Ben acıdan güçlüyüm! – Bölüm 9

Ahucan’ın yüreği Alkan mutfağa doğru yürümeye başlayınca daha hızlı çarpmaya başladı, eliyle cebindeki ilacı yokladı yeniden. İçecekler geldikten sonra bir fırsatını bulup, onun bardağına damlatmalıydı yeniden. Bu arada geçen süre boyunca, onu şüphelendirmemek için ise, anlaşmayı okuyup yorum yapması gerekiyordu ama, bir türlü dikkatini elindeki dosyaya veremiyordu.

Geldiğinden beri, Alkan’ın bileğinde daha önce görmediği bileklikle oynadığını farketmişti, yaraların nispeten iyileştiği ellerinde daha önce dikkatini çekmemişti bu bileklik. Yapmaya korktuğu şeyin zamanı yaklaştıkça, zihni onu oyalıyordu herhalde, yeniden dikkatini dosyaya vermeye çalıştı.

Alkan elinde iki bardak limonata ile salona döndüğünde, Ahucan’ın dudaklarını ısırarak dosyayı okumaya devam ettiğini gördü, belli ki söylemek istediği bir şeyleri itirazları vardı ama, kendi içinde devam eden mücadele yüzünden bunu yapamıyordu henüz. Bir şey söylemeden elindeki bardakları sehpanın üzerine bırakarak oturdu yerine.

Ahucan, başını kaldırıp bardaklara baktı, şimdi onu oyalayacak bir şey bulması gerekiyordu, “Bu dosyanın bir kopyasının bende bulunmasının bir sakıncası olur mu, yani ben onu belki evde sakin kafayla yeniden okumalıyım.”

“Yo elbette olmaz, içeride bir kopya daha var, elinizdeki sizde kalabilir.”

“Avukatınızın yazdığını söylemiştiniz değil mi?”

“Evet o yazdı, kafanıza takılan bir şeyler varsa şimdi sorabilirsiniz bana.”

“Ben aslında, yani bu gün biraz başım da ağrıyor sanırım, okuduğumu algılayamıyorum gibi hissediyorum. Acaba bir ağrı kesici var mı siz de?”

Alkan kızın bu  kadar sarsılacağını düşünmediği için, soğukkanlılığını kaybetmemeye çalıştı, onunla aynı evde yaşama fikrinden rahatsız olmuştu galiba ve bunu itiraf edemiyordu doğal olarak. Kendi heyecanına kapılıp çok mu ileri gitmişti acaba?

“Evet ağrı kesici var, getireyim.” diyerek kalktı yerinden yeniden, neden kızın da ona ilgisi olduğu ve kabul edeceği düşüncesine kapıldığını bilemiyordu. Son bir kaç gündür içinde hissettiği, mutluluğu gölgelerin elleri yakalamıştı yine. Aslında hayal kırıklığına uğraması için bir neden yoktu ama, kesin gözüyle baktığı bir kabul yerine, sarsıcı bir tereddütle karşılaşmak şaşırtmıştı onu. Derin bir nefes alarak, odasına çıktı, kendi ilaçlarından da bir tane alsa iyi olacaktı galiba.

Ahucan o kapıdan çıkar çıkmaz, cebindeki şişeyi çıkarıp, elleri titreyerek açtı ve Alkan’ın bardağına bir kaç damla boşalttı, ilacı almak için yarı açık mutfak tarafına geçmediğine sevinmişti. Yüreği o kadar hızlı çarpıyordu ki, az kalsın şişeyi cebine koyamadan halının üzerine düşürecekti. Panik halinde şişeyi yerleştirip, Alkan çıktığındaki pozisyonuna geri döndü. Midesi bulanıp, başı dönmeye başlamıştı, az sonra gözlerinin önünde kendinden geçecek adama ne kadar büyülük bir iyilik yaptığını söyleyerek telkin etmeye çalıştı kendini.

