Kayıp Hayatlar – Bölüm 3

Sevil istenme olayının şokunu atlatamıyordu bir türlü, babası okul biter bitmez nikah yapacaklarını söylemişti. Yani stajı bitince o yaz evlendireceklerdi hemen. Oysa o hastanede işe girip çalışmayı planlıyordu daha, para kazanıp aile bütçesine katkı sağlayacak ve o zaman saygı görecekti onlardan. Görünen o ki onu bu evde ne yaparsa yapsın istemiyorlardı. Stajda tanıştığı hemşire arkadaşı ile hemen samimi olmuşlardı. Derya çok iyi ve akıllı bir kızdı. Aslında Sevil’in morluklarını farkedip o açmıştı konuyu ilkin. Sevil’de annesinden sonra ağlayacak bir omuz bulamadığı için bu ilgiye kayıtsız kalamamış bir anda ağlayarak anlatmıştı her şeyi. Çabucak dost olmuşlardı böylece. Derya daha ilk dinlediğinde “Evlendirirler bak seni bunlar!” demişti aslında. Onu da aynı babası gibi bir eniştesi vardı. Teyzesi ve kuzenlerine kök söktürmüştü yıllarca da neyse ki sonunda kalpten gidivermişti.

“Ya baksana insanlar ölümlerine sevinecek hale getirebiliyorlar seni!” demişti kocaman gözlerini aça aça.

Sevil elinde olmadan babası ölse onun da sevineceğini düşünmüş, sonra bunu düşündüğü için çok utanmıştı.

Stajın son aylarına gelindiğinde hastane memnun kaldı bir kaç stajyere teklifte bulunacaktı. Herkes bu isimlerden birinin Sevil olacağını düşünüyordu ama yine de başhekimin son anda fikir değiştirebileceğini düşünerek kendilerine dair umutları da kaybetmiyorlardı. Sevil hastaneyi gerçekten sevmişti, zaten evden uzak olmasını sağlayıp, severek çalıştığı bu hastane onun ikinci yuvası gibi olmuştu. Canla başla çalışıyor, hastabakıcısından, doktoruna kadar herkesle güler yüzlü bir iletişim kuruyordu. Derya babasının darp izlerini koruması için ona güçlü bir kapatıcı almıştı. Hastaneye gelir gelmez tuvalete koşup, ilk önce görünen morluklarını kapatıp, sonra görevine koşuyordu Sevil, böylece insanlar sürdüğü bu dramatik yaşamı farketmiyorlardı. Nedense güler yüzlü ve yardımsever insanların daima sorunsuz güzel bir hayatları olduğu düşünülürdü.

Bir süredir stajyerler arasında hastane görevleri bitip dağılmadan önce bir gece planlama konusu geçiyordu. Hiç biri çok geç saatlere kadar kalamayacağından iş çıkışı bir yere gitme planı vardı. Böylece ulaşım da sorun olmadan yaşadıkları yere varabileceklerdi.

Sevil böyle bir toplantıya katılması mümkün olmadığı için konuşulanları gülümseyerek dinlemekle yetiniyordı. Bir tel Derya bu kayıtsızlığın nedenini bildiği için “Şimdiden kulaklarına sok işte, birden sorsan hiç şansın olmaz!” deyip duruyordu ama Sevil kırk yıl önceden de söylese babasının böyle bir şeye onay vereceğini asla düşünmüyordu. Hele Mevhibe hanım Sevil’in akşam kızlı erkekli bir yere gideceğini duysa daha fikri aklından geçirdiği için kalayı basardı. Mevhibe hanımın kızgınlığı babasının şiddet motivasyonunu daha da artıracağından konuyu açmak bile sonu yine morluklarla biten bir maceraya yol açardı.

Bu arada Hayri’nin anneannesi vefat ettiğinden isteme işini biraz erteleyecekleri haberi geldi. Sevil o kadar sevinmişti ki, bir ölümün ardından sevindiği hatırlayınca utanç duruyor ama vesile olduğu şeyi düşününce yeniden gülümsemeye başlıyordu.

“Allah’ım ne olur manilere çıkar, nasip etme hayırlı değilse!” diye dua ediyordu sürekli içinden.

Stajyerlerin veda buluşması ile ilgili planları kesinleşme aşamasına geldiğinde, hastanenin seçeceği isimler de belli oldu. Tam da tahmin ettikleri gibi Sevil’in ismi de bu isimlerin arasındaydı. Sevil hayatında ilk defa kendi emeği ile başardığı bu seçim için o kadar mutluydu ki, babasının hastanede çalışmaya devam etmesine izin vermeyeceği hiç aklına gelmiyordu. Büyük bir mutlulukla akşam eve gelip başarısını duyurdu. Artık o da çalışan bir birey olarak aile bütçesine katkıda bulunacaktı.

“Ne saçmalıyorsun sen, evleneceksin zaten!” diye gürledi babası duyar dumaz.

