İkinci şans – Bölüm 9

Zorla uykuya dalan Levent duyduğu çığlıkla fırlaldı yataktan. Önce nerede olduğunu ve sesin nereden geldiğini algılayamadı. Az kalsın düşüyordu yataktan kalkarken. Göl evinde olduğunu idrak etmesi bir kaç saniyesini aldı. Sonra içeride Suna hanım olduğunu ve diğer olayların bilincine vardı ve hızla odasından çıkıp onun kapısına baktı. Kapı kapalıydı. Şimdi derin bir sessizlik kaplamıştı evi. Dışarısı o kadar karanlktı ki sanki ev bir boşluğun ortasında gibiydi. Etraf bu kadar sakinken tek başına gelip bu evde kalmadığını düşündü. Gerçekten ürkütücüydü. Az önce duyduğu sesten şimdi eser yoktu. Belki de sadece bir rüya görmüştü. Yeniden odasına döndü, tam kapıyı kapatıp yatacağı sırada bir çığlık yükseldi yeniden. Hızla döndü Suna hanımın kapısına, içeri girip girmemekte tereddüt etti ama öncekilerden küçük de olsa bir çığlık ve konuşma duyunca içeri girdi.

Oda karanlıktı. El yordamıyla duvardaki ışığı ararken “Sinan!” diyen sesini duydu Suna hanımın.

“Levent ben!” diye cevap verdi,”Sesinizi duydum, iyi misiniz?”

“Biliyor musun, bir çok şeyin farkına vardım ben vardım ben artık!”

“Anlamadım?” dedi Levent hâlâ ışığın yerini arıyordu. Bu odaya sık girmediği için düğmenin yeri hakkında bir fikri yoktu. Ne diye kendi odasıyla aynı yere yapılmamıştı ki sanki.

“Ben bunca yıldır bir şekilde kendimi ispat çaresizliğine düştüm. Neden biliyor musun? Bir yazı okumuştum. Öğretilmiş çaresizlikten bahsediyordu. Garip ama bir insana zamanla çaresiz veya aciz olduğunu öğreterek onun bütün özgüvenini kırabiliyorsun. Böylece o kadar çaresiz hissediyor ki kendini. Ne kadar olumsuz hissederse hissetsin, hep kendini suçluyor ve bunu bir çaresi olmadığına yaşaması gerektiğine inanıyor! Çıkışsızlık! Bir kabus!”

“Zor bir duygu evet!” dedi Levent ve sonunda elektirik düğmesinin yerini buldu ve bastı.

Bu defa ışık gördüğünü algılamasını etkiledi bir süre, tam karşıdaki pencerede kendi yansımasını görünce sıçradı hatta. Tam o sırada yerde yatan Suna hanımı farketti. Sırt üzeri dönmüş yerdeydi Suna hanım.

“Peki ama kim konuşuyor deminden beri!” dedi korkuyla, acaba bir rüya mı görüyorum.

“Alçağın birisin!” diye homurdandı Suna hanım ve döndü diğer tarafına.

O zaman anladı kadıncağızın bir rüyada olduğunu. Bir şekilde yere düşmüştü ama farkında bile değildi. Kendi kendine konuşuyor ve bağırıyordu. Yaşadığı olayın ağırlığı sadece ayakta değil, uykusunda da eziyordu onu.

Deminden beri cevap verdiğini düşündü seslere, gülse mi ağlasa mı bilemedi. Uyuyor olsa da onu yerde bırakıp odasına dönmeyi içine sindiremedi. Eğildi ve onu yüz üzeri çevirip kucakladı. Tam yatağına bırakırken açtı gözlerini Suna hanım.

“Sinan?”

“Levent ben!”

“Lütfen yanımda yat bu gece, gitme!”

“Burada mı?”

“Evet, lütfen, benim için yap bunu!” dedi Suna hanım, bunu söylerken gözlerini yeniden kapatmıştı.

Levent öylece kalmıştı kolları kadının başının altında, yüzü neredeyse nefesini hissedecek kadar yüzüne yakın.

“Lütfen!” diye inledi Suna hanım.

Yatak tek kişilikti, Suna hanımın bunları uykusunda mı uyanıkken mi söylediğinden emin değildi. Onu yerleştirip, dönüp gitmenin doğru olacağını düşünüyordu ki. Yüzünü henüz geri çekememiş olan Levent’in boynuna doladı kollarını.

Levent onun kollarını tutup kurtumaya çalıştı, “Tamam nasıl istersen!” diyerek döndü arkasını Suna hanım, hıçkırıyordu ama gözleri kapalıydı.

