Mustafa’nın geri döndüğünü Gültekin de görmüştü yukarıdan, biraz sonra ustalar mola verince aşağı onun yanına indi. Mustafa, Seren’e gördüklerini söyleyince rahatlayacağını sanıyordu ama öyle olmamıştı. Onun Hakan konusunda yaşadığı hayal kırıklığını gözlerinden okuyabilecek kadar çok zaman geçirmişti onunla. Saf olması insan hallerinden anlamaması anlamına gelmiyor, tam aksine, sevdiği insanları gönül gözüyle daha iyi görebiliyordu.
“Dalmış gitmişsin yine!” dedi Gültekin geldiğini fark ettirmek için. Mustafa onun çalışmadığı imasında bulunduğunu sandığı için toparlandı hemen,
“Yok dalmadım, çalışıyorum. Burayı bitireceğim bu gün merak etmeyin!” dedi heyecanla.
“Bitirirsin daha yukarıda iş çok.” dedi Gültekin, “Konuşabildin mi arkadaşınla?”
“Ha?” dedi Mustafa, duymuştu ama dün anlattıklarının izini süreceğini tahmin etmediği için düşünmeden cevap vermek istememiş, zaman kazanmak istemişti biraz.
“Hani arkadaşınla ilgilenen adamın ablası ile arasında olanları diyecektin ya! Onu diyorum!”
“Konuştum! Üzüldü biraz!”
“Ama kurtuldu değil mi?”
“Yarışmayı kazanması lazım kurtulması için!”
“Bunu nasıl garantileyebilir ki? Kazanamazsa ne olacak?”
“Bilmiyorum!” dedi Mustafa hayretle onun yüzüne bakıp, bu hiç aklına gelmemişti. Sahi ya yarışmayı kazanamazsa, dahası planı doğru işletemeyip, resimleri zamanında yollayamazlarsa ne olacaktı?
“Ben resimleri yollamalıyım, hiç hata yapmadan!” diye mırıldandı kendi kendine.
“Resimleri yollamak mı?” dedi Gültekin hemen.
“Mücevherleri bozduracağım ama önce!” diye kendi kendine hatırlatma yapmaya devam etti Mustafa, paniğe kapıldığı için düşüncelerini yüksek sesle söylediğinin farkında değildi.
“Ne mücevheri? Mustafa? Ne mücevheri?” diye üsteledi Gültekin, bu çocuğun kendine ait mücevheri olmayacağına göre, acaba kıza yardım etmek için hırsızlık mı yapmıştı? Gültekin onun omuzuna vurarak seslenince, Mustafa, onu unuttuğunu fark edip hemen ona döndü.
“Ne mücevheri diyorum?” dedi Gültekin yeniden, “Arkadaşına yardım etmek için yanlış bir iş yapmadın değil mi?”
“Nasıl yanlış?” dedi Mustafa
“Yani hırsızlık falan gibi!”
“Ben mi? Asla! Ben hırsız değilim! Ne çalacağım ki?”
“Mücevher dedin ya işte?”
“Arkadaşımın onlar, çalmadım kendi verdi. Babasının aldıkları! Ben onları satacağım, parasıyla resimleri yollayacağım, alacağım ya bu gece?” dedi bu sefer. İyice paniğe kapıldığından çenesine hakim olamıyordu bir türlü. Gültekin’in derin bir iç çekerek ona bakmaya devam ettiğini görünce pes etti. Mücevherleri nasıl satacağını bile bilmiyordu, patronundan yardım istemek zorundaydı. Elindeki küreği bırakıp, ağlamaklı bir sesle, başından beri olan biten her şeyi ona dürüstçe anlattı. Gültekin’in tahmin ettiği hikayenin boş yerleri de böylece tamamlanmış oldu.
“Bana yardım edin ne olur?” dedi Mustafa sonunda.
“Tamam!” dedi Gültekin bir çocuğu teselli eder gibi gülümsüyordu, sevgiyle onun omuzuna dokundu, “Belli ki arkadaşın senin için çok önemli!”
“Evet çok! Ama ne olur kimseye bahsetmeyin bu anlattıklarımdan ne olur? Babam işinden olursa, ailem çok zor durumda kalır!”
“Tamam merak etme sen!” dedi Gültekin. Mücevherleri bozdurması için onu tanıdığı bir kuyumcuya götürecekti. Zaten mücevherler çalıntı ise ve polise haber verildiyse orada ortaya çıkardı. Mustafa ve babasının uyuduğu yer, resimleri saklamak için sağlıklı olmayacağından, onları kendi evine koyacaktı ve kargoya vermeye Mustafa ile birlikte gideceklerdi. Bunun için tadilat işi için getirdiği kamyoneti kullanabilirlerdi. Akşam resimleri taşımaya yardım da edebileceğini söyledi ama Mustafa şimdi Seren’e ondan yardım istediğini söyleyip, tedirgin etmek istemediği için bundan vazgeçtiler.
