Ben acıdan güçlüyüm! – Bölüm 10

Ambulansın gelmesi, Alkan’ı apart topar hastaneye götürmeleri, anne ve babasının gözyaşları hepsi bir anda olup bitivermişti. Hüseyin bey aniden kapıda beliren ambulansı görünce paniğe kapılmış, Ahucan içerideyken Alkan beye bir şey olduğunu sandığı için, hiç itiraz etmeden kapıları açmıştı. Sonradan gördüğü Alkan beyin anne ve babasının bir anda nasıl orada oluverdiklerini bir türlü aklı almasa da, adamın evden çıkartılıp ambulansa konana dek olan süreçte elinden geleni yapmıştı.

Ahucan bir telaşe içinde gerçekleşen olaylar sonrası ambulansın arkasından bakarken bulmuştu kendini. Onlarla ambulansa binip hastaneye gitmeyi akıl edememişti nedense, giderek artan baş dönmesi yüzünden ayakta duracak hali olmadığını hissediyordu. Annesi ve babasından kalan bir evin peşinde, genç bir adamın hayatını kurtarmış, hiç değilse onu anne ve babasına yeniden kavuşturmak için iyi bir şey yapmıştı. Yine de bunu Alkan beyden habersiz ve bir oyunla yapmış olmak içinde garip bir karmaşa yaratıyordu. Onunla konuşarak ikna etmeyi denemesi belki çok daha iyi olurdu ama, koşullar öyle garip gelişmişti ki, ev için öne sürülen koşullar ve arkasından gelen evlilik anlaşması derken iyice kafası karışmıştı. Tüm bunlara ev için başlamıştı ama, şimdi o ambulansın ardından bakarken yaptıklarının ev için olmadığını hissediyordu. O ambulansın içinde giden adamın, hayata, belki de onun hayatına geri dönmesi için bir umut taşıyordu artık.

Alkan gözlerini zorlukla araladığında, baş ucunda duran doktoru görünce içinde yükselen bir panik hissetti ama vücudunu kıpırdatamadı.

“Evet, hoş geldin Alkan!” dedi doktor gülümseyerek, “Artık kaldığımız yerden devam edebiliriz, bu defa kaçmaman için gereken bütün önlemleri aldık.”

Gözleriyle etrafı inceleyerek nerede olduğunu anlamaya çalıştı, burası daha önce bulunduğu bir yer değildi ama, bir hastane olduğu belliydi. En son hatırladığı Ahucan’ın ona doğru kaldırdığı limonata bardağıydı, aynı evde yaşamaya  başlayacaklarına dair duyduğu büyük mutluluk sonrası, kızın yanından kontrolünü kaybedip bir atak mı geçirmişti acaba? Öyle olmadığını umuyordu, çünkü onu tam ikna etmişken korkutup kaçırmışsa hayatı boyu çekeceği yeni bir acıya daha sahip olmuş olacaktı. İçi yeniden çekilmeye başlayınca, gözlerini daha fazla açık tutamadı. Kendinden geçmeden önce duyduğu diğer seler tanıdık gelse de, yine ataklar yüzünden anne ve üvey babasının seslerini duyduğunu sandı.

O akşam bir türlü uyuyamayan Ahucan, ertesi gün öğle arasında gidip Alkan beyi görmeye karar verdi. Daha önce doktorla konuşmaya gittiğinde hastanenin yerini öğrenmişti. Ambulans gelmeden önce elinden aldığı bilekliğini o panikle çantasına atmıştı, gittiğinde ona şans getirmesi için geri vermeyi de istiyordu. Babasından bahsederken nasıl uzaklara dalıp gittiğini görmüştü, biyolojik olmayan babası onu ne kadar da sevse, insanın kendi anne ve babasına duyduğu hisler onun yerini alamıyordu demek. Dayısı ve yengesi, ona gerek bir evlat gibi davransalardı bile, o da herhalde kendi anne ve babasını özlemeye devam ederdi yine. Keşke bu bileklik gibi onunda anne ve babasına ait bit eşyası olsaydı geriye kalan.

