Hesap – Bölüm 7

“İlgilenmişmiş!” dedi Ahmet dişlerini sıkarken vardı çadırı kurduğı yere. Şurdan bakınca kaç haneydi bu köy toru topu, Brezilya dizisinden beterdi yaşanılanlar. Kim bilir kaç hanenin oğlu, erkeği köyün sahipsiz, gariban genç kızına tecavüz ediyordu canı istediğince. Kızın karnına bir can düşünce basıyordu sopayı, tehditi. Yetmiyordu kızı deli anasının canına verdiği kıymetten dağlara çıkıp canından can çıkarıyor, aç bir ilaç dönüyordu. Hiç tanımadığı adamlara canını verip. Geliyordu ki anası asmış kendini. O canından can çıkarma pahasına koruduğu anası bilmemiş aldığı nefesin kıymetini. Adları da deli olmuş bu insanların üstelik. Canı yandıkça bağıranın deli denildiği, canı yananın seyrine bakıdığı bir köy müydü Ahmet’in sahici memleketi?

“Hepinizi ateşe salasım var!” dedi hırsla, “Ama şimdi gidip anamı bulacağım!”

Topladı arabaya her şeyini bastı gitti Artvin’e yeniden. Şehrin eski mahalellerinde bir yerde buldu devletin bakımevini. Soyadını bile bilmiyordu ki anasının, lafı uydurup muhtara da soramamıştı. Zaten “Sana ne!” demiş durmuştu ihtiyar bunak.

İçeri girip gördüğü ilk odaya girdi kapıda ne yazdığına bakmadan. Nasıl olmuşsa doğru odaya dalmıştı.

“Ben bir tanıdığımı arıyorum kırk yıl kadar önce genç yaşta delirdi diye getirmişler buraya. Adı Ayşe! Kimsesi yokmuş!”

Masada oturan adam “Ben on yıldır buradayım ama hatırlayamadım!” diye o an ayakta duran hasta bakıcıya baktı merakla.

“Ben de hatırlayamadım!” dedi kadın, “Buranın en eskisi Semiha abla var, isterseniz ona soralım!”

“Ayşe diye biri yok mu şimdi burada yani? Yaşlanmıştır artık tabi kaç yaşında bilmiyorum ama atmış falan anca olmalı”

İkisi görevli de sessiz kaldı, “Ben Semiha ablayı çağırayım. Oturun siz!” diyerek çıktı kadın olan.

Ahmet bıraktı eski koltuğa kendini. Beklemeye başladı.

Biraz sonra Semiha hanım geldi içeri.

“Birini soruyormuşsunuz?” dedi Ahmet’e bakıp

Saygıyla ayağa kalktı Ahmet, tekrarladı söylediklerini.

“Siz kimisiniz?” dedi kadın merakla.

“Oğlu!” dedi Ahmet.

Kadın baktı onun yüzüne dikkatle. Saçından sakalından bir şey görünmüyordu yüzüne dair ama doğru kişiyi mi anladığından emin olmamamıştı.

“Ayşe hanımın hiç çocuğu yok, evlenmemiş diye biliyorum ben! Başkası olabilir!” dedi.

“Evet evlenmemiş, tecavüz etmişler!” dedi diklenerek Ahmet, “Ben doğunca vermiş beni tanımadığı bir aileye, ben yeni öğrendim her şeyi!”

Kadın masada merakla lafı dinleyen adama baktı, sonra Ahmet’e başıyla koridora çıkmasını işaret etti. Ahmet çıkarken arkasındaki kapıyı kapattı kadının bir şeyleri orada konuşmak istemediğini anlayıp.

“Aynı kişiden mi bahsediyoruz bilmiyorum ama bir Ayşe hanım vardı burada! Tecavüze uğradığını yazmıştı günlüğüne!”

“Annesi Deli Meryem asmış kendini!” dedi Ahmet günlüğü duyunca Elinde bir şey yoktu ki anlatsın, göstersin, söylesin.

Kadın elini ağzına götürdü hayretle, “Aman Allahım! Bir oğlu olduğunu hiç bilmiyordum ben!”

“Annemi görmek istiyorum! Nerede?” dedi Ahmet sabırsız bir sesle.

Semiha hanım derin bir iç çekti “Annenizden kalan bir kaç parça eşya duruyor, attırmadım! Günlükte içlerinde bakmak isterseniz!” dedi acıklı bir sesle.

“Annenden kalan ne demek?” dedi Ahmet, “Başka bir yere mi gitti annem?”

“Yetişemediniz oğlum annenize çok üzgünüm. Mekanı cennet olsun!”

“Yok artık!” dedi Ahmet elini saçına sakalına dolayarak, “Daha atmışında ancak olmalı ? Ölecek yaşta değil?”

