Ayrık otu – Bölüm 3

Muzaffer hanımın düştüğü durumu ballandıra ballandıra anlatan ahbabın anlattıkları Gülsüm hanımın kulağına kadar gelince, evdekilere sevinerek anlattı o da.

“Allah’ın sopası yok tabi, bak bizi beğenmiyordu şimdi kendisi ne hallere düşmüş. Çok şükür oğlum okudu adam oldu da biz şimdi onun zamanında olduğu pozisyona geldik! Görsün bakalım nasıl oluyormuş fakirlikle itilip kakılmak!”

Soner annesinin söylediklerine hem çok üzülmüş, hem de Ayça’nın izini yeniden bulduğu için çok sevinmişti. Gerçekten de üniversiteyi başarıyla bitirmiş. Piyasa da bilinen bir Borsa şirketinde işe girmişti. Patronu Güntekin bey onu o kadar seviyordu ki, “Hep senin gibi bir oğlum olsun isterdim! Allah bana seni yolladı!” diyordu sürekli.

Gülsüm hanım oğluyla gurur duyuyordu şimdi. Hem onu zor şartlar altında bu kadar iyi yetiştirmiş olduğu için hem de Soner bu kadar sevilen başarılı bir iş adamına dönüştüğü için.

“Anne nerede görmüşler Muzaffer teyzeyi?” merakla.

“Aman ne yapacaksın oğlum Allahaşkına! Yıllarca çektik kahırlarını bir de onlara yardım edelim deme sakın şimdi!”

Annesinin Ayça ile görüşmesini istemeyeceğini anlayan Soner, “Yok anne ya nereden çıkardın, merak ettim sadece!” deyip. Kendisi araştırıp öğrendi yaşadıkları yeri.

Bir akşam üzeri çaldı kapılarını biraz da utanarak. Ayça birden bire karşısında çocukluk arkadaşını görünce çok şaşırdı.

“Soner! Nereden çıktın sen?” dedi sevinçle. İki arkadaş sımsıkı sarıldılar birbirlerine kapı aralığında.

“Seni bulacağımı söylemiştim!” dedi Soner. Ayça’yı yeni gördüğüne o kadar sevinmişti ki, gözlerini ondan alamıyordu bir türlü. Seslere kapıya gelen Muzaffer hanımı geç farketti bu yüzden, toparlandı hemen onu görünce.

“Muzaffer teyze!” diyerek gidip elini öptü hemen.

“Soner oğlum, hoş geldin nasıl buldun bizi?” dedi Muzaffer hanım sevecen bir sesle. Ondan böyle bir konuşma duymaya alışkın olmayan Soner afalladı önce yan gözle Ayça’ya baktı.

“Korma!” dedi Ayça gülerek, “Büyükannem çok değişti!”

Soner’i bırakmadılar o akşam, evde ne varsa bir sofra kurdular hemen, uzun uzun sohbet ettiler sonra. Muzaffer hanım ondan da çok özür diledi, Ayça’dan dilediği gibi.

“Ben kendimi çok akıllı bilirdim ama yüreğim çok yanılmış evlat! Anneni de , seni de, babanı da çok tenkit ettim üzdüm. Gidince annenden özür dilediğimi söyle mutlaka. Hakkını helal eder mi bu saatten sonra bilmem ama ben hatamı anladım!”

Sonra onlar da Soner’e anlattılar başlarına gelenleri, Soner iyice üzüldü hallerine.

“Bundan sonra ben varım! Hiç üzülmeyin!” dedi giderken, “İyi ki buldum sizi yeniden!”

“İyi ki!” dediler ebe-torun gülümseyerek.

O günden sonra Soner iki günde bir uğramaya başladı Ayça’lara, eli kolu hep dolu geldiği için Ayça kızıyor diye bir süre sonra ona çaktırmadan Muzaffer hanıma para vermeye başladı.

“Büyükanne sen Ayça’ya söyleme ne olur! Ona da yazık bak çok çalışıyor, okulunu bitirip bir iş bulsun bir an önce. O zamana kadar ben size destek olacağım!”

“Allah senden razı olsun evladım. Kendi evladımdan, torunlarımdan görmediğimi görüyorum ikinizden de! Allah beni affetsin inşallah!”

Muzaffer hanım eskiden kalma altınım vardı, param vardı diyerek evin giderlerini Soner’in verdiği parayla karşılamaya başlayınca Ayça’da okul ile görüşüp hem çalıştı hem de sınavlara girip dışarıdan girerek mezun olabildi. Ondan sonra Soner onun okuduğu okul ile ilgili bir işe girmesine de yardımcı olunca durumları eskisinden daha iyi olmaya başladı.

