Biraz eksik, biraz fazla – Bölüm 5

Gece olup, Kemal’de dahil herkes taş evin odalarına çekildiklerinde, salonda Hamza bey ve İsmail bey kaldılar bir tek.

“Ne diyorsun hocam, sence Kemal ile bu kızcağızın işi olur mu?”

“Bak Hamza, Kemal’i de, Gamze’yi de çok severim, ikisi de ayrı ayrı evladım sayılır, ama senin oğlanın evlenmeye gönlü olduğunu sanmıyorum. Ben bu kızcağızı aldım getirdim buralara kadar, aldığım gibi sağ salim geri de götüreceğim elbet. Ancak bu ziyaretin ardından bir nikah olmayacaksa, kızın onurunu zedelemiş oluruz. Kemal’inde dün akşam insan içine ne kadar zor karıştığını gördük. İstersen hazır hepimiz buradayken, yarın hoca nikahını kıyalım. Ben Gamze’yi alıp döneyim. Mustafa ile yeniden konuşayım. Adı olsun. Sonra Gamze’yi yeniden telli duvaklı ister, gelin ederiz, baştan Kemal’i de bağlamış oluruz.”

Hamza bey dikkate dinledi İsmail beyin söylediklerini. Hocanın haklı olduğunu biliyordu da, Kemal’in bu hoca nikahına ikna olmasını nasıl halledeceklerdi. Kızı rencide edecek bir söz söyler, bir davranışta bulunursa, yine kızın onurunu kırmış olurlardı. İki adam gecenin karanlığında uzun uzun konuştular. Sonunda Kemal’in bir tek annesini üzmek istemeyeceğine karar kılıp, bu mevzuyu ona Beyza hanımın açmasına karar verip, odalarına çekildiler. Hamza bey, karısıyla konuşacaktı.

“Kemalim!” diyerek girdi sabah Beyza hanım oğlunun odasına. Bir annesi gelince saçını toparlayıp yüzüne sermiyordu oğlan. Yayladaki evine de girip çıkmasına izin verdiği tek insan annesiydi. Kadıncağız iki günde bir, evdeki çalışanların birini yanına katıp, yaylaya çıkıyor. Evin ihtiyacı neyse belirliyor, yemeği, temizliği halledip geri dönüyordu. Arada sırada evin işleri halledilirken, uzun yürüyüşler yapıp, sohbet ediyor, hasret gideriyorlardı.

“Günaydın anne!” dedi Kemal gerinerek, “Bütün gece döndün durdum.”

“Hayırdır oğlum, güzel canını sıkan bir şey mi oldu?”

“Dün akşam ki misafirler, hocayla gelen o kız, haybeye değiller gibi geldi bana, neler oluyor öğreneyim diye kaldım geceden. Babamın önemli dediği konu neydi sen biliyor musun?”

“Canım oğlum, kuzgunum!” diyerek okşadı yüzünü oğlun Beyza hanım, “Biz günden güne eksiliyoruz, gün gelecek tamamen yok olacağız bu dünyadan. Babanla benim en büyük dileğimiz..”

“Anne yapma lütfen, bak bu konuyu defalarca konuştuk. Sence ben o yayla da tek başıma neden duruyorum? İnsanların acımasız bakışlarının altında ezilmek istemiyorum, o zavallı kızın her sabah uyandığında göreceği bu yüz, senin kuzgunun yüzü değil, sureti çalınmış bir insanın yüzü olacak. Bana her baktığında yüreğinin gücü kadar acıyacak, ya da üzülecek ve ben bu yüreğin izlerini gözlerinde göreceğim. Tıpkı senin gözlerinde gördüğüm gibi.”

“Kemal, dinle..”

“Ben yaylaya dönüyorum yeniden..” diye doğruldu Kemal yataktan.

“İsmail bey o kızı buraya getirmeden önce ailesine ve ona, seninle gerçekleşebilecek bir mürüvvet olduğundan bahsetti. Zavallı kızın ailesi de çok zor durumda, kendi gönlüyle geldi buralara kadar, babasını ikna etti. Şimdi o çocuğu, onuru kırılmış bir durumda götürüp baba evine mi bırakalım istiyorsun?”

