Ben acıdan güçlüyüm! – Bölüm 13

Hüseyin bey eve dönmek zorunda olduğundan, Ahucan ve baygın haldeki Alkan’ı evde bırakarak ayrıldı yanlarından.

Ahucan her an ayılabilir umuduyla, gözünü bu zavallı adamdan ayırmadan oturdu bir süre ama, tüm bu koşturmacaya rağmen bir kez olsun gözlerini aralamayan Alkan, aynı derinlikte uyumaya devam etti gece boyunca.

Ellerinde artık kapanmaya yüz tutmuş yara izlerine rağmen, kollarının iç kısmında açılan damar yollarının morlukları ve izleri vardı. Sürekli uyuyan birini beslemek için böyle bir yol tercih etmiş olmalıydılar. Zaten çok sağlıklı görünmeyen bedeni bu süre içinde iyice cansız ve  güçsüz görünmeye başlamıştı. Onu güvenli kalesinden çıkarıp, bu canilerin eline teslim ettiğine inanamıyordu Ahucan hâlâ. Nasıl bu kadar saf olabilmişti, nasıl?

Şimdi anne ve babasını ondan alan bu bomboş evde, ona hayatını yeniden vermeyi umuyordu ama, bubu başarabileceğini, dahası Alkan’ın bunu isteyip istemeyeceğini bilmiyordu bile. Sonuçta onu teslim ederek güvenini kaybetmişti bir kere, gözlerini açtığında ona güvenip tüm mal varlığını teslim eden o adam olmayacaktı artık. Mal varlığı umurunda değildi zaten, o sadece mahvettiği bir hayatı yeniden kurtarmak istiyordu. Tek vazgeçmek istemediği bu evdi ama, bu sahip olma isteği yüzünden öyle bir büyük bir hata yapmıştı ki, Alkan bu evi ona vermekten ve dahası onu bir daha görmekten vazgeçse bile söyleyecek hiç bir şeyi yoktu. Bir annenin nasıl bu kadar acımasız olabileceğini bir türlü aklı almıyordu öte yandan. İnsan kendi evladını para için bu hale getirir miydi? İnsanın dünyanın en kutsal sevgisine böylesine bir ihanette bulunması için, ruhunu şeytana satmış olması gerekirdi gerçekten. Kendi canından ayrılmış bir parçanın yok oluşuna razı olmak, onu herhangi bir şeye değişmenin nasıl bir ruh hali olduğunu aklı almıyordu gerçekten. Ona güvenipte, göğsünde nasıl ağladığını hatırlayınca, tüyleri diken diken oldu.

Bu güne kadar hep yaşadıkları sonucu, hayatı hep adaletsiz olmakla suçlamıştı. Mutlu bir yuvayı yakıp kül eden hayat, onu kendi gibi acımasız insanların eline bırakmıştı. Yine de vazgeçmemiş, kendi yolunu çizip, hayatını onların ellerinden kurtarmaya yemin etmişti. Başarmıştı da, geri almak istediği bir tek bu ev kalmıştı. Onu da aldığında, hayatının amacını tamamlamış olacaktı ama, şimdi Alkan’a bakarken, neredeyse kendini şanslı bile sayacaktı. O sahip olduğu bir annenin elinde bu hale gelmişti, zaten bir ailesi varken, maddi manevi her türlü olanağı varken bu hale getirilmiş, üstelik kendisi gibi başarılı da olamamıştı. Aslında belki başarıya en yakın olduğu zamanda Ahucan hayatına girmiş ve o güne kadar kendini güvende tutmak için çabalaldığı her şeyi bir anda yıkıp geçivermişti. Üstelik bu sadece fiziki olarak aldığı önlemlerle kalmamış, bu hayat için gerekli bütün biyolojik donanımını da yıkacak bir felakete sürüklemişti onu. Bunca acı dolu hayatın üzerine, belki de ilk kez hissettiği güven duygusunu yerle bir ederek, başına yıkmıştı onun.

Bütün gece kendini anlamaya çalıştı, bunu neden yapmıştı gerçekten, bir kaç dakikalık anne kucağına ve sevgisine mi aldanmıştı, yoksa onu gerçekten kurtarmak mı istemişti. Onu kurtarıp, sonra belki elinden tutup, kendisi için düşlediği bir gelecekte yer mi vermeyi ummuştu. Her ne kadar ev için gelip gittiğini söylese bile, aslında onu yeniden görmenin, onu tanımak ve çözmek istemenin hiç etkisi olmamış mıydı gerçekten? Onu ilk gördüğü andan itibaren içinde yükselen dayanılmaz merak, kapalı tüm kapılardan, daha içeri, daha içeri ne kadarına ulaşabileceğini nasıl da merak ettiğini, şimdi itiraf edebiliyordu kendine.