Alkan odaya girdiğinde, Ahucan’ın renginin bembeyaz olduğunu görünce, içinden yükselen sıkıntıyı bastırmak için derin bir nefes daha almak zorunda kaldı. Öyle ya, bu kadar tuhaf ve  tuhaf istekleri olan bir adamla aynı evin içinde bir yıl geçirmeyi neden kabul etsindi bu kız. Aslında zaten bunu kabul etmeyeceğini bildiği için ve onu evden korumak için yapmamış mıydı bu teklifi ona. Şimdi caydırmak için başladığı planının kabul görmemesine şaşırıyordu. İlacı Ahucan’ın bardağının yanına koyup yerine oturdu. Aslında kızın durumu ile ilgilenmek istiyordu ama, şu anda kendini kontrol etmesi onunla ilgilenmekten çok daha önemliydi, yoksa az sonra koşarak odasına gidecek ve kapıları kilitleyecekti.

Ahucan, teşekkür ederek ilacı aldı ve gözlerini ondan ayırmadan içti limonatasıyla, Alkan’ın geldiğinden bu yana değişen tavrı yüzünden gerginliği daha da artmay abaşlamıştı. Acaba ilacı koyduğunu farketmiş miydi bardağa, belki de evin her yanında kameralar vardı, nasıl olupta bunu daha önce düşünememişti. İçinden limonatasından bir yudum alması için dua etmeye başladı. Bir an önce bu işi halletmek istiyordu artık. Alkan’ın gergin bir şekilde kolundaki bilekliği çekiştirmeye başladığını görünce sessiz gerginliği dağıtmak için konuşmaya başladı, “Güzel bileklik!”

Sürekli bilekliği ile oynadığını farketmeyen Alkan, kızın sözü üzerine koluna baktıi içinden bir ılık rüzgar gelip geçti.

“Babamın” dedi gözlerini bileklikten ayırmadan, “Bana şans getirdiğine inanıyorum.”

Aslında bu gün de şans getireceğine inanarak takmıştım diyemedi, babası ömrü boyunca bu bilekliği kolunda taşımıştı, hastalığı ilerlediğinde ise çıkarıp ona vermiş ve  “Parayı kendinde kazanabilirsin ama, insanın hayatta şansa paradan daha çok ihtiyacı olur.” demişti. Geçmişi düşündüğünde babasının, gidişinin ardından Alkan’ın başına gelecekleri sezmiş olabileceğini düşünüyordu bazen. Zaten öyle düşünmese mirası ona bırakmazdı sadece. Aslında para yerine sadece bilekliği bırakmış olsaydı, belki şimdi bu şekilde yaşaması gerekmezdi. Yine on sekiz yaşına gelince kaçıp kendini kurtarırdı ama, hiç değilse can güvenliğinden korkarak yaşamazdı. Başını kaldırıp Ahucan’a baktı, eğer bu anlaşmayı kabul eder ve onunla evlenirse, sırtında bir yük gibi taşıdığı bu mal varlığının sahibi o olacaktı. Kızın motivasyonunu artırmak için yeniden ayağa kalktı ve büfenin çekmecesinden bir anahtar çıkartıp, kendi bardağının yanına bıraktı.

Alkan’ın bardağa bir türlü dokunmayışından iyice gerilen Ahucan’ın mide bulantısı ve baş dönmesi giderek artıyordu.

“Bu sizin evinizin anahtarı.” dedi Alkan. “Yerini öğrendiniz, anlaşmanın şartlarını kabul ettiğinizde, bir yıl sonra tamamen sizin olacak ama, o güne kadar evi yeniden görmek isterseniz de, anahtarı saklamayacağım. Orada yaşamamak koşulu ile dilediğiniz zaman eve gidip, dilediğiniz düzenlemeyi yapmakta özgürsünüz. Elbette anlaşmanın üçüncü maddesini kabul ettiğiniz zaman olacak  tüm bunlar.”

Ahucan, adamın limonatadan çok anlaşmayla ilgilendiğinin ayırdına varınca, belki de kabul etmesinin bir kutlama için uygun olacağını düşündü birden, elini kendi bardağına uzattı ve kadeh kalıdırıyormuş gibi Alkan’a doğru kaldırdı onu, tek dileği bu davranışına onun da karşılık verip limonatadan içmesiydi. Ellerinin titremesine mani olmak için, dişlerini sıkmaya başladı yüzündeki yapay gülümsemesi ile.