Kemal iyice öfkelenmişti annesinin bu sözlerine, “Bana mı sordunuz anne, neden elalemin kızını vaadlerle getirdiniz buraya, kendi ağzınla söylüyorsun, ne yaptınız da ailesi için o da geldi buralara kadar. Hiç görmediği, bilmediği bir adamla evlenmeyi niye kabul etti söyler misin? Bu sana çok güzel bir fedakarlık olarak görünebilir ama, bana çok ucuz bir hikaye gibi görünüyor. Onun onurunu evlenmeyerek ben değil, vaadler karşılığı buraya yollayan ailesi kırmış zaten.”

“Oğlum kız kendi gönlüyle geldi, babası kabul etmedi zaten diyorum.”

“O zaman kendi onurunu kendi kırmış işte, ne farkeder? Bunda herhangi bir sorumluluğum olduğunu düşünmüyorum!”

“Niye bir şans vermiyorsun?”

“Niye bir ömür vermiyorsun, demen daha doğru olurdu herhalde, burada üç beş günlük bir arkadaşlıktan söz etmiyorsun anne bana, iki eksiğin bir tam olması hayaliniz yüzünden riske atılacak onurumuz, insanlığımız, ve ömrümüzden söz ediyorsun.”

“Herkes birbirinin eksiğini tamamlar oğlum, öyle olmasa bu dünya nasıl bir yer olurdu” diyerek ağlamaya başladı Beyza hanım.

Kemal’in istediği elbette annesini ağlatmak, üzmek değildi. O sadece istemediği bir şeye zorlanmaktan hoşlanmıyordu. Kendisinin farkındaydı, eksiklerinin başka şeylerle örtülmesinden ve onu olduğundan fazlası yapılmak için vaadlerde bulunulmasından hiç hoşlanmamıştı. Nasıl bir çaresizlik insanı bu eve onun karşısına getirebilirdi.

Annesine sarıldı gidip, “Ağama lütfen, biliyorsun, seni kırmak üzmek en son istediğim şey bu hayatta.”

“Bir kerelik olsun denesen oğlum, bak kızcağız buraya kadar gelmiş. Sana söz veriyorum, eğer tanıdıkça yok dersen, yine zorlamayacağım.”

“Anacığım neyi deneyeceğim, kızı alıp, yaylaya götüreceğim, olmadı bu deyip geri mi yollayacağım, ne söylüyorsun?”

“İsmail hoca buradayken, bir hoca nikahı kıyarız, ailesinden icazet alırız oğlum. Sen yeter ki olur de!”

Yeniden öfkelendi Kemal, ama annesini bir kez daha ağlatmamak için sakin olmaya çalıştı bu kez, “Siz ciddisiniz değil mi?” dedi şaşkınlıkla. “İki eksik hayatı bir tam olur mu diye deneyeceksiniz yani? O zavallı kızla, biz ne olacağız peki, bizim hayatımızda kalacak izler, yaralarımızı daha derinleştirebilecek bu tuhaf oyun sonrası yaşatacak mı bizi anne?”

“Oğlum, insan gözüyle değil, gönlüyle sever. Gönlünüze bir şans vermeden, nereden biliyorsun yürüyüp, yürümeyeceğini. Ben de babanla görmeden evlendim.”

“Babamın tam bir yüzü vardı!”

“Seninde tam bir kalbin ve ruhun var, onca yüzsüzden daha fazlasına sahipsin sen Kemal!” dedi annesi bu kez daha kararlı bir sesle.

“Eğer beni bir parça olsun seviyorsan, hoca nikahına direnmeyeceksin, sonrasına bakacağız!” diyerek kalkıp çıktı odadan.

“Ben hayatımda böyle saçmalık duymadım!” diye bağırdı annesinin arkasından Kemal. Yatağın üzerine oturup, ne yapacağına karar vermeye çalıştı.

