Bebek ve Düğme – Bölüm 13

Nihal’in tedavisi devam ediyordu, kimse ile görüşmeden odasında yaşıyordu dört aydır ama en azından artık telefonla görüşebiliyorlardı Kader’le. Birbirilerinin sesini duymak ikisine de iyi gelmişti onca zaman sonra. Kader olan biten ne varsa anlattı ona bir çırpıda. Bir an önce iyileşip yine yüzyüze sohbet edecekleri günleri iple çektiğini söyledi. Görüntülü de görüşebilirlerdi ama Nihal istemiyordu kamerayı açmak. Zor ve yıpratıcı bir süreç geçirmişti zayıflamıştı çok. Kocası kabul etmese de tenide esmerleşmiş gibi geliyordu nedense.

“Biliyorsun kanımı değiştirdiler, kimlerin kanını verdilerse onların özelliklerini alıyorum sanırım!” diyerek gülüyordu anlattıklarına sonra. Bu gülmelerin arkasındaki acıyı hissedebiliyordu Kader ablasının sesinden ama elinden bir şey gelmiyordu. Nihal Kader’e bahsetmiyordu ama kocasını da uzaklaştırmıştı kendinden yine. Hatta boşanmayı da önermişti ama kabul etmemişti Turhan. Nihal’in boşanma konusundaki bu anlamsız ısrarını anlamıyordu. Hastalığını öğrendiğinde de evliliklerini ertelemişti iyileşene kadar. Onu sevdiğini ne kadar ömürleri varsa birlikte tüketmek istediğini, bu uzaklaştırmalarla onlardan, hayatlarından, aşklarından çaldığını anlamıyordu bir türlü. Dolaptaki o bebek bunları dinliyordu aylardır ama yine de yükü hafiflemiyordu Turhan’ın. Seviyordu karısını, hem de çok seviyordu. Onun iyi olması için ne mümkünse yapmaya hazırdı. Paraları vardı, sevgileri vardı ama yetmiyodu bu illeti yenmeye. Bir kez denemiş onları ayıramamıştı, şimdi yeniden deniyordu. Ne bu bebek, ne de başka bir güç yenemiyordu onu. Nasıl oluyor da bunca ilerlemiş tıbba, bunca paraya, bunca sevgiye rağmen işe yaramıyordu yapılanlar. Bu illet dünyada ki her şeyden güçlü müydü? Yok muydu bunu yenebilecek bir şey? Bebeği kaldırıp fırlattı duvara bunları düşünürken. Kirli, dikişleri yer yer çürümüş bebek boynunu büküp süzüldü duvardan yere ve yığılıp kaldı parkenin üzerinde.

Onu öyle görünce Nihal’e benzetti Turhan. Zavallı kız erimiş, bitmiş, yıpranmıştı tıpkı bu bebek gibi. İki hafta önce zona olmuştu bir de olanlar yetmez gibi. Mete vücudun bir şok yaşadığını söylemişti onlara. Nihal’in bağışıklık sistemi sıfırlanmıştı önce, çünkü vücuda girecek yeni kana direnmemesi gerekiyordu. Onunla yaşamayı öğrenecekti sil baştan. Bunca zaman damarlarında akan kan düşman olmuştu ona. Bağışıklık sisteminin sıfırlanması demek, tüm dünyadaki her şeye karşı savunmasız kalmış olması demekti. Her virüse, her mikroba, normal zamanda ona zarar vermeyen her gözle görünmez hastalık üreten varlığa karşı savunmasızdı vücudu. Sonra başkalarının kanlarından kokteyl edilmiş bir sıvı doldurulmuştu yeniden damarlarına. Vücudunun doğduğundan bu yana alıştığı, damarlarında gezdirip durduğu kandan başka bir karışım. Buna uyum sağlaması gerekiyordu şimdi. Kan ve Nihal’in vücudu birbirlerini sevmeye çalışıyorlardı.

“Uyum olmama ihtimali var mı?” demişti Turhan korkarak, bu olmadı başka bir kokteyl alalım denilecek bir durum değildi bu.

“Var!” demişti Mete lafı dolandırmadan. Alanı değildi ama o bir doktordu. Nihal’in doktoru ile en çok o görüşüyordu. Nihal ve Turhan’ın anlayabileceği şekilde onlara aktarmaya çalışıyordu. Tabi kendi mesleğinide katıyordu işin içine, arkadaşlarının bu zor süreci atlatması için elinde olan tek şey buydu onunda. Nihal’in nasıl kendini kitlediğini. Etrafındakileri uzaklaştırdığını. Onlara yük olduğu ve hayatlarını engellediği düşüncesinden ve tabi ölüm korkusundan kurtulamadığını biliyordu. İlkinden daha zor bir süreç yaşıyordu şimdi.

Turhan gidip aldı bebeği yerden.

“Belki de benden çok senin ihtiyacın var buna!” dedi karısını düşünerek.