Hastaneye gittiğinde ona Alkan beyin uyuduğunu söylediler. Doktor bu yeni sürece uyum sağlaması için ona sakinleştirici veriyordu. Uykuda geçecek zaman içerisinde, o da tedavi olmayı kabul edecek bir sakinliğe erişecekti. Aksi durumda kaçmayı denemesi veya kendisine yeniden zarar vermesi mümkündü. Ahucan bu uyku sürecinin ne kadar devam edeceğini sorduğunda, duruma göre değişeceği cevabını aldı.

Yine de uyanık olduğu bir dönemde onu görüp, hem özür dilemek, hem bilekliği geri vermek, hem de gerçekten iyi olduğunu bilmek istiyordu. Onu ambulansla götürdükleri anı bir türlü aklından çıkaramıyordu. Bir kaç gün sonra yeniden hasteneye uğradığında, Alkan bey yine uyuyordu. En azından anne ve babasıyla konuşup onlardan bilgi alabilirim düşüncesiyle bir kaç kez onları aramış ama dönüş sağlayamamıştı. Hastanede oğullarının yanında olacakları düşüncesiyle kat hemşiresine onları görüp görmediklerini sordu. En son iki gün önce doktoru ziyarete gelmişler, Alkan bey uyuduğu için onu görmeden gitmişlerdi.

Demek ki sadece kendisini değil, anne ve babasını da uzak tutuyordu doktor ondan, bu güne kadar onlardan zarar göreceğini düşündüğüne göre aslında normal olan da buydu tabi, şimdi zaten redettiği bir tedavinin içinde, bir de onları görürse, her şey iyice kötüye gidebilirdi. Bir anne, baba için ne kadar zor şeylerdi bunlar. Yıllarca kendi hayatının acı içinde geçtiğini düşünürken, şimdi başka acı dolu hayatların içinde bir anahtar rolü üstlemişti en azından. Belki de kendi hayatının anahtarı olabilecek bir adam için yapmıştı bunu.

Bir süre hastaneden uzak durarak, tedavinin işe yaraması için beklemeye karar verdi. Yine de bileklik kendisinde değil de, onda olsaydı, kendini daha iyi hissedeceğini düşünüyordu. Bir hafta sonra dayanamadığı için yeniden hastaneye gitti. Bu defa kat hemşiresi yerinde yoktu. Alkan’ın yattığı odanın kapısı hafif aralık duruyordu. Kapıdan başını uzatıp bakmasında bir sakınca olmadığını düşündü, hem uyuyorsa da bile bilekliği koluna takabilirdi. Etrafını kontrol edip sessizce odaya girdi. Alkan derin nefesler alarak kıpırdamadan uyuyordu, yine de bileklerinden onu yatağa bağlayan kemerler takmışlardı. Böyle bağlanmış olarak yatması onu rahatsız etse de, ellerindeki yaraların sadece bir iz olarak kalmasına sevindi dikkat edince. Alkan odada birinin varlığını hissedince gözlerini araladı, artık anne ve üvey babasının bir yolunu bulup onu buraya yatırmış olduklarını biliyordu. Ona sürekli yaptıkları iğneler yüzünden bir türlü kıpırdayacak gücü kendinde bulamıyordu. Çoğu zaman uyumasa bile gözleri kapalı yatıyor ama, etrafında yapılan ve konuşulan her şeyi farkedebiliyordu. Odaya girenin Ahucan olduğunu anlayınca, yeniden kıpırdamak için çabaladı ama olmadı. Başından beri hayatına mutluluk getirdiğini sandığı bu kızın, anne ve üvey babasının iş birlikçisi olduğunu anlaması için çok düşünmesine gerek kalmamıştı. O son gün eve  geldiğinde onu bir şekilde uyutmuş ve onları içeri almıştı. Oysa yıllar sonra ilk kez yüreğinden kelebekler yükselmiş, ilk kez onun sayesinde ilaçlarını içmeden kendini kontrol edebilmiş ve ilk kez evde bir yabancının varlığından mutluluk duyup, bunun sürekli olmasını dilemişti. Yine de her şeyi yanlış kurguluyor olabileceğine dair bir umut vardı içinde, kim bilir belki de gerçekten bir atak geçirmiş, ambulans geldiği sırada, pusuda olan anne ve üvey babası olaya müdahale etmişlerdi. Bunu şimdi sorup öğrenebilmeyi çok isterdi ama, günlerdir vücudunda oynatabildiği tek yer gözleriydi ne yazık ki. Ahucan, Alkan’ın gözlerini açtığını görünce, mahçup bir gülümseme ile yanına yaklaştı ve fısıldayarak, “Merhaba!” dedi.

