İkinci şans – Bölüm 8

Levent’in açıp uzattığı sodayı kafasına dikerken, başını salladı Suna. Sonra birden onun gitmediğini düşündü. Belki çaydan sonra giderdi. Bu gece burada mı kalacaktı acaba? Burası onun eviydi, soramazdı da ama bu düşünceden rahatsız oldu biraz. Gerçi dışarıyı düşününce o giderse burada korkacağını düşündü hemen ardından. Diğer evler boştu. Burası şehirden uzaktı. Arabası yoktu. O da giderse tek başına ve mahsur kalacaktı burada. Midesi daha acımaya başladı. Hem içeriden hem dışarıdan.

“Biraz uzanmak ister misiniz?” dedi Levent onun iyi görünmediğinin farkındaydı.

“Hayır!” dedi telaşla, anlamsız bir telaştı bu ama nedense belli etmişti işte.

“Tamam!” dedi Levent suçlanarak, ve masayı toplamaya başladı. Suna’da kalktı onunla birlikte biraz hareket iyi gelirdi herhalde. Sodayı da içtikten sonra iyice fena olmuştu. Midesini öyle doldurmuştu ki hızlıca yiyerek içtiği soda içeride yer bulamıyordu galiba. Eline kendi tabağını almıştı ama midesinden yükselen atakla hemen yerine bıraktı ve eliyle ağzını tutarak; “Lavabo neredeydi?” diye sordu.

Levent gösterdi hemen yerini, koşarak girdi lavaboya ve kapıyı arkasından kilitledi. Kusacak gibi hissediyordu. Tam geldi geliyor derken sodanın etkisiyle olacak kontrolü dışı kocaman bir gaz çıkardı ağzından. Bu bir geğirme değil, bir gök gürlemesiydi adeta. Yüzü kıpkırmızı oldu. Bu sesi Levent’in duymamış olması mümkün değildi. Hatta şehirden bile duyulmuş olabilirdi.

Hayatı boyunca Sinan’ın yanında da böyle şeylere çok dikkat ederdi. Zaten Hatice hanımın yanında olmuş olsaydı bu olay şimdiye geğirmenin çıkardığı gürültüden daha büyük gürültü kopmuştu. Kendi kendine onun taklidini yapmaya başladı aynanın karşısında.

“Hayatımda böyle rezillik görmedim! Bizim ailemizde böyle şeyler asla olmaz. Biz geğirmeyiz! Hatta biz tuvalate bile gitmeyiz!”

Sonra kahkalarala gülmeye başladı. Güldükçe gülüyordu. Güldükçe karnı daha da çok acıyordu. Sodanın yardımı ile çıkan hava midesinde biraz yer açıp rahatlatmıştı ama üç tabak makarna dönecek yer bulamıyordu muhtemelen şimdi.

“Üç tabak makarna bizim ailemizde asla yenmez!” dedi aynada kendine bakarak ve gülmeye devam etti. İçeriden gelen gürültü ile hatırladı Levent’i.

“Allah’ım sen aklıma mukayyet ol!” dedi kendi kendine.

Levent bir yandan bulaşıkları suya tutuyor, bir yandan lavabodan gelen sesler karsışında gülse mi, şaşırsa mı bilemiyordu.

“Sen neymişsin Sinan bey!” diye düşündü, “Kadını resmen delirttin!”

Suna bir türlü çıkamıyordu lavabodan şimdi. Acaba biraz daha beklese, “Ben gideyim artık!” der miydi Levent bey. Gitse ne olacaktı, zaten gitse ödü kopardı bu evde o ayrı, onun eviydi burası geri gelecekti.

“Allah’ım rezil oldum!” diyerek açtı kilidi ve çıktı lavabodan.

Levent kendini kötü hissetmesin diye dönüp bakmadı o tarafa ve bir şarkı mırıldanarak bulaşıkları makinaya yerleştirmeye devam etti. Kendince ben zaten şarkı söylüyordum duymadım mesajı vermeye çalışıyordu. Mesaj işe yaradı ve Suna onun duymamış olabileceğini düşünüp rahatladı. Hatice hanım taklidi aklına gelince az kalsın yine gülecekti.

Levent bulaşık makinasının kapağını kapatırken o da çaylarını doldurdu. Karnı hâlâ sıkıştırıyordu ama biraz daha iyiydi artık.

“Evi beğendiniz değil mi? Rahat edersiniz burada!” dedi Levent sohbet başlatmak için.

“Evet çok güzel bir ev gerçekten! Ancak burada sürekli kalamam eczaneye yakın bir ev tutsam iyi olur herhalde!”

“İstediğiniz kadar kalabilirsiniz!”