“Okuyacağım deyip oyaladı durdun zaten herkesi, kocan koskoca mühendis, zengin çocuk çalışıp ne yapacaksın, oturup bebelerine bakarsın!” diye hemen oğlunu destekledi Mevhibe hanım da. Kevser hanım güya onların iç meselesi diye karışmıyordu ama babası Sevil’e bağırdıkça gizli bir keyif aldığını da saklamıyordu yüz ifadeleriyle.

“Sanki bir bok okumuş gibi!” diye güldü Mustafa utanmadan, “Ben bir gelin getireceğim size göreceksiniz en iyi okulları kazanmış olacak, bunun gibi salak değil!”

Sevil dayaktan o kadar usanmıştı ki beyinsiz kardeşinin söylediklerini umursamıyordu bile. Kevser hanım oğlunun yanına gidip sanki çok iyi bir şey demiş gibi sırtını sıvazladı, “Maşallah benim koçuma, yapar dediğini!” dedi yüksek sesle sonra mutfağa doğru yürüdü.

“Baba koskoca hastane onca kişinin içinden beni seçti, bırak başlayayım çalışmaya sonra iyi gitmezse ayrılırım söz veriyorum!” diye ağlamaya başladı Sevil.

“Aman bırak gitsin bir iki ay hevesini alsın, çeyizine bir şeyler alır!” dedi Mevhibe hanım ağzını eğerek. Güya torunu ağlayınca üzülmüştü. Tam o sırada Erhan’ın dairesinden yükselen müzik sesi ile sıçradılar hepsi. Müzik bir kaç dakika devam edip sonra kısıldı. Kemal bey sinirle sanki karşı daireyi görüyormuş gibi duvara baktı bir süre, sonra , “Ne yapıyorsanız yapın, kocası düşünsün o zaman!” dedi, “Bu kız evlenince bizde gidip bir müstakil evde oturalım ana! Elimde kalacak bu it benim.”

“Ailelerin içinde çıban gibi oturuyor uğursuz! Konuş şu yönetici ile!” dedi Mevhibe hanım.

Sevil karşı komşularının dikkati dağıtması ve çalışma için izin koparmış olmasının sevinci ile hemen mutfağa Kevser hanımın yanına koştu sofrayı kurmak için.

“Çok faydan vardı sanki, şimdi bir de çalışma çıktı, artık işe sürmessin elini!” dedi kadın ters ters.

Sevil cevap bile vermeden tabakları çıkarıp masaya dizmeye başladı. Para kazanmaya başladığı zaman hepsinin tavırlarının değişeceğinden emindi.

Akşam boyunca karşı daireden ara ara sesler gelmeye devam etti, Kemal bey sonunda dayanamayıp yine yöneticiyi aradı ama adam açmadı telefonu. Kalkıp karşı kapıyı çalmaya yeltendi bu defa Kevser hanım yapıştı koşuna sakinleştirip oturttu ve kaynanasına bakıp, “Anne yeter sen de kışkırtma şu adamı katil olacak!” diye hırladı.

Sevil’in annesine ve Sevil’e hemen azarla cevap veren kadın “Haklısın kızım!” dedi yumuşak bir sesle, gözlüğünü takıp elindeki namaz hocasını karıştırmaya başladı. Kevser hanımı sevmiyor olmasa da en azından babaannesi ile baş edebildiği için seviniyordu. Mevhibe hanım her nasılsa bir tek ondan çekiniyordu.

“Belki de babanı fişfirikleyip onu sokağa attıracağından korkuyordur!” demişti Derya bir keresinde ama babasının annesinden karısı için vazgeçecek bir adam olmadığını düşünüyordu Sevil. O gece nihayet bir çalışan olacak olmanın hayali ile uykuya daldı. Bir gün belki bu hastaneye baş hemşire de olabilirdi. Baş hemşirelerin maaşları oldukça iyiydi. Tabi tüm bu planları yaparken Hayri’yi asla içine dahil etmiyordu. Bir şekilde Allah’ın onu bu evlilikten kurtaracağından emindi. Çalışma izni çıktığına göre, ardından da evlenme ısrarı sona erecekti inşallah.

“Kızım sahiden safsın sen, başından beri üvey annen seni evde istemiyor zaten, Hayri olmasa, Mayri. İlla birine verdirecek seni görürsün!” dedi Derya ertesi gün, “Altı üstü yas yüzünden ertelemişler zaten, çocuğun sülalesinin ahrete gitme sırasına mı gireceğini düşünüyorsun?”

“Allah korusun ya ben nasıl öyle bir şey isterim!” dedi Sevil korkuyla.

“Ya ne olacak o zaman?”

“Ne bileyim belki birine aşık olur o, yani şey!”

“Müstakbel kocan!”

“Hayri!”

“Her ne kişiyse!”

“Yine de vazgeçebilir değil mi?”

“Belki de vazgeçmesi için ona bir neden sunmalısın?” dedi Derya.”

“Nasıl bir neden?”

“Ne bileyim, bir tanışın bakalım!”

(devam edecek)

Yorum bırakın