“Anneniz olmayacak şeyleri olmayacak yaşta yaşamış anladığım kadarıyla! Az da olsa vakit geçirdik birlikte, günlüğünü de okudum ben sonradan ama sizden tek bir satırda bile bahsetmemiş!”

“Tehdit etmişler öldürürüz diye ona tecavüz edenler!”

“Öyle çok oluyor ki böyle şeyler, aklım almıyor benim de!” dedi kadın, “Siz bekleyin ben depodan alıp geleyim Ayşe hanımdan kalanları. İyi ki atmamışım, demek sizin geleceğiniz varmış!”

Ahmet koridora sırtını verip yığıldı çaresizce, çömeldi duvarın dibine. Bunca yolu gelmişti onu bulmaya tanımaya. Kırk üç yıl haberi bile olmayan bir anne için ama çoktan göçüp gitmişti zavallı kadın. Hasta bakıcı haklıydı, her şeyi zamansız ve anlamsız yaşamıştı Ayşe. Hayatı hiç değerli ve kendisinin olmamıştı. Hayatı, evladı hiç bir şeyi kendinin olmamamıştı, bedeni bile! Sıktı gene yumruklarını.

Semiha hanım biraz sonra elinde bir torba ile geldi.

“İşte hepsi bu!” dedi torbayı uzatırken.

Aldı Ahmet bir şey demeden, “Bir imza falan atmam gerekiyor mu? Bunları alıp götüreceğim!” dedi sonra.

“Hayır bunları ben istediğim için sakladım. Normalde sahipsiz hastaların eşyalarını pay eder, kullanılmayanlarını da atarız. Ayşe hanımın bir şeyi yoktu zaten. Hep burada kalanlardan giyer çıkarırdı!”

Dişlerini sıktı Ahmet bu sefer, kocaman adamın gözlerinde kocaman damlalar oluştu.

Semiha hanımın da doldu gözleri bu sefer.

Bir şey söylemeden döndü çıktı Ahmet elinde torbayla. Arabaya bindi merkeze sürdü öylece. Bir öğretmen evi gördü geçerken, durdu önünde yer sordu vardı. Ayşe’nin torbası ile kıyafetlerini koyduğu sırt çantasını aldı girdi odaya, bir tas çorba ile biraz ekmek istedi odaya, bir fincan da çay.

Günlüğü koydu yatağın üzerine. Okumak istiyordu bir an önce, cesaret edemiyordu sanki. Döndü odanın duşuna girdi. Sıcak bir duş aldı. O köyün ağır havasını akıttı üzerinden, göz yaşlarını kattı sonra. Yemek geldiğinde yeni çıkmıştı banyodan. Kapıyı aralayıp aldı tepsiyi. Küçük masaya oturdu belinde sarılı havlusuyla, sıcak sıcak içti çorbayı gözü yatağın üzerindeki ajandaya takılı. Çayı da içti soğutmadan. Bir ağırlık yayıldı bedenine. Çantasını açtı, pijamalarını çıkardı giyindi.Oyalanıp duruyordu ajandaya bakarak ama sonunda annesinin anılarıyla girdi yatağa, başladı ilk sayfadan okumaya.

“O Zeki iti geldi önce, anam uyuyordu. ‘Depoya bakılacakmış babam yolladı’ dedi. Babası tesisat işlerine bakardı eskiden kasabada. Sonra köylünün ihtiyacı olunca bakar olmaya başlamıştı. Oğluna da öğretmişti biraz. Depoda durmuyordu su günlerdir. Evin arkasına akıp gidiyordu boş yere. Delikti belliydi de, onaracak adam lâzımdı. Babası o iti göndermişti. Girdi içeri. Anam ilaçlarını içmiş uyuyordu. Horlaması duyuluyordu her yandan. Önce korktu it sesin ne olduğunu anlamadı. ‘Anam uyuyor!” dedim. Geçti arkaya, çıktı aralıktan çatıya. Bir şeyler yaptı tak tuk. Sonra eğildi bana seslendi. ‘Yardım lâzım gel!” dedi. Çıktım ben de ardı sıra. Bir boru gösterdi bana bunu tutacaksın sıkı sıkı diye tembihledi. Bende tuttum, arkamda kalıyordu o sırada. Sonra abandı arkamdan eliyle ağzımı kapattı. Sıktı, morarttı her yanımı, abandıkça abandı. Bacaklarımın arasından akan sıcaklığın kan olduğunu anlayınca çok korktum o gidince. Birine dersen gelir öldürürüm seni dedi. “

Ahmet fırlattı attı defteri yatağın yanına, “Zeki iti!” dedi hırlayarak, “Demek o pislik sensin!”

Sonra kalktı aldı yeniden ajanday,ı buldu kaldığı sayfayı. Öyle kargacık burgacıktı Ayşe’nin yazısı, kendini kaptırınca okuyordu da, birden bakınca olmuyordu.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s