Geçmişin günahları – Bölüm 8

Hakan bütün gün mümkün olduğunca sessiz kalarak, Berrak’ı iç dünyasıyla başbaşa bırakmaya çalışmıştı. Berrak’ın da buna bir itirazı yoktu zaten. İkisi de günün çoğunu konuşmadan kendi iç dünyalarında geçirdiler.  Berrak’ın hayatı boyunca yaptığı en güzel içsel yolculuktu bu.

“Keşke her şey yolundayken de gelebilmiş olsaydım buraya. Sana çok teşekkür ederim!” dedi Hakan’a sevgiyle bakarak.

“Umarım hayatına olumlu bir katkım olur” dedi Hakan’da ona gülümseyerek.

“Keşke herkes seni benim kadar tanıyabilse, ailemiz için gerçekten çok değerlisin bence!”

Çoğu insanın kendisini tuhaf bulduğunu bilen Hakan gülümsedi yeniden. İnsanlar birbirlerini tanımak yerine önyargıları ile hareket etmeyi seçiyorlardı. Aslında Berrak’ın da şu anda yaptığı önyargılarının gazına gelmekti ama tam gülümsemeye başlamışken bundan bahsetmek istemedi yeniden.

Eve döndüklerinde hava kararmıştı çoktan. Hakan’ın hazırladıkları sayesinde karınları tıka basa doluydu. Bir  gece önceki gerginliğin ardından, hiç bir şey düşünmeden uyumak istiyordu Berrak sadece. Bir duş alıp kendini yastığa bırakacaktı. Ertesi sabah herşeyi yeniden sakin kafayla düşünecek ve sevdiklerini daha fazla mağdur etmeden ne yapacağına karar verecekti.

Eşyaları arabadan indirirken bahçe kapısının önünde bekleyen gölgeyi ikisi de farketmediler. Berrak önden yürüyüp elini kapıya attığı anda farketti gölgenin yüzünü;

“Ağabey?”

Burak bir kaç saat önce gelmişti buraya, defalarca telefonla onlara ulaşmayı denemiş Berrak’ın telefonu evde olduğundan, Hakan’ın telefonu da bulundukları yerde çekmediğinden başaramamıştı.

Berrak’ın başına buyruk davranışı ile herkesi paniğe kaptırmış ve üzmüş olmasından yeterince gerilmesi yetmiyormuş gibi bir de burada beklemek iyice germişti onu. İkisinin telefonlarına da ulaşılamıyor olması yüzünden başlarına bir şey gelmiş olabileceğini de düşündüğü için ayrıca kaygılanmıştı da. Sonunda ikisi birden güle oynaya arabadan inince kendini iyice aptal gibi hissetmiş, patlamamak için zor duruyordu.

Ağabeyinin şimşek gibi bakışlarını görünce tedirgin olmuştu Berrak iyice, “Yoksa birine bir şey mi oldu?” dedi endişeyle.

“Senden başka kimseye bir şey olduğu yok Berrak hanım!” diye bağırdı Burak.

“Burak!” diyerek ağlamaya başladı Berrak. Ağabeyinin bu yüksek çıkışı günün sağladığı bütün huzur ve dinginliği alıp gidivermişti yeniden.

“Ne halt ediyordunuz bunca saattir?” dedi Burak bu kez dönüp Hakan’a bağırarak, “İnsanların merak içinde olması sizin için bir anlam ifade ediyor mu? Haydi bu değişiği biliyoruz zaten!” dedi sonra Berrak’a bakıp, Hakan’ı kastediyordu elbette. Onun anne ve babasını bırakıp gitmiş olmasını kabul edemiyordu Burak. Onları kaybetmediği için kıymetlerini bilmediğini düşünüyordu

Hakan hiç sesini çıkarmadan bahçe kapısından geçti ve eve doğru yürüdü. Şimdi bu iki kardeşin arasına girmenin ve öfkenin hedefi olmanın doğru olmayacağını biliyordu. Burak’a kırılmamıştı. Ailesinin büyük çoğunluğunun düşüncesi buydu zaten. Şimdi sorun onun ailesi değil, Berrak, Burak, Yiğit ve Emel hanımın hayatındaki sorunların çözülmesiydi zaten.

Berrak’ta göz yaşları içinde yürüdü Hakan’ın arkasından. Burak’ta yere bıraktığı sırt çantasını alıp yürüdü onların ardından. Yükselttiği sesinden sonra karşı binanın camından bakanlar olduğunu farketmişti. İçeride konuşmak daha iyi olacaktı.

Burak aslında buraya gelirken bu kadar öfkelenmeyi planlamamıştı. Kız kardeşi ile konuşup her şeyi yoluna koymak istiyordu. Ancak onun vurdumduymaz tavırlarının devam ettiğini görünce kendini kontrol edemeyip öfkelenmişti. Onu düşünceleri ile başbaşa evde bulmayı bekliyordu. Oysa ikisi kalkmış gezmeye gitmişller, telefonları bile açmaya tenezzül etmemişlerdi. Ne olumuş olursa olsun hiç biri bu kadar umursamazlığı hakketmiyordu ki başından bir açıklama yapması gereken kişi Berrak’ın ta kendisiydi.

