Levent arabayı parkederken gördü Suna’yı merdivenlerde. Kapıya bakınca onun dışarıda kaldığını anladı hemen. Torbaları indirmeden önce yanına gidip merdivenlerin hemen bittiği yerdeki saksının içine daldırdı elini ve ona anahtarı gösterdi.
“Bir daha dışarıda kalırsan diye!”
“Ah tamam!” dedi Suna gülümsemeye çalışarak. Levent’den anahtarı alıp kapıyı açtı, Levent’de arabaya gidip torbaları getirmeye başladı.
“Bu akşam için hızlıca yapılacak şeyler aldım. Makarna gibi. Büyükannemin kasabını aradım ama elinde çok iş olduğu için ancak yarına et hazırlayacağını söyledi. O çok titizdir böyle konularda. Bizimkilere bıraksan hep marketten alırlar!”
Bir yandan getirdikerini yerleştiriyor bir yandan anlatıyordu. Suna da ona yardım etmek için mutfak kısmına geçmişti. Levent’in uzattığı tencereye getirdiği sudan boşaltıp ocağın üzerine koydu kaynaması için.
“Bir de şarap aldım ama sever misin bilmiyorum. Hani makarna ile iyi gider!”
Sonra Suna’nın onun içkisini içip ne kadar kötü olduğunu hatırladı, “Pek alışık da değilsin sanırım!”
“Çok sık içmemem evet, yine de teşekkür ederim. Bunca şeyi benim için mi aldın!” dedi torbaları göstererek.
Torbalarda kahvaltılıklar, meye suları, meyveler, bir kaç çeşit sebze, tavuk, sabun, şampuan, diş macunu, krem bir eve ve bir kadına ne lazım olabilecekse vardı.
“Ben marketteki görevliden biraz yardım aldım, yani sana ne lazım olabilir diye! Kalanı söylersen daha sonra alırım.”
“Bunları sana ödemeliyim!”
“Nakit olarak mı?” dedi Levent gülerek ama Suna o kadar dağılmıştı ki espriyi anlamadı bile.
“Nakit olarak evet, çekim yok!” dedi ciddi ciddi.
“Tamam!” dedi Levent, “Sanırım su kaynadı, şu paketi içine boşaltalım!” diye konuyu değiştirdi.
Onu tanıdığı günkü halini hatırlıyordu. Gecenin o saatinde bile gayet enerjik ve aklı başında bir kadındı. Restoranda karşılaştıkları geceden beri ise yıkılmıştı sahiden. Bu kadar kısa zamanda onun bunca halini görmüş olması garip geldi Levent’te.
Kaşrılaştıkları gece büyükannesinin ona ısrar ederek tanışmasını istediği bir kızla buluşacaktı. Pelin. Büyükannesi o kadar ısrar etmişti ki sonunda onu kırmamak için “Tamam!” demişti. Bir kaç kez telefonda konuştuktan sonra yine büyükannesinin zoruya o ünlü restoranda yer ayırtmıştı. Bu arada Pelin üç gün içinde on kez aramış ve mesaj atmıştı herhalde. Daha yüzyüze gelmeden bunalmıştı ondan. Yüzyüze iken nasıl bir gece geçireceklerinin ve onun bu ısrarcı tavrını kırıp nasıl kendinden uzaklaştıracağının stresine girmişken karşılaşmışlardı Suna hanımla. Aslında biraz da cankurtaranı olmuştu bu karşılaşma. Pelin Suna hanımı onun elini tutarken görünce ne olduğunu anlamamıştı.
O da peşinden koştuğunda, “Sana söylemeye fırsatım olmadı ama benim bir sevgili var!” deyivermişti. Geri geldiğinde tam Suna hanıma teşekkür edecekken onun bütün içkiyi içtiğini görmüş ve sonrasında da olaylar hızla gelişmişti zaten.
Elbette Pelin bu açıklamanın ardından sakince kabullenip geri çekilmemiş büyükannesini arayıp torunun yaptığı terbiyesizlikten bahsetmişti. Melike hanım derhal Levent’i arayıp bir açıklama isteyince de o gece karşılaştığı bir arkadaşını kıskandığı için Pelin’in bozulup gittiğini söylemişti. Melike hanım da öyle kolay vazgeçen bir kadın değildi. Kadın arkadaşlarının ellerini tutup tutmadığından başlayıp epeyce sorguya çekmiş. O arkadaşı ile de tanışmak istediğini ayrıca belirtmişti.