Öylesine kapalı ve keşfedilesi bir hazineydi ki Alkan, sanki her yanını kapadığı ruhuna, gözlerinin içinden dalıp, onun gizli saklı kalmış, hayat sunma imkanı bulamadığı bütün güzelliklerine erişebileceğini sanmıştı. Tam da bunun eşiğine geldiklerinde, mahvomuştu her şey belkide. Tam da onu kurtardığını düşündüğü an, itekleyivermişti uçuruma. Kendi zaafları ve eksiklikleri yüzünden, belki de başardım hissinin verdiği kibirle yapmıştı üstelik bunu. Çok pişmandı, öyle pişmandı ki, şimdi gözlerini açsa, ona yalvarıp yakarmak istiyordu affetmesi için.

Sabah Hüseyin bey geldiğinde, Ahucan, yatağın yanına serdikleri battaniyelerin üzerinde sızmış kalmıştı çoktan. Alkan’ın yatış pozisyonu, onu getirdikleri halini koruyordu hala. Bomboş salonun ortasında, kendinden geçmiş bu iki insanı görünce içi sızladı Hüseyin beyin. Ahucan denen bu kızın, birden bire nasıl ortaya çıktığını, onların aralarında neler geçtiğini ve olayların nasıl bu hale geldiğini henüz tam olarak çözememişti ama, kızın onu kurtarmak için hissettiği endişe ve çabayı görünce, Alkan beyin nihayet sığınacak bir liman bulduğuna inanmıştı.

Marketten aldığı çayı, getirdiği tüpün üzerine hazırlamaya başladı. Alkan’ın günlerdir bu haldeyken hastanede nasıl beslendiği hakkında bir fikri yoktu ama, uyandığında aç olacağından emindi. Mutfağın tozlu tezgahına serdiği gazete kağıdının üzerinde, peynirleri ve salatalıkları doğramaya başladı.

Alkan, duyduğu bu kokunun hastaneye ait olmadığını biliyordu ama, düşlerinden çıkıp gelen bir yanılsama olduğunu düşündüğü için gözlerini açmadı. Sadece küçüklüğünde, gerçek babasını işe uğurlarken duyardı bu kokuyu. O zamanlar, gerçek bir sevgiyle kucaklandığı sıcacık bir yuvanın ne demek olduğunu öğrendiği yaşlardaydı. Annesi bambaşka bir insandı sanki, nasıl olupta babasının ardından böyle acımasız bir açgözlüye dönüştüğünü anlaması  hiç mümkün olmamıştı. “Çocukların yetiştikleri ortamları normal saymaları ve diğer her evde aynı şeylerin yaşandığını düşünmeleri normaldir.” demişti doktor. Bu yüzden aslında normal olmayan pek çok şeyi doğal sayarak, güzel anılar kısmına işlemiş olabilirdi zihni. Doğal olmayan olayların onu fiziken ve ruhen yıpratmaya başlamasıyla bu mutlu yuva tablosu gölgelenmeye başlamıştı. Taze salatalağın ve çayın kokusu o kadar keskinleşmişti ki, yoğun bir açlık duygusu hissetmeye başladı. Göz kapaklarına düşen aydınlık her zamankinden çok geliyordu şimdi. Hastanenin perdeleri kapalı, karanlık odasında zihni ona, mutluluk verici oyunlar oynamaya başlamıştı belli ki. Oyun da olsa, kendini iyi hissettiren bu duyguyu kaybetmemek için açmadı gözlerini. Hüseyin beyin elinden kayıp düşen bıçağın sesiyle irkildi birden. Bir düş için  fazla ve  gereksiz bir sesti bu. İrkilmeyle kapalı tutmaya çalıştığı gözlerini açıverdi. Karanlığa uyanmayı beklerken, evin perdesiz camlarından içeriye dolan güneş ışığının aydınlığı ile karşılaşınca, artık gözlerinin bile ona oyun oynadığını düşündü önce, sonra yavaş yavaş tavandan sallanan boş avize kablosunu, ardından yer yer dökülmüş tavanın, duvara birleştiği yerleri, son olarakta, yatağın hemen karşısındaki büyük kirli camları olan pencereyi farketti. Burayı daha önce gördüğünden  emindi.

Hüseyin bey yaratttığı gürültünün, kendinden geçmiş bir şekilde uyuyan iki gencin üzerindeki etkisini görmek için yanlarına geldiğinde gördü Alkan’ın uyandığını.

