Hayat isterse – Bölüm 17

Habibe, işaret parmağını dişlerinin arasına sıkıştırıp, kapıdan uzaklaşmış deli gibi zıplıyordu içeride. Evet, sıra kendine geliyor diye sevinmiş olsa da, en sevdiği arkadaşı ile can ağabeyinin mutluluğuydu onu havalara uçuran. Hakan ve Dila’nın gözleri birbirinden ayrıldı içeriden gelen hoplama seslerine. Habibe heyecandan yerdeki kilime dolanıp, kapaklanmıştı yere.

“Yok bir şey!” diye seslendi içeriden.

Dila’nın yanakları kıpkırmızı, yüreği alev gibiydi hâlâ, gözleri kalkmıyordu yerden utancından. Hakan bir an için bölünen yakınlıklarına geri döndü kardeşi iyi olduğunu onaylayınca içeriden. Bu defa Dila’nın elini tutup, “Bizimle gel!” dedi fısıldayarak, “Tam yanında olacağım, ne yaparsan yap!”

Hakan’ın sözünün eri olduğu, bir ayı bulmadan Dila’nın taşınması ile anlaşıldı. Ağabeyinin arkadaşının büyüklerinden kalan evi boşaltılıp, kiraya verilmek üzereydi. Ağabeyi, kardeşi evlenene kadar evi boşaltmadan Dila’ya kiraya vermesi için onu ikna etti. Maddi açıdan zoru olmayan arkadaşı kirayı da istemedi. Böylece Dila, Fatma’nın evi ile vedalaştı, çalıştığı kafeden ayrıldı. Dernekle konuşup, gideceğini söyledi ve Hakan ile Habibe gelip onu aldı. İkisinin de bekleyecek bir şeyleri olmadığından, yengeleri anneliğini gösterdi iki ayın içinde evlerini ayarladı, Dila’yı, kayınbiraderine gelin etti. Ağabeyinin nikahına kadar zor bekleyen Habibe de bir kaç hafta sonra kendi kısmetini ilan etti. Heyecan dolu bir nikah süreci daha hepsini yorsa da, eğlendirdi.

“Mutlu yorgunluk bunlar!” dedi yengeleri hiç şikayet etmedi. Dila da, Habibe gibi çok sevmişti bu yengeyi. Eltisi olması gerekse de, o yenge demeyi seçti. Bu ailede yenge sevgi demekti, anne demekti. Aile sözlüğüne başka bir sıfat eklemeye gerek görmedi.

Dila ve Hakan’ın iki kızları oldu. Babaları Hakan olunca kızların şansını hiç anlatmayalım. Dila aynı kendine benzer iki kız doğurmuştu ve Hakan Dila’ya her kızında ve her kızıyla daha çok aşık oldu. Annelerinin kaderini almasınlar diye ikisine de bambaşka isimler buldular. Dila ve Habibe hayal ettikleri gibi olmasa da farklı yerlerde işler buldu. Damat da, Dila kadar bu aileye uyum sağlayıp, sevmişti. Dila ve Habibe’nin önündeki örnek ise yengeydi.

Dila’nın küçük kızı doğduktan iki yıl sonra öğretmeninden bir telefon geldi. Sevdiğiyle kaçtı diye sülalesinin peşine düştüğü bir kız vardı, on yedi yaşındaydı. Ailesi başlık parası için yirmi beş yaş büyük bir adama vermek isteyince, o da sevdiği gençle kaçıvermişti. Kaçtıklarının ilk haftasında kendi yaşıtı olan oğlanın canı tatlı gelince, korkup kaçmış, kızı bir dağ kulübesinde terk etmişti. Olacağı vardı ki iyi bir adam bulmuştu zavallıyı, alıp eve getirmişti. İlçedeydi evleri, öğretmenin de komşusuydu bu insanlar. Kızın yaşı küçüktü, alıkoymak da suçtu ama götürüp polise verseler ailesinin eline düşer, canından olabilirdi.

Hiç düşünmedi Dila, Dürdane’nin kızıydı o, “Gönderin gelsin!” dedi hemen. Dağda kızı bulan adamla karısı kızı onların evine getirdi. Yenge, Habibe, Dila bir olup kıza sahip çıkmaya karar vermişlerdi. Soranlara yardım etsin diye köyden getirdik diyeceklerdi. Esmerin önde gideni, kara gözlü sıska mı, sıska bir kız geldi. Üflesen uçacak kadar küçük bedeni, korkudan daha da küçülmüştü sanki. Sırtında bir dağın yükü varmış gibi bükük duruyor, üzerinde eti bile olmayan omurgası bir hörgüç gibi bükülüyordu.

Hiç bir şeyden korkmamıştı da, sevdiği onu bırakıp kaçınca yıkılmıştı dünyası. Çocuktu ikisi de nihayet ama yaşadıklarının travması kalıcıydı. Dila, Hakan ile evlendikten sonra polis gelip onu bulmuştu. Bir yıl dişini sıksın diye anlattılar onun hikayesini. On sekizine geldiğinde kızın kamburu düzelmiş, başı gökyüzüne uzanıp, serpilmişti. Dila hemen olmasa da bir süre sonra dernekle bağlantıya geçip, kızı onlara teslim etti. Kız ağlayarak, ellerine sarılarak teşekkür ediyordu giderken. Hepsinin gözlerinden yaşlardan iniverdi. Derneğin bağlantıda olduğu bir sığınma evine gidecek, orada kendi hayatını kursun diye desteklenecekti. Dışarıdan okul bitirmeye hevesliydi ama yolu onu nereye götürecek hayat gösterecekti.

İki yıl sonra haberi geldi kızın, dernekten bir delikanlıyı sevmiş, Dila ve ailesini nikahına davet ediyordu.

“Seninle gurur duyuyorum!” diyordu Hakan karısına sürekli. Hacer ile Dürdane, kendi paylarına düşen tüm sevgiyi, Dila’nın çeyizine koymuşlardı belli ki. Dila, Dürdane’nin mezarına hiç gidemedi ama aklına her geldiğinde ona ve onu Dürdane annesine teslim eden öz annesine, Dürdane’nin isimsiz oğluna dua etti. İsimsiz oğlan da bir anlamda yaşayacağı hayatı Dila’ya vermişti. Dila hiç birinin sahip olamadığı tüm o sevgilere, güzel bir aileye, harika bir eşe, harika evlatlara sahip olarak sonsuza kadar mutlu yaşadı.

Diliyoruz ki hayat güzelliklerle ve iyi insanlarla buluşturup, iyi kaderler yazsın her birimize.

SON

Yorum bırakın