Bu arada Muzaffer hanımın sağlığı da iyiden iyiye kötülemeye başlamıştı. Artık yılların yorgunluğu gücünü tüketiyordu yavaş yavaş. Ayça düzgün bir işe girip kendi ayakları üzerinde durmaya başladıktan sonra Soner’in onun parmağına taktığı yüzüğe çok sevindi bu yüzden. Hiç değilse kızı bu dünyada bir başına bırakıp gözü arkada kalmayacaktı.

Ayça Soner’in annesi Gülsüm hanımın onlarla görüştüğünü bilmediğini biliyordu.

“Peki annene ne diyeceksin bu yüzük hakkında?” diye sordu Soner’in gözlerine bakarak.

“Ben hayatım boyu seninle evlenmeyi diledim. Annem de olsa buna kimse engel olamaz! Göreceksin o da ikna olacak sonunda! Olmazsa kucağına torununu verdiğimizde yumuşayacaktır nasılsa!” diye gülümsedi Soner.

Kendi aralarında taktıkları bu nişanın ardından Soner’in patronu Güntekin bey yurt dışında yaşayan kızının yanına giderken bir kaç işi de halletmek istediğinden birlikte üç – dört ay Amerika’ya gideceklerini söyledi Soner’e.  Soner ailesini ve kendisini her zaman koruyan ve kollayan Güntekin beyi asla kırmazdı. Ailesi ile Ayça için konuşmayı planlarken böyle uzun bir seyahat çıkınca önce nikah yapmaya karar verdi. Ailesine döndüğünde de anlatabilirdi olanları.

“Hemen gelip Ayça’ya durumu anlattı. Bak ben gitmeden gidip nikahımızı kıyalım ne olur? Gitmek var dönmek yok!”

Annesi ve babasının gidişlerini hatırlayan Ayça “Allah korusun o nasıl söz öyle, üç dört ay kalıp döneceğim diyorsun. Gülsüm teyze ile babanın rızası olmadan kıyılan nikahtan hayır gelir mi? Bekleyelim konuş onlarla sonra yaparız nikahı! Anneni babanı karşına alıpta üzme onları da!” dedi.

Ayça’nın her zaman kanatsız bir melek olduğunu düşünmüştü Soner. Marmelat evde birlikte oynadıkları günlerde de hep Soner’in korur kollardı Ayça. Hatta bazen onun yaptığı yaramazlıkları üstlenir Muzaffer hanımdan azarı o yerdi.

Sımsıkı sarıldı nişanlısına, Muzaffer hanım da o gece ikisinin bir odada uyumasına ses etmedi. Soner’e o da çok güveniyor ve seviyordu.

Soner’in gitmesinin ardından bir ay geçmişti. Amerika’dan aramak çok zor ve masraflı olacağından neredeyse hiç haberleşmemeyi göze almışlardı. Bu yüzden Ayça ondan bir haber beklemiyordu. Bir gün sabah mide bulantısı ile uyanıp Muzaffer hanım onu apar topar hastaneye götürünce hamile olduğunu öğrendiler.

“Hemen Soner’e söylemen lazım!” dedi Muzaffer hanım sevinçle, “Şu çocuğu dinleyip nikahı kıyacaktınız bak! Neyse Soner gelsin hemen onu da hallederiz! Ay torunumun çocuğunu da görmek nasip etti Allah bana çok şükür!”

“Nasıl söyleyeyim büyük anne Soner’e telefonu kapalı ya orada, mesaj atarım belki açınca okur!” dedi o da çok şaşkındı bu duruma. Bir yandan da çok heyecanlandırmıştı onu içinde Soner’den bir parça büyütmek.

Muzaffer hanım artık zor gören gözleriyle hemen bir battaniye örmeye başladı minik bebeğe.

Eski komşularından bir kısmı ile bağlantıyı koparmamışlardı. Tüm huysuzluğuna rağmen Müzeffer hanımı seven komşuları da vardı sokakta. Durumları bozulup bu eve geçtikten, kızı onları terkettikten sonra arada bir uğrayıp onu yoklamaya devam ediyorlardı. Ayça’nın düzgün bir işe girip, durumlarını toparlamalarına onlarda çok sevinmişlerdi. Ayrıca Soner’in gelip gittiğini de biliyorlar ama Gülsüm hanımla karşılaşsalar bile bir şey söylemiyorlardı.

(devam edecek)

Yorum bırakın