Erdem konuştukları gibi kafede oturdukları sırada yanlarına gelip selam verdi önce. Kalabalığın içinden kendisi gibi kızıl kafalı olan oğlunu seçmez zor olmamıştı. Tunç kendine benzeyen bir yetişkin görünce başını kaldırıp incelemeye başladı hemen.
“Merhaba Deniz’ciğim bu ne tesadüf yıllar sonra, yoksa bu genç adam oğlun mu?” dedi Erdem bey doğal olmaya çalışarak. Deniz oğluna gözleri kaydığından sesinin titrediğini farketti adamın ama bozuntuya vermeden devam etti.
“A! Erdem ağabey! Vallahi çok tesadüf hakikaten. Evet oğlum Tunç ile tanış. Tunç bak anneciğim Erdem ağabey uzaktan kuzenim olur!”
“Merhaba!” dedi Tunç hâlâ gözleri adamın saçlarında ve yüzündeydi. Erdem çocuğun bu dikkatli bakışından kaçamadağı için eli ayağı titremeye başladı.
“Oturun!” dedi Deniz hemen.
“Tunç sen ne kadar yakışıklı bir delikanlısın böyle!”
“Siz aynı bana benziyorsunuz!” dedi çocuk heyecanla.
Erdem ve Deniz’in aklında başka şeyler olduğu için paniklediler bu sözlere biraz ama sonra ikisininde zihni çocuğun hiç bir şey bilmediğini ve sadece fiziksel benzerliğe şaşırmış olduğunu söyledi.
“Akrabayız oğlum, annen söyledi ya. Benim çocuklarım da senin gibiler!”
“Neredeler?”
“Şimdi benimle değiller ne yazık ki ama bir gün karşılaşırsınız inşallah!” dedi Erdem. Biraz sakinleşmişti.
Tam o sırada Deniz’in telefonu çalınca bunu fırsat bilip baba oğulu biraz yanlız bırakmaya karar verdi.
“Burası çok gürültülü siz oturun ben şu ileride konuşup geleyim. Olur mu oğlum, beni görebilirsin bakınca!”
“Tamam!” dedi Tunç neşeyle.
“Benimde böyle sakallarım kızıl mı çıkacak sizin ki gibi!”
“Evet sanırım seninde kızıl olacak sakalların” diye gülümsedi Erdem.
Tunç’un okulundan, arkadaşlarından söz ettiler biraz. Deniz konuşması bittiği halde konuşuyormuş gibi dolandı biraz olduğu yerde ve onları izledi uzaktan. Çocuğun babasına ısındığı buradan bile anlaşılıyordu. Erdem’in de hareketleri rahatlamıştı. Mercan’ı hayal etti kendi boş sandalyesine bakarak. Bir süre sonra Tunç’un gözlerinin onu aradığını farkedince, hızlı adımlarla gelip oturdu masaya.
“Özür dilerim biraz uzun sürdü. Siz kaynaştınız ama bakıyorum” dedi oğlunun başını okşayarak.
“Erdem amcanın da bisikleti varmış anne. Eğer haberleşirsek birlikte bisiklete binebiliriz dedi. Binebilir miyiz?”
Deniz, adamın yüzüne baktı, gözlerindeki yalvaran ifadeyi görünce tereddütü silindi ve yeniden Tunç’a dönüp, “Elbette belki Erdem amcan seni gelip alır bir hafta sonu nerede biniyorsa gidip binersiniz!”
“Sen gelmeyecek misin?”
“E ben de evdeki işlerimi hallederim olmaz mı? Zaten biliyorsun bisiklete binemiyorum!”
Bir saat kadar birlikte oturduktan sonra Erdem hüzünle ayrıldı masadan. İlk seferden Deniz’i de çok bunaltmak istemiyordu.
Deniz ve Tunç’ta kalkıp eve doğru giderlerken, “Bana hayatımın en güzel günlerinden birini yaşattınız teşekkür ederim” diye mesaj geldi Deniz’in telefonuna. Gülümsedi Deniz cevap yazmadı.
Bir hafta sonra Ötkem uygun olurlarsa ağabeyinin hafta sonu Tunç ile bisiklete binmek istediğini söyledi.
Böylece Tunç ve öz babası arasındaki köprü kurulmuş oldu. Tunç yanında annesi olmadan onunla dört saat geçirdi ilk önce, daha sonra bu buluşmalar aralıklı olarak devam etti. Tunç her defasında çok iyi vakit geçirmiş olarak geri dönüyor, Deniz’de bundan sonsuz bir mutluluk duyuyordu. Hayatta varı yoğu sadece oğluydu artık. Onun yüzünde açan güller Deniz’in yüreğine cenneti getiriyordu. Babası söz verdiği gibi çocuğa hiç bir şey belli etmeden gayet mesafeli ve düzgün bir şekilde yürüyordu ilişkisini.
