Varılacak yarınlar – Bölüm 4

“Bak Ada!” diye otoriter sesine geçti Müzeyyen teyze, bu noktadan sonra cevap veremeyeceğini biliyordu Ada, gözlerini kadıncağıza dikip dinlemeye başladı mecburen.

“Bak kızım!” diye sesini yumuşattı bu defa Müzeyyen teyze, Ada’nın gözlerindeki ifadeyi görünce, “Ben hastayım kızım.”

Söz hastalığa gelince, bu fırsatı kaçırmak istemeyen Ada atıldı hemen, “Bir doktora gidelim Müzeyyen teyze, Sefa’nın annesinin de ağrıyordu çok ayakları ama, onlar bir doktor varmış, ona gidince..”

“Öyle değil evladım” diye kesti sözünü Müzeyyen teyze, “Öyle değil güzel kızım, benim hastalığım, daha fena bir şey.”

“Nasıl daha fena bir şey?” dedi endişeyle Ada bu kez.

“Bir süredir karaciğerimde bir sorun var, sorun ayaklarım değil yani. Onlar ağrıyor yıllardır zaten. Bundan kimsenin haberi olsun istemiyordum ama, doktor son gittiğimde, karaciğer nakli lazım dedi.”

Gözleri doldu Ada’nın birden, “Nakil mi?”

“Evet kızım. Karaciğerim bitmiş. Nakilde öyle kolay bir iş değil biliyorsun, bulunur bulunmaz. Bana bir şey olursa ne bu Hulusi, ne de bu oğlan başının çaresine bakmayı bilmez sefil olurlar. O yüzden bir an önce baş göz edeyim istiyorum anladın mı şimdi derdimi?”

Ada’nın yüreğindeki sıkıntı gelip boğazına oturmuştu şimdi, öyle şaşkın ve üzgündü ki ne söyleyip, ne soracağını bile bilemedi.

“Müzeyyen teyze, başka bir doktora daha..”

“Yok kızım yok, teşhis kesin, bir süre sonra yatağa düşeceğim. Saadet benim eski arkadaşımdır. Zaten bu çocuklar doğduğunda beşik kertmesi yaptık der aramızda gülerdik. Şakaydı tabi o zamanlar, ama onların buraya taşınması bana merhem gibi oldu. Gördün gayet düzgün insanlar, Pelin biraz burnu havada ama, genç daha. O da annesi gibi olur ileride, Volkan’ımı üzmez.”

Müzeyyen teyzenin gözlerinden yaşlar inmeye başlamıştı bunları söylerken, Ada doğrulup sarıldı ona. Onun da boşaldı yaşlar ta yüreğinden. Volkan diye ağladı bir yanı, bir yanı Müzeyyen teyze diye, ama diyemedi. Yapacağı bir şey yoktu, o bu evin kızıydı, Volkan’da görünürde ki kardeşi. Şimdi bu aileye borç ödeme zamanıydı ve Volkan’ı ikna edecekti annesinin bu isteğine.

“Tamam Müzeyyen teyze sen içini rahat tut, ne olur üzülme!” dedi kadına daha sıkı sarılarak.

“Canım kızım!” dedi Müzeyyen teyze, “İyi ki sen varsın, yıllardır şu evin içinde güvendiğim tek can sensin”

Volkan akşam üzeri eve geldiğinde, Müzeyyen hanım dinlenmek için odasına çekilmişti, Ada’da balkonda kendi kendine düşünüyordu. Pelin ortaya çıkana kadar Volkan’a kardeş gözüyle baktığını zannederken, şimdi içindeki bu fırtınanın nereden çıktığını anlayamıyordu. Müzeyyen teyzenin durumu ayrı bir acıydı zaten. Bunca zaman ne diye saklamıştı sanki hastalığını, belki çok daha önceden söylese, bir çare bulurlardı el ele verip. Ağlamaktan gözleri kızarmıştı iyice. Volkan balkona gelip onun halini görünce panikledi birden, “Ada? Anneme mi bir şey oldu? Neyin var?” dedi hemen yanına oturup.

“Yok, yok, dinleniyor Müzeyyen teyze çok yoruldu dün.” dedi Ada burnunu çekerek, ağladığını saklayacak bir pozisyonu olmadığını anlamıştı. Şimdi hem neden ağladığını açıklamak, hem de Pelin hakkında konuşmak zorundaydı hazır kimse yokken.

“Ne var o zaman?”

“Aman ne bileyim işte, duygusalım herhalde ben bu ara, çocukluğum, annem filan geldi aklıma. Sabah sizden sonra konuştuk biraz Müzeyyen teyzeyle, bende içlendim kendi kendime. ”

“Amaaan deli kız ya, ödümü koparttın! Kızım neye içleniyorsun sen bu evin prensesisin. Anacığının gözü ardında bile değildir ki?”

