sen!” diye kendini ikna edip vazgeçiyordu.

“Bir gün fena dalacağım ama ben bu adama, tutamayacağım kendimi!” diyordu sonra.

(devam edecek)

Kayıp Hayatlar – Bölüm 2’ için 3 yanıt

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s