Alkan gözlerini ona dikmiş, aklından geçenleri anlayabilmesini ve ona olan biten her şeyi anlatmasını diliyordu. Son bir gayretle dudaklarını oynatmayı denedi, ağzından anlaşılmaz bir homurtu çıktı sadece. Ahucan onun bir şey söylemeye çalıştığını anlayınca, biraz daha eğildi duyabilmek için. Kızın saçları yüzüne değip, kokusunu bu kadar yakından duyunca, yüreği heyecanla çarpmaya başladı Alkan’ın, göğsü o kadar hızlı inip kalkıyordu ki, Ahucan onun bir kriz geçirdiğini sanarak paniğe kapıldı ve “Hemşiree!” diye bağırarak koridora çıktı hemen.

Onun odaya girdiğini görmeyen kat hemşiresi, “Sizin burada ne işiniz var?” dedi Ahucan’a azarlar gibi, “Nefesi çok hızlandı!” dedi Ahucan panikle. Hemşire onu odanın dışında bırakarak, kapıyı kapattı ve içeri girdi. Beş dakika sonra çıktığında Ahucan’ın aralıktan görebildiği, Alkan’ın hızla inip çıkan göğsünün yavaşladığı ve gözlerini kapattığıydı.

“İyi mi?” dedi hemşireye merakla, “Evet Alkan bey gayet iyi, doktor bey izni olmadan kimsenin içeri girmesini istemiyor, lütfen bu yaptığınızı tekrarlamayın!” diye yanıtladı hemşire ters ters.

Az önceki krize neden olduğu için pişmanlık duyan Ahucan bir şey söylemeden merdivenlere doğru yürüdü ki, aklına bilekliği vermediği geldiği için geri döndü. Kat hemşiresi sırtı ona dönük bir şekilde telefonda konuşuyordu “Evet Muharrem bey, az önce geldi yine, hayır yerimde değildim, içeri girmiş.” Ahucan kendisinden bahsedildiğini anlayınca bir adım geri atıp dinlemeye başladı. “Evet efendim bir daha gelirse onu içeri almam, kapıyı da kilitli tutarım. Sakinleştiriciyi yaptım. Hayır ona bir şey söyleyebildiğini sanmıyorum, hayır Alev hanım ile Necati beyi sormadı bu kez. Tabi ki hastaneye yapacakları bağışın ne kadar önemli olduğunu biliyorum, kızın bir şeyden şüphelendiğini sanmıyorum.”

(devam edecek)

 

Bölüm 1

https://gulserenkilincyazar.com/2018/05/15/ben-acidan-gucluyum/

Bölüm  2

https://gulserenkilincyazar.com/2018/05/16/ben-acidan-gucluyum-bolum-2/

Bölüm 3

https://gulserenkilincyazar.com/2018/05/17/ben-acidan-gucluyum-bolum-3/

Bölüm 4

https://gulserenkilincyazar.com/2018/05/18/ben-acidan-gucluyum-bolum-4/

Bölüm 5

https://gulserenkilincyazar.com/2018/05/18/ben-acidan-gucluyum-bolum-5/

Bölüm 6

https://gulserenkilincyazar.com/2018/05/20/ben-acidan-gucluyum-bolum-6/

Bölüm 7

https://gulserenkilincyazar.com/2018/05/21/ben-acidan-gucluyum-bolum-7/

Bölüm 8

https://gulserenkilincyazar.com/2018/05/22/ben-acidan-gucluyum-bolum-8/

Bölüm 9

https://gulserenkilincyazar.com/2018/05/23/ben-acidan-gucluyum-bolum-9/

 

 

 

 

Ben acıdan güçlüyüm! – Bölüm 10’ için 9 yanıt

Yorum bırakın