Kendisi de henüz uyku sersemliğini atamayan Levent doğrulup baktı ona. İçi ezilmişti kadının yalvarır gibi konuşmasına. Demek Sinan onu yatakta terkedeli çok olmuştu. Bir kadın için sonun başlangıcı olduğunu anlaması mümkün olmamıştı demek.

Derin bir iç geçirdi. Onun omuzuna dokundu sevgiye, hıçkırması kesildi Suna’nın, elini uzatıp, onun omuzundaki elini tuttu ve az sonra derin nefesler aldığı rahat bir uykuya geçti. O zamana dek ayakta yatağın yanında onu izleyen Levent yavaşça çekti elini, ışığı kapattı yeniden ama odanın kapısını çekmedi. Kendi kapısını da açık bırakarak yatağına uzandı. Bir süre Suna hanımın arada derin iç çekişleriyle bölünen nefes sesini dinledi.

Annesi çok küçükken hasta olduğunda geceleri onun nefesini dinlediğini söylerdi. Diğer odadan bir insanın nefesini duymak ona çok imkansız gelirdi o zamanlar ama bu gece her nasılsa duyuyordu yan odadan gelen nefesi sesini. Bir bedenin sakin nefeslerinin ne kadar dinlendirci bir ses olduğunu düşündü. Bunca yıldır bir çok kadınla uyumuştu zaman zaman ama hiç birinin nefesini dinlememişti. Onlardan önce uykuya dalmıştı belkide hep. Kendi nefes alışlarının onunkine uyduğunu düşündü önce, sonra gevşedi bedeni.

Bir kadının nefesini dinleyerek uyumanın ne olduğunu tattığını ancak sabah anlayabilecekti. Bir oda farkıyla bile duyduğu nefesin melodisine kaptırmıştı bir şekilde kendini.

Suna sabah odanın içine dolan parlak güneş ışığı ile uyandı. Gözlerinin bu parlak ışığı anlaması ve ardından pencere ve arkasından yansıyan yeşilliği farketmesi ile nerede olduğunu hatırladı. Garip bir şekilde günlerdir hissetmediği biçimde dinç hissediyordu. yatağın hemen yakınında olan pencereden dışarıyı görmek için kalktı. Çıplak ayakları tahta zemine değdiğinde beton veya parkeden farklı bir his kapladı içini. Hafif gıcırtılar çıkaran zeminden sanki tatlı bir orman esintisi fışkırıyordu.

Gölün üzerini ince bir sis tabakası kaplamıştı. Ağaçların arasından süzülüp göle bir katman olsun diye yığılan bir sisti bu. Doğa ana insanın burada görmek istediği su birikintisini kabul etmiş ve bağrına basmıştı çoktan. Kim bilir belki çok önceleri alışıktı böyle bir ıslaklığa da bu kadar çabuk kabullenmişti. Daha önce doğal ortama uyum sağlamayan ya da ekolojik dengeye zarar veren pek çok yapay uygulama ile ilgili şeyler okumuştu. Burada ise tam aksine bu göl sanki bir boşluğu tamamlamıştı. Ezelinden beri bu ağaçların ve evlerin ortasnda var olmuş gibi doğaldı.

Pencerenin koluna uzanıp açtı. Bir anda içeriye dolan kuş sesleri sanki az önce orada değiller de başka bir dünyadan gelir gibi doldu içeriye serin bir esinti ile birlikte. Bazen rahatlamak için internette görüntülü doğal mazara ile bezenmiş müzikler dinlerdi. Onların arka planında daima öten kuşlar, su sesleri ve orman esintisi hissedilirdi. Şimdi ise müzik olmasa bile fondaki tüm o doğal sesler kulaklarına dolmuştu. Zamanı, kim olduğunu unutarak hissetti bir süre pencereden içeri dolan hayatı. Sonra saatin çok erken olduğu düşüncesiyle bölündü her şey ve zaman ile kimlikler geri geldi.

O kocasını terkedip yeni tanıştığı bir adamın göl evine gelmişti. Bunu o kadar şuursuz yapmıştı ki şimdi bile kendine açıklayamıyordu. Gece bu evde tek başına olmaktan korkmuştu. Az önce onu büyüleyen bu manzara ve sesleri silen bir karanlık kaplıyordu her yeri. Bir yanlızlık, aldatılmışlık gibi. Kapattı pencereyi.

(devam edecek)

Yorum bırakın