Gönül kapısı – Bölüm 7

“Parka gittiğimde bir bankın yanında duran o lacivert puseti gördüm. Üzerine bir tülbent örtülmüştü ama içinde bir çocuk olabileceği aklıma gelmiyordu yinede. Biri bebeğinin pusetini unutup ayrılmıştı parktan diye düşünmüştüm. Bir kedi yavrusu da içine girip kalmıştı muhtemelen.” diye devam etti Turhan bey onu dikkatle dinleyen Lale’ye bakarak. Kızın yüzünde henüz bunu anlamlandırmış gibi bir ifade yoktu.  Turhan bey istihbarat biriminde çalışmıştı uzun yıllar. İnsanların beden dili ve benzeri konularda eğitimleri vardı. Emekli olduktan sonra daha rahat yaşamaya başlamıştı elbette ama şimdi Lale’ye bakarken ister istemez geçiyordu aklından bunlar.

“Tülü kaldırdığımda pusetin içinde bir bebek olduğunu  gördüm”

“Ah! Yok canım biri bebeğini mi bırakmış yani parkta?”

“Park bir bebeği bırakmak için pek tercih edilen bir yer değildi bana göre de. Yani eğer ondan ayrılmaya karar verilmişse. Ancak canlı bir bebeğin parkta unutulmuş olabileceği de pek mantıklı bir ihtimal değildi. Öyle ya da böyleydi bu minik can önümde duruyordu. Kaç saattir orada olduğunu bilmiyordum. Bir çocuğumuz da olmadığı için onun acıkmış olabileceği ya da altının pis olabileceği ihtmalleri de gelmiyordu aklıma. Bir an için ne  yapacağımı bilemedim. Ailesi belki buralardadır diye etrafıma bakındım. Öyle ya bir anda gelseler bebeklerinin başında yabancı bir adam görseler tedirgin olurlardı.”

“Gerçekten ya! Çok  ilginçmiş!” dedi Lale. Eskiden beri babasının anlattığı anılarını dinlemeyi çok severdi. Annesi ile beraber oldukları günlerde de Turhan bey birden bire aklına gelen bir anısını anlatmaya başlar her defasında da daha önce hiç anlatmadığı bir şeyden bahsederdi. Lale bazen babasının bir ömüre bunca anıyı nasıl sığdırdığını bir türlü anlayamazdı. İşi icabı çok yer değiştirdiği içindi elbette bir çoğunun kaynağı ama yine de şaşılacak kadar çoktu.

“Yine de ağlayacak kadar bile dermanı kalmamış bebeği pusette bırakmaya içim razı olmadı. Onu kucağıma aldım. Ağlayacak kadar mecali olmaması benim yorumumdu elbette. O andan itibaren terkedilmiş bir bebek olduğu düşüncesi yerleşmişti kafama. Annenin evde beklediğini bile bile bir saate yakın bebeğin ailesi döner diye bekledim öylece. O zamanlar cep telefonun da olmadığı  için haber verecek durumum yoktu. Zavallı bebek uyumuştu kollarımda. Bebek kucağımda parkı ve parkın etrafını  da iyice dolaştım ama ne yazık ki gelen giden yoktu. Kendi karnımda zil çaldığı ve annenin artık deliye döndüğünü düşündüğüm için onu da alıp eve geldim mecburen.”

“Polise falan gitmedin mi?”

“Gitmedim. Aklıma gelmedi aslında. Her gün parkta bir bebek bulmuyor ki insan. Şimdiki gibi öyle her hikayeyide duymuyorduk internetten ordan burdan. Bir kanal televizyon ne verirse onu biliyorduk. Bir de gazete tabi. Annen beni kucağımda bir bebekle görünce yüzü öyle bir değişti ki. İnsan otuz saniye boyunca zihnin yazdığı tüm senaryoları okudum yüzünden.”

Bir kahkaha attı Lale, “Baba ya! Ne yapsın kadıncağız, sen hem geç kal, hem bir bebekle çık gel! Valla iyi bir şey düşünmemiştir kesin.”

“Yok düşünmedi tabi! Ben olanı biteni anlatana kadar öyle bir gergin dinledi ki, o akşam beni rahatlıkla bıcaklayacağını düşündüm!” dedi Turhan bey de gülerek.

“Sonra ne oldu peki?”