Önce onu streril ettirmesi gerekiyordu, bebek o kadar eskiydi ki bu işleme dayanabilir miydi bilmiyordu aslında. Yine Nihal’e benziyordu bu haliyle işte. İyileşme umuduyla girdiği bu kök hücre tedavisine dayanabilecek miydi Nihal?

Bebeği alıp Mete’ye gitti, kuru temizlemeden fazlası olmalıydı bu bebeği Nihal’in yanına sokabilmek için. Mete onu aldı, hikayesini sormadı. Turhan’ın yüzünden bunu konuşmak istemediğini anlamıştı. Bir kaç gün sonra gelip almasını söyledi.

Nihal kocasının şefaf bir poşetin içinde getirdiği bebeği görünce anladı onun Kader’in bebeği olduğunu. Turhan’a bundan hiç bahsetmemişti bu güne kadar. Kader’e de bahsetmemişti. O düğmeyi gördüğünde anlamıştı kocasının cüzdanı olduğunu ama kızın kendini kötü hissetmesini istemediği için söylememişti. Turhan’a da söylememişti çünkü onun bir hırsıza yardım ettiğini düşünmesini istememişti. Birbirini tanımayan ama bir bebek ve düğme ile hayatları kesişen iki insanın arasındaki kişiydi Nihal. Hem bebek, hem düğme, hem de Nihal’di onları bir kaderde buluşturan ama bunu bilen tek kişi Nihal’di.

Turhan bebeği karısının kucağına bıraktı eğilip alnından öptü. Özel bir giysi ile girebiliyordu ancak bu odaya. Girip hemen çıkabiliyordu aslında, onun yanında beş dakikadan fazla kalması yasaktı.

“Sen de durması daha doğru!” dedi ve çıktı odadan.

Nihal Mesude’nin kızına diktiği bebeği yavaşça çıkardı torbadan. Gördüğü işlemden sonra kumaşında küçük yırtıklar oluşmuştu. İçindeki pamuklar o yırtıklardan dışarı çıkmaya hazır bekliyorlardı. Şimdi elinde bir iğne iplik olsa dikerdi Nihal onları. Mesude’nin ana yüreği ve sevgisi doluydu bu bebeğin içinde. Onun hayatın çatlaklarından akıp gitmesine izin veremezdi. Bebeği alıp göğsüne bastırdı.

“Mesude, Kader, Nihal ve Turhan!” diye mırıldandı kendi kendine, “Ne garip bir hikaye bu!”

Bebeği Kader’e geri vermeyi düşündü önce ama o zaman cüzdanın sahibinin kocası olduğunu söylemesi gerekirdi. Turhan’da o da parayı ondan geri istemezlerdi elbette ama o sözüne sadık kalma konusunda çok kararlıydı. Ayrıca başından beri Nihal’in her şeyi bilip sakladığını öğrenmek ona ne hissetirirdi emin değildi. Bir hırsız olmasından utandığı için onu Turhan’dan uzak tutmak istediğini de düşünebilirdi. Kocası ve onun arasında bir anlaşma vardı. Bebeği geri alması için önce onun düğmesini geri vermeliydi ayrıca. Nihal bu sürecin dışındaydı.

Mesude’nin bebeğinin sırtındaki küfeye anlattı biraz içindekileri o akşam. Bu beklemediği bir rahatlık verdi içine. Mesude’yi, Kader’i, Turhan’ı dinledikten sonra şimdi de Nihal’i dinlemeye başladı bebek. Belki de yıllardan değil, dertlerden eskimişti bu kadar. Belki de artık o da taşıyamıyordu sırtındaki küfeyi Nihal gibi. Son bir kaç haftadır yaşadıkları yüzünden artık iyileşemeyeceğine iyice inanmıştı Nihal. Turhan’ı bu yükten kurtarmak istemiş ama Turhan kesinlikle kabul etmemişti boşanmayı. Birbirlerini yıllardır tanımış olsalar bile çok kısa karı koca olabilmişlerdi. Buna bir evlilik bile denmeyecek kadar kısa hem de.

“Ne olmuş yani?” demişti Perihan hanım sinirle telefonda, “Evlenip altı ay birlikte oturamayan akılsızlar var! Onların ki evlilik sayılıyor da sizinki neden sayılmasın?”

O da hiç bırakmamıştı Nihal’i. Hastalığını öğrendiğinden beri arıyordu her gün. Gelip Turhan’ın yemeklerini yapıp, ütülerini yapıyordu. Para için değildi tüm bunlar, onu sevdiği içindi. İçeri de onun yanında da kalmak istemişti ama izin vermemişti doktorlar. Nihal’in sevdiği her şeyi pişirmişti o da. İştahla yiyemiyor olduğunu bilse bile.

Odanın dışındakilerin tam olarak bilmediği şey Nihal’i besleyen tek şeyin onların sevgisi olduğuydu. Bu dünyaya ait başka hiç bir şey onun hayatta kalmasın sağlayamazdı.

(devam edecek)

Bebek ve Düğme – Bölüm 13’ için 4 yanıt

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s