Seren ise kafası karma karışık olmuş durumda bahçede öylece oturmaya devam ediyordu. Hakan ile ablasının yakın arkadaş olduklarını zaten biliyordu ama yakınlıklarının arkadaşlıkla sınırlı olmadığını bilmiyordu. Hâlâ Mustafa’nın uzaktan yanlış görmüş olabileceğine dair içinde şüpheler vardı. Bu yüzden Hakan ve ablasını kendisi takip ederek emin olmaya karar verdi. Ablasının kendi sevgilisini onun üzerine göndermesinin ne gibi bir fayda sağlayacağını anlayamamıştı. İnsan kendi sevdiği adamı, kardeşine asılsın diye yollamazdı. Acaba Hakan ona yaklaşıp, sonra da fiziksel bir zarara mı uğratacaktı? Buna da cesaret edemezlerdi, çünkü hem evde bir sürü çalışan vardı, hem de onun Seren ile defalarca vakit geçirdiğine hepsi şahit olmuştu. Seren’in başına bir şey gelirse o da şüpheli durumuna düşecekti. Tüyleri diken diken oldu bunlar düşünürken. Başka ne olabilirdi? O Hakan ile sohbet ederken, Handan evde olduğu halde yanlarına hiç gelmiyordu. Bu da onu kasıtlı olarak Seren ile arkadaşlığını ilerletmek için gönderdiğini açıklıyordu aslında.
“Neden?” dedi kendi kendine, “Neden yapıyorlar?”
Patronundan yardım istemek ve onunda kabul etmesi Mustafa’nın içini rahatlatmıştı. Seren’in başına gelenler için ona yardım etmek, tek başına onun boyunu aşacak noktaya gelmişti. Handan ve Hakan’ın iş birliği yapacakları kırk yıl düşünse aklına gelmezdi. O da Seren gibi bundan ne fayda sağlayacaklarına akıl sır erdirememişti.
Seren bütün gün başı ağrıyana kadar düşündü durdu ama bir neden bulamadı. Kazadan sonra ilk kez bir erkeğe yakınlık duymuş, onun ilgisinden etkilenmişti. Kalbinde kocaman bir boşluk oluşmuştu babası gittikten sonra, ihtiyacı olan tüm sevgiyi ve şefkati yıllar boyunca sadece ondan alabildiğini fark etmişti. Öz anne ve babası her kimseler zaten onu bırakıp gitmişlerdi. Handan için de öyleydi belki ama anneleri Handan’ı her zaman ayrı tutmuş ve sevgisini göstermekten hiç çekinmemişti. Babaları ise her ikisine de sevgiyle yaklaşmış, annesi gibi çocuklardan birini kendini ayırmamıştı. Babasının sağlığında annesinin onu da Handan’ı sevdiği gibi sevmesini içten içe istese bile bunun için bir hırs ya da kıskançlığa kapılmamıştı. Şimdi babası gittikten sonra ise hissettiği derin bir yalnızlıktı. Mustafa olmasa bu dünya da kendini gerçekten yapayalnız hissedecekti. Bu yarışmayı kazanıp, bu sevgisiz evden bir an önce gitmek istiyordu. Artık babası da olmadığına göre onu bu eve bağlayan hiç ama hiç bir şey yoktu. O da Mustafa gibi yarışmayı kazanamama ihtimalini aklına bile getirmek istemiyordu şimdi. Bakıcısını erkenden odasından yolladıktan sonra başı çatlayacak gibi ağrımasına rağmen, ayırdığı resimlerini teker teker paketledi. Bunu yaparken sessiz olması gerektiğinden tahmininden uzun sürüyordu. Uyanık olduğunu anlamasınlar diye ışıkları da açmamıştı. Mustafa’nın ona yardım ettiğini ve çok sevdiğini biliyordu ama resimleri başlarına bir şey gelmeden koruyabileceğinden, onları doğru adrese kargolayabileceğinden bir türlü emin olamıyordu ama ona teslim etmekten başka çaresi yoktu. Onun evden ayrılmasına müsaade etmiyorlardı. Zaten ayrılsa bile resimlerle evden çıkması mümkün olmazdı. Bir şekilde resimleri Mustafa alıp sonra onunla kargıya gitmek istese, bu sefer de bakıcısından kurtulamazdı. Sıkıntıyla iç çekti ve paketlemeye devam etti. Mustafa gece yarısından sonra geleceği için daha önünde zamanı vardı. O da babasının uyumasını bekleyecekti gelip resimleri almak ve saklamak için.
Mustafa konuştukları gibi giriş katı olan balkona tırmanıp hafifçe cama vurdu geldiğini belli etmek için. Zaten hazır bekleyen Seren hemen kalkıp balkonun kapısını açtı ve onu içeri aldı. Mustafa o kadar heyecanlıydı ki nefes nefese kalmıştı. İkisi de gürültü yapmamak için sadece işaretlerle anlaşıyorlardı. Mustafa resimlerin ilkini alıp bahçeden atladı ve onu planladığı yere bıraktıktan sonra koşa koşa geri geldi ve her birini teker teker götürdü. Son resmi almaya geldiğinde, Seren yapacaklarını madde madde yazdığı kağıdı onun eline tutuşturdu.
“Merak etme!” diye fısıldadı Mustafa ve son resimle balkondan atlayıp, karanlıkta kayboldu.
Kendi resimlerini bitirdiği için artık Handan’ın resimlerini de tamamlayabilirdi. Bakalım resimleri tamamlayıp teslim ettikten sonra Hakan onunla ilgilenmeye devam edecek miydi? Resimleri bitirmenin rahatlığı ile sabaha kadar deliksiz bir uyku çekeceğini sanmasına rağmen düşünmekten bir türlü uyuyamadı.
(devam edecek)