“Annenin öfkesi şaşkınlığa dönüştü tabi ama biz bu arada ikimizde çocuğu beslemeyi ya da altını kontrol etmeyi hiç düşünmedik. Annen birden bire fırlayıp çocuğu soymaya başlayınca akıl ettim bende.  Ah o pembecik derinin beze gelen yerlerini görmen lazımdı. bez zaten bir balon gibi şişmişti. Neyse ki sadece çiş vardı bezde. Yoksa çocuğun her yanı yara olurdu muhtemelen. Annen kaptığı gibi küvete götürdü onu soyup. Ilık suyla bir güzel yıkadı vücudunu. Sonra bir havlunun üzerine yatırıp bir krem bulup sürdü pişen yerlere. ”

“Elinizde başka bez var mıydı ki zaten?”

“Hayır nereden olsun. Zaten bez dediysem öyle hazır bezleri düşünme. İşte eskiden evlerde yapılırdı o kumaş ne ise. Daha çok tahriş ederdi onlar!”

“Yaa! Bana da mı öyle bez kullandınız!” dedi Lale merakla.

Turhan bey baktı kızının yüzüne bir şey demeden. Lale’nin merak dolu yüzü, soru dolu bir ifadeye büründü bu tavrın ardından. Babasının yüzündeki o “Maalesef” ifadesi öyle netti ki.

“Bebek kızdı değil mi?” diyebildi sadece.

Turhan bey başıyla onayladı.

Babasının bu defa anlattığı hikayenin öylesine bir hikaye olmadığını o an anladı Lale.

“Çok aradım aileni sonra, günlerce, aylarca ama bir iz bulamadım! Annen daha ertesi gün benimsemişti seni. Ailenin ortaya çıkacağından umudu kesince evlat edinme işlemlerine başladık. Epeyce sorunlar çıktı ama memuryetimin avantajı ile sonunda hallettik! Sen bizim kızımızsın yüreğimizde ve  yasal olarak. Bunu kimse değiştiremez!”

“Neden söylemediniz bana?” dedi Lale tuhaf bir tonlamayla.

“Bilmenin bir şeyi değiştirmeyeceğini düşündük. Yani zaten ailene ulaşma şansı yoktu. Biz her yolu denemiştik. Seni polise ya da başka bir yere versek onlarda bulamayacaktı. Ben istihbaratta çalışıyordum düşün. Bir yetimhanede büyüyecek ve biri gelip seni evlat edinsin diye bekleyecektin. Bütün bunlara gerek olmadığını söyledi annen. Sen bizi seçmiş gelmiştin. Biz de seni bağrmıza bastık. Hepsi bu!”

“Peki neden şimdi anlatıyorsun o zaman?”

Lale’nin sesi titremişti bunu söylerken. Ağlamak üzereydi ama etraftaki insanlardan utanıyordu. Annesinin acısı henüz o kadar tazeydi ki, şimdi duyduklarını bu acının içinde nereye yerleştireceğini bilemiyordu.

“Annenin hastalığı sırasında ona bahsetmemiz gerektiğini söyledim ama kabul etmedi. Çünkü haber bıraktığım yerlerden birinden yıllar sonra bir yanıt gelmişti. ”

“Ne yanıtı?”

“Yedi yıl önce bir adam geldi evimize. Sen okuldaydın büyük ihtimalle. Bütün hikayeyi anlattı bize”

“Doğru söylediğini nereden biliyorsunuz!”

“Onu görünce sen de anlayacaksın doğru söylediğini!” dedi Turhan bey çaresiz bir sesle.

“Onu görmek mi?”

“Bak kızım. Senin öz annenin çok acılar yaşamış. Ağır şeyler. Aklı pek yerinde değilmiş seni o gün parka getirdiğinde.”

“Beni unutmuş mu?”

“Annen ve baban hayattalar. Annen bir sinir hastalıkları hastanesinde. Baban da onun yanından hiç ayrılmıyor neredeyse. İnan şimdi sana onlarıı anlatırken “annen” ve “baban” demek çok zor ama gerçeği inkar edemeyiz. Onları tanımanın senin hakkın olduğuna inanıyorum ben. Biliyorum Nuran hanım şimdi bana kızıyordur.”

Cevap vermedi Lale. Kalkıp gitmek istedi ama Turhan beye duyduğu sevgi öyle büyüktü ki, tıpkı Nuran hanıma duyduğu gibi. Alisa bir arkadaşından bahsetmişti bir kere. Çocukları olmadığı için halasına evlatlık verilmişti. Öz annesi ve babasının kim olduğunu biliyordu. Kardeşler de vardı hatta ama o büyüdüğü evde tek çocuktu. Bundan çok memnun olduğunu söyleyince Alisa çok şaşırmıştı gerçekten ve hemen gelip  Lale’ye anlatmıştı bu ilginç hikayeyi.

(devam edecek)

 

Gönül kapısı – Bölüm 7” için bir yanıt

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s