Zümrüt Korhan’ı kaza yüzünden psikolojisinin bozulduğuna ve o yüzden iniş çıkışlar yaşadığına ikna etmişti. Ailesi bu yüzden Korhan’ı suçluyordu, gül gibi kızlarına böyle bir şok yaşatıp, duygusal bir ruhu zedelemişti. Zümrüt çok naif ruhlu bir kızdı onlara göre, hassastı olaylardan fazlasıyla etkileniyordu. Ölen çocuğun acısını içinden atamadığı için hayır kurumlarına bağışlar yapmıştı.
“Çocuğun ailesine yapsın yardımı!” demişti öfkeyle Ferhat bey duyunca.
“Çocuğun ailesini nereden bulsun Ferhat?” diye sormuştu Ruşen hanım, “Zavallı insanlar ne haldeler kim bilir?”
“Ne bileyim nereden bulacağını!” deyip kestirip atmıştı sonra, yaptıklarını karısı bilsin istemiyordu. O da oğlunun katil olduğunun duyulmamasından yanaydı. Ana yüreği oğlunun hapislere girmesine razı değildi ama diğer ananın yüreği yanıp kül oluyordu bu arada.
Ferhat bey yeniden o mahalleye gidip, kazanın olduğu marketin önünde durup caddeye bakarken her şeyi hatırladı yeniden. Kaza olalı henüz bir yıl bile olmamıştı. Cadde her günü tekrarlamaya devam ediyordu, bir çocuğun canı bile gitse, hayat devam ediyordu kendi akışında işte.
Pelin’in bahsettiği Mahmut beyi merak etmişti. Avukat elindeki raporlarda onun adına rastlamadığını söylemişti. Avukatına olayı yaşayanları uzaktan tanıdığını bu yüzden polis raporlarları ile ilgilendiğini söyleyince adam araştırıp rapoları elde etmişti. Korhan’ın konu ile ilgisi olduğunu kimse bilmiyordu. Zaten arabası bile başka yerdeydi o gece oğlanın ve park halinde durmuştu kaza saatinde.
Zümrüt’ün arabasındaki hafif hasarı halletmişti babası. Olayı örtbas etmenin kızına ve Korhan’a iyilik olduğunu savunuyor ve bunu sürekli Ferhat bey ve karısının kafasına kakıyordu. Ruşen hanım daha olanların şokunu atlatamadıkları için Pelin’in bir anda ortaya çıkıp arka eve yerleşmesi konusunu kurcalayamamış, sonra da kızın varlığına alışmıştı. Oğlunun öldürdüğü çocuğun ablası olduğu aklının ucuna bile gelmemişti kadıncağızın. Hoş Korhan’ında aklına gelmemişti. Bir kaç akşam konuştuklarını duyunca Ferhat bey olayın ortaya çıkmasından korkmuştu aslında.
Korhan için değil yine Pelin için korkmuştu. Kızcağız en azından okulunu bitirsin istiyordu gerçeği öğrenmeden. Kendi ayakları üzerinde durduktan sonra isterse Ferhat beyleri hayatının sonuna kadar silebilirdi de, buna hakkı vardı. Ancak o zamandan önce olmazdı. Annesi de hasta olduğu için onlar da rahmetli babasının arkadaşı olduğu sözüne inanmışlardı. Zavallı adam can borcunu ödeyip, kendi ailesini koruyabilmek için sürekli yalanlar söylemek zorunda kalıyordu. Karısına kızın, ölen çocuğun ablası olduğunu söylese, o kocasından daha çok iyilik yarışına girerdi biliyordu ama duygusal ve sinirliydi. Kıza bir şey deyiverir veya oğluna bahseder diye cesaret edemiyordu Ferhat bey. Gerekte yoktu. Kızı ömrünün sonuna kadar arka bahçede tutamayacaklardı zaten.
Olur bu arada Korhan hatırlarsa ona söyleyecekti kim olduğunu öyle planlamıştı. Asıl can borcu onun olduğu için o da sesini çıkarıp, kimseye bir şey demez, diyemezdi zaten.
Pelin’in söylediğine göre Mahmut bey komşularıydı onların. Marketin üst kısmındaki sokaktan yukarı gece konduların olduğu bölgeye yürürken, o akşam Tekin’in bu sokaktan bisikleti ile hızla caddeye inişini hayal etti. Çocuk gençliğin coşkusu ile indiği sokağın sonunda hem gençliğini, hem hayatını bırakmıştı. Yutkundu ve durup biraz nefeslendi.
Pelin’in evi sattığını çok sonradan öğrenebilmişti. Eğer yetişebilse evi sattırmaz ya da en azından satın alıp yine onu otturturdu bir şekilde içinde. Kudret hanımın yattığı bakımevi masrafları için de sonradan yetişebilmişti. Pelin zaten büyük bir kısmını ödemişti evin satılan parası ile. Eğer o gün dükkana zamanında varamamış olsa kızın başına kim bilir daha neler gelecekti? Tam zamanında gitmişlerdi Cevat ile dükkana.