Gözlerini kamaştıran aydınlığın, üzerine düşen bu iri gölgenin varlığı ile yeniden, karanlığına sürüklendiğini sandı Alkan ilkin ama, sonra Hüseyin beyin sesini tanıdı hemen. Burası hastane olamazdı.

“Günaydın Alkan bey!” dedi Hüseyin bey onu nihayet kendine gelmeye başlamış görünce. Alkan kurumuş dudaklarını birbirinden zorla ayırarak konuşmaya çalıştı onunla, ama ağzından çıkan ses, bir kelimeden çok hırıltıya benziyordu. Hüseyin bey hemen tezgaha dönüp, ıslattığı peçete ve bir bardak suyla geri geldi, onun kuruyan dudaklarına rağmen suyu yutup yutamayacağından emin olamadığı için, önce peçetenin nemiyle ıslattı ağzını, sonra kolunu başının altına geçirerek bedenini dikleştirdi ve bardaktan içmesine yardım etmeye çalıştı. Ağzına ve dudaklarına yayılan bu su, şifa gibi hissettirdi Alkan’a. Günlerdir bağlı olan kollarını kaldırabildiğini görünce, bunun ne kadar büyük bir özgürlük olduğunu düşündü. Eliyle Hüseyin beyin bardağı tutan elini tutarak, gözlerinin içine baktı. Demek onu hastaneden kurtarmıştı bu adam. Hem de onca zamandır aralarında dostluk adına bir şey olmadığı halde.

“Nasılsınız Alkan bey? Sizin için çok endişelendik gerçekten? Ne yapmışlar size böyle?” dedi Hüseyin bey ağzının kenarlarından akan suyu temizlerken.

“Annem!” dedi Alkan bir gayretle, “Şeytan görsün onun yüzünü!” diye doğruldu Hüseyin bey yatağın yanından.

“Öyle anne mi olurmuş, şu zavallı kız olmasa, öldüreceklerdi sizi o hastane odasında.”

O zamana kadar yerde battaniyelerin üzerinde, yeni doğmuş bir çocuk gibi kıvrılmış uyuyan Ahucan’ı farketmeyen Alkan, yine nasıl bir oyunun içinde olduğunu anlayamadığından boğazına doğru yükselen o kaygı fırtınasını hissetti yeniden.

Hüseyin bey, Alkan’ın yüz hatlarındaki gerilmeyi farkedince, hemen yeniden yatağın yanına oturup, Ahucan’ın panikle onun yana  gelmesinden başlayarak, olan biteni bir nefeste anlattı ona. Eğer Ahucan olmasaydı, o da neler olduğunu bilmeyecekti. Bu ufacık kız bir gecede her şeyi çözmüş, onu kurtarmıştı. Allah onun gibi iyi bir insanı karşısına çıkarmasaydı, o annesi olacak şeytanın elinden kimse kurtaramazdı Alkan’ı.

(devam edecek)

Bölüm 1

https://gulserenkilincyazar.com/2018/05/15/ben-acidan-gucluyum/

Bölüm  2

https://gulserenkilincyazar.com/2018/05/16/ben-acidan-gucluyum-bolum-2/

Bölüm 3

https://gulserenkilincyazar.com/2018/05/17/ben-acidan-gucluyum-bolum-3/

Bölüm 4

https://gulserenkilincyazar.com/2018/05/18/ben-acidan-gucluyum-bolum-4/

Bölüm 5

https://gulserenkilincyazar.com/2018/05/18/ben-acidan-gucluyum-bolum-5/

Bölüm 6

https://gulserenkilincyazar.com/2018/05/20/ben-acidan-gucluyum-bolum-6/

Bölüm 7

https://gulserenkilincyazar.com/2018/05/21/ben-acidan-gucluyum-bolum-7/

Bölüm 8

https://gulserenkilincyazar.com/2018/05/22/ben-acidan-gucluyum-bolum-8/

Bölüm 9

https://gulserenkilincyazar.com/2018/05/23/ben-acidan-gucluyum-bolum-9/

Bölüm 10

https://gulserenkilincyazar.com/2018/05/24/ben-acidan-gucluyum-bolum-10/

Bölüm 11

https://gulserenkilincyazar.com/2018/05/25/ben-acidan-gucluyum-bolum-11/

Bölüm 12

https://gulserenkilincyazar.com/2018/05/26/ben-acidan-gucluyum-bolum-12/

Bölüm 13

https://gulserenkilincyazar.com/2018/05/26/ben-acidan-gucluyum-bolum-13/

Bölüm 14

https://gulserenkilincyazar.com/2018/05/28/ben-acidan-gucluyum-bolum-14/

Ben acıdan güçlüyüm! – Bölüm 13’ için 18 yanıt

Yorum bırakın