Bir yılın sonunda Erdem eşinde Deniz’in sahiden çok uzaktan kuzeni olduğunu söylemeye karar verdiğini açıkladı. Bu şekilde eşinden ve çocuklarından habersiz buluşmalara gelmek onu da yoruyor ve kendini kötü hissetmesine neden oluyordu. Onlarla Tunç’un varlığını paylaşmayı çok isterdi ama bunu yapması imkansızdı. Çocukları çok küçüktü onlar belki etkilenmezdi ama eşinin bundan acı duyacağına emindi. Hangi eş kocasının geçmişten gelen bir oğlu olduğunu öğrenmek ve onunla zaman geçirmek isterdi ki.
“Mercan isterdi” demişti Deniz içinden. Karnında bebeği ile çocuğunun babasını hasta bir kadına terkeden Mercan sevdiği adamın oğlunu da hikayesine aldırmaksızın bağrına basardı. O kadar iyi yürekli bir insandı. O güzel yüreğine hiç yakışmayan bir hastalığa tutulup, yine hiç yakışmayacak şekilde erkenden çekip gitmişti bu dünyadan.
Evet Erdem, oğluyla bu şekilde gizli buluşmalar yapmak istemiyordu. Bu nedenle eşine düşündüğü gibi bir açıklama yaptıktan sonra bir akşam Deniz ve Tunç’u eve yemeğe çağırdı.
“Benim gelmem şart mı?” diye sordu Deniz, “Yani bu pek normal bir durum değil!”
“Eşime kuzenimin değil de çocuğunun geldiğini mi söylemeliyim. Bu daha mı normal olur sizce. Hem Tunç kardeşleri ile tanışacak. Bunu onlardan esirgememeliyiz öyle değil mi?”
Deniz bu fikirden başlangıçta hiç hoşlanmamış ve tedirgin olmuş olsa da oğlunun babası ve kardeşleri ile vakit geçirmesi için en doğru yolun bu olacağına ikna oldu.
Erdem’in karısı Meryem’in sağlık durumu sahiden iyi değildi. Kadıncağız çok zayıf ve solgundu. Evlerinde çocukların bakımı ve ev işleri için sürekli bir yardımcı çalışıyordu. Yine de Deniz ve Tunç’u güler yüzle ve sevgiyle karşıladı. Fiziksel olarak güçlü olmasa bile yüreği güçlü bir kadın olduğu belliydi. Hatta Deniz’i arada bir Tunç’un gelip çocuklarıyla oynaması için ikna bile etti o akşam. Deniz bu zayıf kadının ilgisinden etkilenmişti.
Yine de ailenin içine çok girmek istemiyordu, Tunç kardeşleri ondan küçük olsalar da güzel oyunlar kurmuş ve çok eğlenmişti o akşam. Deniz ara ara dolan gözlerini saklamak için sürekli tuvalete kaçmıştı. Özellikle Erdem bey ile göz göze gelmekten kaçıyordu. Onun da aynu ruh halini paylaştığından şüphesi yoktu ve Meryem hanımı yanlış anlamalara sürükleyecek bir duygu haline gelmek istemiyordu. Bir ara kendine burada ne işleri olduğunu sordu durdu ama sonra bunu Tunç için yaptığını ve kendini düşünmemesi gerektiğini tekrarlayarak sakinledi. Tunç’un kardeşleri Maya ve Murat çok tatlı çocuklardı sahiden. İkisi de Tunç gibi kızıl kafalıydılar. Üçünü bir arada izlemek çok eğlenceli oluyordu. Maya Murat’ın küçüğüydü. Henüz üç yaşındaydı ve iki ağabeyinin yanında öyle mutlu görünüyordu ki sürekli zıplayıp el çırpıyordu. Murat ise oynayacak bir hemcins bulmuş olmanın mutluluğunu yaşıyordu belli ki. Hem de kendinden büyük bir ağabey. Bütün gece evin içinde koşturup durdular ve büyükler de yüzlerinde farklı gülümsemelerle onları izlediler. Devam eden aylarda Tunç yanında annesi olmadan iki kez gitti Erdem’lerin evine. Erdem gelip onu kapıdan aldı. Deniz’de onları davet etmek istedi ama Meryem hasta olduğu için evden fazla çıkmamayı tercih ediyordu.
Öktem’in oğlu Tunç’u okuldan tanıdığı için bu buluşmalara onlar dahil olmuyorlardı. O da kuzenlerinden yaşça büyük olduğundan onlarla oynamayı tercih etmiyordu zaten.
(devam edecek)
Merakla devamını bekliyorum
BeğenLiked by 1 kişi
🌸
BeğenBeğen