Hakan ocağa çay koyduktan sonra, “İkinizin konuşması daha doğru olur, benim bir arkadaşa bırakacağım şeyler vardı. Bir kaç saat oraya uğrayıp gelirim!” diyerek kapıya yöneldi. İki kardeşin başbaşa konuşmak isteyeceklerini düşünmüştü. Burak zaten ondan hiç hazzetmezken bu kadar önemli bir durumda gözünün önünde durup onu daha fazla germeye de gerek yoktu. O gidince iki kardeş diledikleri gibi bağırışıp konuşacaklardı muhtemelen. Aile sırlarını onun yanında konuşmalarına gerek yoktu ayrıca.

Hakan’ın gidiyor olması Berrak’ın daha da gerilmesine neden oldu. Zaten nasıl davranacağını, ne yapacağını bilmezken, ikisinin arasında tampon ve güvendiği birinin olmasına ihtiyacı vardı. Burak onu sıkıştıracaktı bir açıklama için şimdi ama o gerçeği söylemek istemiyordu.

Hakan “Güçlü olmalısın!” diye mırıldandı onun yanından geçerken, “Doğru olanı yap!”

“Sen her şeyi biliyorsun değil mi?” dedi Burak bu kez Hakan’a bakarak. Sesi daha sakin çıkmıştı. Hakan’ın soru dolu gözlerle ona baktığını görünce, “Berrak’ın bize açıklamadığı her şeyi biliyorsun öyle değil mi?” diye tekrarladı yine sakince.

Hakan bu soruya cevap vermek istemedi önce, çünkü Burak bu defa da özel meselelerini Hakan’a anlattığı için Berrak’a öfkelenebilirdi.

“İkinizin yanlız konuşmasının daha doğru olacağını düşünüyorum!” dedi Hakan.

“Bu sorumun cevabı değil.” dedi Burak bu defa Berrak’a bakarak.

Berrak “her şey” derken ağabeyinin ne kastettiğini anlayamamıştı ama Emel hanımın günlüğünde yazanları bilmesine ihtimal vermediği için henüz uydurmadığı açıklamayı kastettiğini düşündü.

“Evet onunla dertleştim” dedi özür diler gibi.

“Aslında sana benim yerime ona güvenmiş olduğun için gücenmeliyim ama buraya kavga etmeye gelmedim” dedi Burak aynı sakin sesiyle.

Sonra Hakan’a bakarak, “Gitmene gerek yok, biz bir aileyiz!” dedi.

Hakan, Burak’ın tüm antipatisine rağmen onu böyle özel bir durumda aileden saymasından çok mutlu olmuştu.

“Teşekkür ederim” dedi içtenlikle ve ikisinden daha uzak bir noktaya oturdu sessizce. Konuşmalarında dahil olmak ya da dikkatlerini kendine çekmek istemiyordu.

“Annemiz ve babamız öldüğünden beri seni her türlü acıdan, sıkıntıdan korumak için elimden geleni yaptığımı biliyorsun” diye söze başladı Burak.

Berrak’ın daha giriş cümlesinde gözleri doldu yeniden.

“Yine de Emel hanım ve Yiğit yanımızda olmasaydı belki bu kadarını başaramayacaktım. Suat amca ve bizimkilerinin gidişi aslında bizi bir bahçenin içinde tek aile yaptı. Ailelerimizin ortaklıklarını bozduktan sonra bile birbirlerine güvenlerini kaybetmedikleri gibi, bizler de tüm acılara elele verip göğüs gerdik. Yine öyle yapmak zorundayız, bu yüzden senin hepimize sırtını dönüp gitmeni kesinlikle doğru bulmadığını bilmeni istiyorum. Bu seni anlamadığım anlamına gelmiyor ama gitmemeli ve sorunu bizimle halletme yoluna gitmeliydin.”

“Ağabey!” diyerek hıçkırdı Berrak yeniden, başını önüne eğmiş bir eliyle tişörtünün eteğini burup duruyordu. Onun küçük bir kız gibi göründüğünü düşündü Hakan böyle. Burak ise odada devleşen kişiydi şimdi. Onun sözlerinin ağırlığı eziyordu Berrak’ı. Elle tutulur bir fark yaratıyordu Burak’ın varlığı gerçekten evin içinde. Hakan aslında yıllardır bu ağırlıktan çekindiğini farketti o an. Tüm sevdiklerini ayakta tutmaya çalışan azimli ve güçlü bir karakterdi Burak. Hakan’ın seçimini anlamıyordu bu yüzden. O kendini feda etmeyi seçmişti. Hakan ise bir hayin gibi davranmıştı ona göre.

(devam edecek)

 

 

 

 

Geçmişin günahları – Bölüm 8” için bir yanıt

Yorum bırakın