“Teşekkür ederim”

Çaylarını da içtikten sonra bir sessizlik oldu. Levent’de gitse mi kalsa mı bilemiyordu. Aslında gitmesi gerekiyordu tabi ama yine de desteğe ihtiyaç olur mu diye oturmaya devam ediyordu. Sessizlik uzayıp Suna hanımın da yüzünü uyku basınca ayağa kalktı.

“Evet! Ben artık sizi yanlız bırakayım da biraz dinlenin!” dedi.

“Gidiyor musunuz?” dedi Suna’da ayağa kalkarak.

“Gideyim de dinlenin!” diye tekrarladı Levent, “Sabah olmasa bile öğleden sonra uğrarım yeniden. Bir ihtiyacınız olursa arayabilirsiniz, geç oldu diye çekinmeyin!”

“Şey burası biraz ıssız bir yer ama güvenlidir değil mi?” dedi Suna çekinerek.

Levent o zaman anladı onun korktuğunu, “Diğer evler boş olmasaydı kendinizi daha iyi hisserdediniz tabi!”

“Evet kimse olmayacak siz gidince burada! Biraz ürkütücü!”

“Yani ben kalırım aslında ama uygun olur mu sizin için bilemiyorum!”

“Burada olduğumuzu kim bilecek ki değil mi? Yan henüz geldik zaten! Yani laf açısından diyorum. Ağaçlar laf edecek değil! Değil mi?” diyerek sinirlerinin bozulduğunu belli etti Suna.

“Tamam kalayım ben o zaman! Diğer odada uyurum. Benim odam zaten orası. Size misafir odasını verdim. Kapının kilidi var arkasında!” dedi Levent’de tedirgin olduğunu belli ederek.

İkisi karşılıklı ayakta duruyorlardı öylece.

“Tamam teşekkür ederim. Ben gidip uyuyayım o zaman şimdi.” diyerek ona verilen odaya yöneldi Suna.

“Adam kesin benim akli dengemin bozuk olduğunu düşünüyordur!” diye mırıldandı kendi kendine.

Levent’da kalktığı koltuğa geri oturdu o odaya gidince, annesine gelmeyeceğini haber vermesi gerekiyordu.

“Anne ben göl evinde kalacağım bu gece!” diye mesaj attı hemen. Annesi haber vermeyince merak ederdi bunca yaşına rağmen.

Evli daha doğrusu henüz boşanmamış bir kadınla aynı evde kalmak fikrinin onu rahatsız edeceğini hiç düşünmemişti daha önce. Yani kocası onları burada görse bal gibi de üste çıkabilirdi kendi vukuatı yokmuş gibi. Aslında onu tedirgin eden evli bir kadınla aynı evde olmak değildi. Suna hanımın durumuydu. Yoksa zaten ayrı odada uyuyacaklardı ve tek yaptıkları sohbet etmekti.

Suna hanımın arabası yoktu. Burası eczaneye çok uzaktı. Bu dinlenme sürecinin ardından gerçekten bir eve ihtiyacı olacaktı.

“Ya da bir arabaya!” dedi bir keşif yapmış gibi. Babasının arabası garajda duruyordu. Annesi araba kullanmayı sevmezdi. Sadece Levent arada bir çalıştırıyordu inip bozulmasın diye. Onu alıp buraya getirilelrse o zaman Suna hanımın ne ev, ne de araba, ne de başka sorunu kalırdı. Geceleri korkması dışında tabi.

“Ne kadar da yardım sever oldun sen?” dedi içindeki ses birden bire.

Kadıncağız aciz biri değildi, bir kaç güne toparlanıp pekala da hayatını düzene koyabilirdi. İllâ burada kalmasını gerektiren bir durumu yoktu ama Levent nedense sanki o uzun süre kalacakmış gibi planlar yapıyordu.

Yani şu eve gelip şu gölün kenarında günü batırmak, bir kahve içmek falan güzel olurdu. Ona iyi gelirdi manasında düşünüyordu bunları tabi. Yoksa henüz kocasının evinden çıkmış ama nikahından çıkmamış bir kadın için böyle şeyler düşünecek kadar çiğ bir adam değildi o. Hem zaten o eğlenmeyi seviyordu, yani gezip eğlenmeyi. Ciddi ilişkiler de ona göre değildi. Olsa zaten büyük annesi pek sevinirdi.

“Neler saçmalıyorum ben acaba?” diyerek kalktı koltuktan ve ışıkları söndürüp odasına gitti, “Bu gün bu evin havasında garip bir şey var herhalde, zihinlerimizle oynuyor!” diyerek attı kendini yatağa ve telefonuyla oynamaya başladı.

(devam edecek)

Yorum bırakın