Annesi ile küs olduğu için onların evine gelemiyordu Melike hanım. Babası da annesinin huyunu bildiği için karısına annesi ile görüşmesi konusunda baskı yapmıyordu. Uğur bey zaten iki yıldır Hamburg’taydı. Şirketin işleri yüzünden bir ay daha orada kalacaktı. Annesi ile de görüşmeyince Melike hanım ile ilgilenme işi Levent’e düşüyordu. Suna ile ilk tanıştıkları o ilk akşamda büyükannesinde kalmış ancak baş ağrısı tutunca eczaneye gitmesi gerekmişti. Migreni yıllardır vardı. Çok nadir tutardı aslında ama demek ki o akşam Suna hanım ile karşılaşmaları gerekmişti ki tutuvermişti.
Bunları şimdi Suna hanıma anlatmak istemiyordu çünkü anlatması için o geceden bahsetmesi gerekecekti. Kadıncağızın büyükannesi veya Pelin’in ısrarcılığı ile ilgileneceğini de ayrıca hiç sanmıyordu. Bir süre ikisi de sessizce dolabı yerleştirdiler. Bu arada makarna kaynamış Suna süzüp tereyağ ve salça ile karıştırınca evi lezzetli bir koku sarmıştı.
Suna o zaman hatırladı geceden beri hiç bir şey yemediğini. Levent’in şaşkın bakışları arasında birazda stresin verdiği iştahla tam üç tabak makarna yedi.
Levent bir şey söylemeden izledi sadece onu. Her seferinde bu kadar yese şimdiye çoktan kilolu bir kadına dönüşmesi gerekirdi ama Suna hanım aksine oldukça hoş, minyon bir kadındı.
Tabağındaki son makarnayı da kaşıkladıktan sonra midesinin patlayacakmış gibi acımaya başladığını hissetti Suna. Daha önce hiç bu kadar yemediği için bu duyguyla ilk kez tanışıyordu. O kadar tıkanmıştı ki nefes almakta zorluk çekiyordu. Neyseki üzerine geçirdiği lastikli bir pantolondu yoksa şimdiye kadar düğmesi çoktan fırlar giderdi.
“İyi misiniz?” diye sordu Levent, o daha birinci tabağını bitirmemişti bile.
“Sanırım nefes alamıyorum ama birazdan geçer!” dedi Suna suratını buruşturarak. Sonra elinde olmadan kahkalarla gülmeye başladı. Güldükçe karın kasları daha da acıdığı için bir yandan da karnını tuttuyordu.
Levent neye gülmesi gerektiğini anlamadığı için bakmaya devam ediyordu gülmeye hazır vaziyette ama gülemiyordu.
“Yemeyi ve içmeyi bilmediğimi düşünmüş olmalısınız!” diyebildi zorla onun meraklı bakışlarını görünce.
“Stres insana böyle şeyler yaptırır! İlk kez şahit olmuyorum!” dedi gülerek. Aslında annesinden bahsediyordu ama Suna onun kız arkadaşından bashettiğini düşündü.
“O gün benim yüzümden küsen arkadaşınızla aranız düzelmiştir umarım. İsterseniz bende konuşabilirim sizin bir suçunuz olmadığına dair!” dedi hemen gülmeyi bırakarak.
“Hayır! Dedim ya konuştum ben onunla, sorun kalmadı!” dedi. Pelinin bu gün iki tane mesaj attığından bahsetmedi. Onun ne kadar kaba, terbiyesiz olduğuna dairdi bu mesajlar. Büyükannesini aramakta yalvarırcasına bir özür getirmeyince şansını kendi zorlamaya karar vermişti herhalde ama Levent’in ondan özür dilemeye niyeti yoktu. Biri özür dileyecekse o da kendisiydi çünkü zorla ve büyükannesini kullanarak hayatına dahil olmaya çalışıyordu.
Sonra Suna hanımın kocasının yanındaki kadın düşündü. Belki o kadında böyle ısrarla girivermişti adamın hayatına ve bir gaflet anında olanlar olmuştu. Talihsiz karşılaşma olmasaydı belki de adam ondan kurtulacak ve karısıyla mutlu yaşamaya devam edecekti.
Sonra onun kadına nasıl sarıldığını, öptüğünü ve Suna hanıma söyledikleri geldi aklına. Beyin kendine ait olmayınca tatsız anları siliyordu galiba. Dönüp baktı Suna’ya yedikleri onu giderek daha çok rahatsız ediyordu belli ki. Zaten insanın ruhu rahat olmayınca bedenide rahatsız olmak için bir neden üretiyordu hemen. Levent’in ki genellikle baş ağrısı olurdu.
“Bir soda vereyim mi?” dedi nazikçe.
“Lütfen!” dedi Suna. Aslında kalkıp tabakları toplamak istiyordu ama karnı öyle acıyordu ki doluluktan yerinden bile kalkamıyordu. Bir soda iyi gelebirdi bu yüzden.
“Şarap istemediğinize göre yemek üzerine bir çay demlememi ister misiniz?”
(devam edecek)