Hamza bey, karısı odadan çıkarken bağıran Kemal’in sesini duyunca anladı, Beyza hanımın onu ikna edemediğini. Bir kez de ben mi, konuşsam diye niyetlendi ama, vazgeçti. Kemal’in sinirinin ve inadının ne kadar keskin olduğunu biliyordu. Bir tanecik, pırlanta gibi oğlunun yüzünü çalan alevler, Hamza beyin yüreğini dağlıyordu yıllardır. Evladının yanında olamayıp, onu o alevlerin içinden kucaklayıp, kaçıramadığı için, hayatını çalan bir yangının üstesinden gelmesine yardım etmek istedikçe, çaresizliğin girdabına daha da sürüklendiği için yanıyordu yüreği. O da biliyordu her genç kızın kendi gönlüyle gelmeyeceğini. Kendi gönlüyle gelmeyenin, gönlüyle sevebileceğine inanıyordu ama o da karısı gibi. Kemal’i inandırabilselerdi buna bir de.

Hamza beyin duyduğu, Kemal’in gür sesini, evdeki misafirlerde duymuştu. Gamze bu yolculuğunn sonunda, ailesi için yapılanların ve yapılacakların sona ereceği korkusunu hissetmişti yüreğinde. İstenmediği bir yerde, bilmediği bir yüzün sahibine görünmeye gelmiş olmanın utancı zihnini ele geçirmeye çalışsa da, “Babam için, annem için, kardeşim için!” diyerek azarladı o utancı. Birinin hayatına yamalanması için gelmiş olsa da, kendi benliğinin bir önemi yoktu burada. Zehir olsa yutacaktı ailesi için duyduklarını. Buradan ayrılmadan Kemal ile konuşmanın bir yolunu bulabilirdi belki.

Hamza bey kahvaltı için hazır bekleyen misafirlerin yanına geldiğinde, İsmail bey onun yanına gidip, “Bir de ben konuşayım, iznin olursa” dedi Hamza beyin kulağına eğilip. Başıyla onayladı Hamza bey, değişecek bir şey varsa, değişecek, oğlanın kısmetinde yoksa zaten İsmail beyde eli boş dönecekti.

“Avluya çıkalım mı, masa kurulurken” dedi Hamza bey kalan misafirlere, Kemal’in odasından yükselecek seslerin, oradan duyulmayacağını umuyordu.

İsmail bey, Kemal’in kapısına gidip tıklattı bir kaç kez, içeriden ses gelsin diye bekledi biraz. Kemal’in kimseyi göresi yoktu, hiçte olmamıştı zaten. Annesi olsa, beklemeden gireceği için, kapıdaki her kimse, dönüp gitse iyi olurdu.

“Kemal oğlum, gelebilir miyim?” dedi İsmail hoca bu kez.

“Hayır!” diye seslendi Kemal.

Açıp, kapıyı girdi adam yine de odaya. Kemal  başını ellerinin arsına almış, oturuyordu yatağın kenarında, henüz kalktığından toplanmamış saçları neredeyse beline kadar uzanıyordu arkasından, yüzünü örtsün diye uzattığı perçemleri, sarkıyordu ellerinin arasından.

(devam edecek)

Bölüm 1

https://gulserenkilincyazar.com/2018/06/23/biraz-eksik-biraz-fazla-bolum-1/

Bölüm 2

https://gulserenkilincyazar.com/2018/06/24/biraz-eksik-biraz-fazla-bolum-2/

Bölüm 3

https://gulserenkilincyazar.com/2018/06/25/biraz-eksik-biraz-fazla-bolum-3/

Bölüm 4

https://gulserenkilincyazar.com/2018/06/26/biraz-eksik-biraz-fazla-bolum-4/

Bölüm 5

https://gulserenkilincyazar.com/2018/06/27/biraz-eksik-biraz-fazla-bolum-5/

 

 

Biraz eksik, biraz fazla – Bölüm 5’ için 8 yanıt

Yorum bırakın