“Öyle de işte, ne bileyim. Şansıma ağlıyorum belki de, mutluluktan. Düşünsene Müzeyyen teyze bizi burada barındırmasaydı, kim bilir belki de üvey anne ellerinde büyürdüm ben de. ”

“Anneme mi benziyorsun sen daha yaşlanmadan?” diye güldü Volkan, “Baksana, koca karı gibi kurup kuruşturmuşsun burada”

Güldü Ada, Volkan’ın bu sözüne, hep hayranlık duyardı onun bu umursamaz tavrına. Her zorluğu öyle bir küçültür alay ederdi ki, insan korkmazdı onunla karşılaşmaktan. Umursamaz görünürdü ama, onun ne kadar duygusal olduğunu da bilirdi Ada. Çocukken sırlarını paylaşırlardı beraber. Çok ağlamışlıkları vardı ikisinin, çok ta gülmüşlükleri. Ada ne zaman ağlasa, hemen onu güldürecek bir şeyler bulurdu Volkan. En büyük desteğiydi her zaman bu evde. Hep ondan yana dururdu annesine karşı, gitmek istediği yerlere izin verilmediğinde, atılırdı ben götürüp getireceğim diye. Gittikleri yerlerde ayrılmazdı yanından. Sevgiyle baktı onun gözlerine, şimdi nasıl söyleyecekti Pelin’i onu düşündü. Yüreğinden bir sızı geçti yine. Pelin mi bakacaktı bu gülen gözlere bir ömür?

“Saçmalama Ada!” diye azarladı kendini içinden. Bu azarı sanki o değil de Müzeyyen teyzenin otoriter sesi söylemişti. Ciddileşti birden.

“Pelin iyi bir kız değil mi?” dedi birden bire.

“Annem mi tembihledi seni?” dedi Volkan hemen.

“Yokta yani, sana bakışlarını gördüm ondan söyledim. Güzel de, okumuş, zengin, ailesi iyi”

“Sana alalım o kadar beğendiysen!”

“Ya Volkan ciddiyim ben, evet istiyor Müzeyyen teyze de zaten, söylemesine gerek yok ki. Ne kadar önemsediğini görmedin mi onları? Eskiden beri tanışıyorlarmış hem. Güvendiği bir aile. Bundan doğal ne olabilir ki?”

“Adaaaa!” dedi Volkan da ciddileşerek, “Yani şimdi sen o kıza mı layık gördün beni?” dedi hayretle, “Annemin sözleri olmasın bunlar?”

“Hayır, bunlar benim sözlerim” dedi Ada dudaklarını ısırarak.

“Kız doğru söylüyor” dedi Müzeyyen teyzenin otoriter sesi. Onlar balkonda konuşurken gelmişti o da yanlarına seslerini duyup.

“Siz bu konuya mı çalıştınız bütün gün?” dedi Volkan artık sinirlenmeye başlamıştı.

“Biz Saadet ile konuştuk, mezuniyetten sonra takılacak yüzükleriniz” diyerek odasına döndü Müzeyyen hanım oturmadan.

Volkan ve Ada kalakaldılar öylece balkonda. Ada başını önüne eğmiş, göz yaşlarını kontrol etmeye çalışıyordu. Volkan öfkeyle gitti annesinin peşinden.

Tören ertesi gün olduğu için hepsi erkenden yattılar o gece. Müzeyyen teyzenin akşam yemeğinde konuyu tekrar açıp, Saadet hanımla konuştuklarını tekrarlamasının ardından, evde derin bir sessizlik başlamıştı zaten. Hulusi bey için de sürpriz olmuştu bu nişan meselesi, biraz da bozulmuştu tabi en son duyan olmaktan.

Utku sabah erkenden gelip alacaktı Ada’yı. Böylece kimseyi görmeden çıkmış olacaktı evden. Sabaha  kadar midesine ve göğüs kafesine giren ağrı yüzünden dört döndü yatağın içinde. Müzeyyen teyzeye bir şey olursa buna dayanamazdı, bir yandan Volkan vardı. Sabahı zor etti.

Utku söz verdiği saatte kapıdaydı, büyük eve geçmeden bir şeyler atıştırıp, babasını öpüp çıktı evden. Onlarla okulda buluşacaklardı yeniden. Volkan’da son tören provası için erken çıkacak, Muammer bey alıp gelecekti diğerlerini.

Utku o kadar heyecanlıydı ki, Ada’nın durgunluğunu sabah sersemliğine verdi. Eve vardıklarında Utku’nun annesi onlara yemeleri için küçük bir kahvaltı hazırlamıştı. Vakitleri az olduğundan çaylarını içip, hemen geçtiler piyanonun olduğu diğer odaya. Utku bekledi Ada’nın önce oturmasını sonra yanında oturdu.

“Hadi açmayacak mısın kapağı” dedi gülümseyerek.

Ada’nın o kadar kafası karışıktı ki, bir şey söylemeden kaldırdı tuşların üzerindeki kapağı, hemen kendi önünde duran küçük kırmızı bir kutu vardı. Onu alıp piyanonun üzerine bıraktı.

“Ne yapıyorsun?” dedi Utku şaşkınlıkla.

Anlamaz gözlerle baktı ona.

“O kutu senin için!”

(devam edecek)

Bölüm 1

https://gulserenkilincyazar.com/2018/07/06/varilacak-yarinlar-bolum-1/

Bölüm 2

https://gulserenkilincyazar.com/2018/07/07/varilacak-yarinlar-bolum-2/

Bölüm 3

https://gulserenkilincyazar.com/2018/07/08/varilacak-yarinlar-bolum-3/

Varılacak yarınlar – Bölüm 4’ için 8 yanıt

Yorum bırakın