Alkan kızın bu tuhaf ruh halinden giderek daha çok etkileniyordu, bu hareketin anlaşmayı kabul ettiği anlamına mı geldiğini çözemedi ama, kendini kontrol etmek giderek zorlaştığından, o da bardağını alıp, kıza doğru kaldırdı ve artık yükselen öfkeyi soğutmak istercesine hepsini bir dikişte içiverdi.

Ahucan derin bir nefes alarak bıraktı elindeki bardağı yerine, artık korkacak bir şey kalmamıştı. Şimdi o anlaşmayı kabul ettiğini söylese bile de, bir sorun olmayacaktı. Alkan’ın derin koyu gözlerine baktı, inşallah iyileştiğinde bunu neden yaptığını anlar ve onu affederdi.

“Kabul ediyorum.” dedi ona son sözünü söyler gibi, “Anlaşmayı kabul ediyorum.”

Giderek umudu tükenen Alkan, kızın ağzından çıkan cümleye o kadar şaşırmıştı ki, yüz kaslarını kontrol etmeye çalışsa da, oluşan kocaman gülümsemeyi engellemeyi başaramadı.  Planı işe yaramıştı, artık onu her  gün görebilecekti, üstelik evden uzak durmasını da sağlayacaktı. Şu kısacık gergin dakikalarda içinde yükselen öfke, bir dere yatağının çekilmesi gibi, geldiği kara deliğe doğru geriledi aniden. Babasının bilekliğine teşekkür etti içinden ve babasına da, vücuduna öyle bir gevşeme gelmişti ki, kapıdaki bir atağın bir anda nasıl bu kadar hızla huzur ve gevşemeyle yer değiştirdiğini kendisi de anlayamıyordu. Yüzüne sabitlediği gülümsemenin durup durmadığından bile emin olamadı. İçine  yayılan gevşeklik onu derin bir uykuya çağırıyor gibiydi. Ani duygu değişimlerinin böyle etkileri oluyor muydu acaba?

Ahucan, ilacın beklediğinden daha hızlı etki gösterdiğini, Alkan’ın elleri iki yanına düştüğünde anladı, başını koltuğun gerisine atmış, yüzünde tuhaf bir gülümseme ile gözlerini kapatmıştı. Yine de tam olarak kendinden geçip geçmediğini anlayamadığı için beklemeye karar verdi. Sanki kalkıp ona dokunsa, bir anda başını kaldırıp, “Ne yaptığını biliyorum!” diyecek gibi hissediyordu şimdi. Şoför kılığına girip onunla eve gelen bu tuhaf adamın, şimdi de bir oyun oynayıp oynamadığını bilemezdi. Neredeyse nefesini tutarak onu izlemeye devam etti. Sonunda Alkan’ın gülümsemesi gevşedi yüzünde ve başı yana dönerek derin nefesler almaya başladı. Ayağa kalkıp yanına gitti sessizce, yaralı ellerinden birinin parmaklarına asılı kalmış bilekliği farketti ve uzanıp aldı düşmemesi için.

“Alkan bey!” diye seslendi hafifçe, “Alkan bey, beni duyuyor musunuz?”

(devam edecek)

 

Bölüm 1

https://gulserenkilincyazar.com/2018/05/15/ben-acidan-gucluyum/

Bölüm  2

https://gulserenkilincyazar.com/2018/05/16/ben-acidan-gucluyum-bolum-2/

Bölüm 3

https://gulserenkilincyazar.com/2018/05/17/ben-acidan-gucluyum-bolum-3/

Bölüm 4

https://gulserenkilincyazar.com/2018/05/18/ben-acidan-gucluyum-bolum-4/

Bölüm 5

https://gulserenkilincyazar.com/2018/05/18/ben-acidan-gucluyum-bolum-5/

Bölüm 6

https://gulserenkilincyazar.com/2018/05/20/ben-acidan-gucluyum-bolum-6/

Bölüm 7

https://gulserenkilincyazar.com/2018/05/21/ben-acidan-gucluyum-bolum-7/

Bölüm 8

https://gulserenkilincyazar.com/2018/05/22/ben-acidan-gucluyum-bolum-8/

 

 

 

 

Ben acıdan güçlüyüm! – Bölüm 9’ için 9 yanıt

Yorum bırakın