Cevat her şeyi biliyordu. Gençliğinden beri çalışıyordu Ferhat beyle, ağzı çok sıkıydı. Ailenin yaşadıklarına çok üzülmüştü, adamcağızın diğer aile için çabalarına da dua ediyordu içinden. Hepsinin evlatları, yeğenleri vardı nihayet. Hepsinin evlatları hayatlarıydı. Korhan’da Ferhat beyin hayatıydı. Kendi oğlunun hayatını kurtarıp, diğer çocuğun ve ailesinin hayatını feda edecek kadar hayin bir adam değildi o. Kaza olduğundan beri yaşadığı acıyı adamın yüzünde görebiliyordu. Sessizce ne isterse yapıp yanında duruyordu sadece. O yüzden kızın kapısında nöbet beklemeyi kabul etmişti zaten. Bunun ne büyük bir vicdan içerdiğini en iyi o biliyordu çünkü. Elinden söyleneni yapmak dışında bir şey gelmiyor, yorum yapmanın da haddini aşmak olacağını düşünüyordu zaten. Pelin’e çok acımıştı o da. Kızı okula götürüp getirmek için çok ısrar etmiş ama kız kabul etmemişti. Ferhat bey ona kızın her ihtiyacına koşması için sonsuz bir izin vermişti.
“Bizden önce bu kıza koşacaksın!” demişti açık açık, “Bundan sonra başına bir şey gelmeyecek bu garibin, sen ve ben sorumluyuz!”
İlk gün okula giderken kızı takip etmişti gizlice bu yüzden. Hem şu ahbabına, hem okula uğramıştı o gün Pelin, otobüsle nasıl gidileceğini çözmüştü hemen. Cevat beyin peşinde dolandığını farketmemişti bile. Munise hanımı da araştırmıştı Ferhat bey, dükkanda kıza saldıranın onun kocası çıktıktan sonra adamı terkedip kız kardeşinin evine taşındığını biliyordu. Tabi Kudret hanımın yattığı bakımevinde çalıştığını da, tanışmışlardı zaten. Kadının kocası doğrudan kıza saldırınca, güvenememişti ona da önce ama şimdi içi rahattı. Bu yüzden Pelin bir hafta gidip onlarda kalınca ses çıkarmamıştı.
Pelin’lerin evinin hangisi olduğunu bildiği için durup etrafındaki evlere göz gezdirdi tek tek. Komşu olduklarına göre Mahmut bey bu evlerden birinde oturuyor olmalıydı. Kıza avukatıma vereceğim diyerek adamın soyadını sormayı akıl etmemişti ama birden çok Mahmut bey yoktu herhalde bu üç beş gecekonduda. En azından o akşam Tekin ile hastaneye giden bir tane Mahmut bey olmalıydı. Nasıl olupta polisin bu adamın ifadesini almamış olduğunu anlayamıyordu. Adamın Pelin ve annesi ile hastaneye geldiğini sanmışlardı herhalde. Gerçi adam bir şey görse kendi gider anlatırdı ama yine de onunla konuşmak istiyordu. Olaydan sonra ne gördüğünü bilmedikleri tek kişi oydu.
İlerideki gece kondunun bahçesinden iki tane çocuk çıktığını görünce onlara doğru yürüdü. Çocuklar Tekin gibi bisikletlerini çıkarmışlardı. Muhtemelen onlar da yokuşun altına doğru süreceklerdi birazdan. Ferhat beyin içi kötü oldu hemen, “Allah korusun !” dedi yüksek sesle sonra adımlarını hızlandırıp çocuklara yetişti.
“Aman bu yokuşta binmeyeceksiniz değil mi?” dedi nefes nefese.
Çocuklar şaşkın şaşkın tanımadıkalrı bu adama baktılar, “Yok amca annem kızıyor zaten!” dedi biri.
“Haklı oğlum bak ne tehlikeli, sonu cadde!”
“Bir çocuk öldü orada zaten!” dedi aynı çocuk bilmiş bilmiş, öbürü gözlerini devirerek baktı ona kızmış gibi.
“Ya tüh! Gördünüz mü? Aman sakın yavrum!”
“Tamam amca, merak etme!” deyip bisikletlerine bindiler.
“Mahmut diye bir adam arıyorum ben bu evlerden birinde oturuyormuş!”
Tekin’in öldüğünü söyleyen çocuk eliyle gösterdi evi ama bu defa öbür çocuk pat diye vurup indirtti elini. Neyse ki Ferhat bey anlamıştı hangi ev olduğunu. Ağabeyi de kızınca iki çocuk hiç bir şey demeden hızla pedal çevirip uzaklaştılar yanından. O da çocuğun gösterdiği eve doğru yürüdü.
(devam edecek)
Yüreğine kalemine sağlık çok güzel
BeğenLiked by 1 kişi
Teşekkürler ❤
BeğenBeğen
❤
BeğenBeğen
Teşekkür ederim
BeğenLiked by 1 kişi
Teşekkür ederim
BeğenLiked by 1 kişi